Avrupa ve Amerika’daki Hıristiyan dünyası bugün İslâm’a bakış konusunda ikiye ayrılmış durumda. Bir yanda yüksek sesle konuşan, İslâm karşıtı ve Siyonizm’le ittifak hâlinde olan gruplar; diğer yanda ise sessiz kalan, ama çoğunluğu oluşturan, barıştan yana hakikî Hıristiyanlar. Medya ve siyaset çoğu kez düşmanlık cephesini öne çıkarıyor. Oysa Bediüzzaman Said Nursî’nin işaret ettiği üzere geleceğin en güçlü ittifakı, Müslümanlarla hakikî İsevîler arasında gerçekleşecektir.
Hıristiyanizm: İdeolojik Bir Sapma
Bugün “Hıristiyanlık” adına öne çıkan bazı hareketler aslında dinî değil, siyasîdir. Amerika’daki güçlü Evanjelik gruplar bunun tipik örneğidir. İncil’in bazı ayetlerini yanlış yorumlayarak İsrail’in politikalarını kutsamakta ve Siyonizm’i desteklemektedirler. Trump döneminde Beyaz Saray’daki Evanjelik etkinin Kudüs’ün başkent ilânında belirleyici rol oynaması bunun göstergesidir.
Avrupa’da da benzer bir tablo vardır. Fransa’da Marine Le Pen, Almanya’da AfD, Hollanda’da Geert Wilders gibi sağcı hareketler, “Batı kimliği” söylemiyle İslâm’a karşı toplumsal korkuları besliyor. Bu anlayış, Hz. İsa’nın mesajıyla ilgisi olmayan, “Hıristiyanizm” denebilecek siyasî bir ideolojidir.
Küresel medya ve finans çevreleri bu sesi büyütmekte, amaç ise İslam’ı sürekli savunmada bırakmaktır.
Sessiz Çoğunluk: Dostane Hristiyanlar
Oysa milyonlarca Hıristiyan, İslâm’a düşman değildir. Avrupa’daki kiliselerden akademiye, sivil toplumdan günlük hayata kadar pek çok Hıristiyan, Müslümanlarla barış içinde yaşamayı arzulamaktadır. Papa Francis’in Müslümanlarla diyaloga verdiği önem bunun en açık örneklerindendir.
Ne var ki bu barış yanlısı kesimin sesi küresel medya düzeninde duyulmamaktadır. Risale-i Nur bu dostane Hıristiyanları “İsevî Müslümanlar” olarak tarif eder. Onlar ahirzamanda Müslümanlarla birleşerek dinsizlik cereyanına karşı büyük bir ittifak kuracaklardır.
Globalistlerin rolü
Küresel siyasette “İslâm–Batı çatışması” söylemi, özellikle globalist elitlerin işine yaramaktadır. Amerika ve Avrupa’daki medya kampanyaları bu merkezlerden beslenir. Enerji politikaları, silâh ticareti ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn planları bu çatışmadan nemalanır.
Bu tablo, Bediüzzaman’ın tarif ettiği “Süfyanî ve Deccalî cereyan”ın günümüzdeki tezahürüdür. Dinî değerler siyasî çıkarlar uğruna araçsallaştırılmakta, hem Hristiyanlar, hem Müslümanlar bu oyuna çekilmektedir.
Risale-i Nur’un bakışı
Risale-i Nur, bu tabloya rağmen umutludur. Said Nursî’ye göre Avrupa’nın bir kısmı İslâm’a cephe alırken, bir kısmı İslamiyet’in hakikatlerini tasdik edecektir. Hakikî Hıristiyanlık ile İslâmiyet arasında imanî bir bağ vardır; ortak düşman ise dinsizlik ve materyalizmdir.
Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” anlayışı Müslümanlara yol gösterir: Fitneye karşı şiddet değil; sabır, hakikati anlatmak ve müspet hizmetle karşılık vermek. Çünkü sonunda galip gelecek olan hakikat olacaktır.
Geleceğin ittifakı
Bugün gürültü çıkaran İslâm düşmanı “Hıristiyanizm” bir azınlıktır. Sessiz çoğunluğu oluşturan hakikî Hıristiyanlar ise barış yanlısıdır. Ahirzamanın en büyük ittifakı, bu İsevîlerle Müslümanlar arasında gerçekleşecektir.
Globalistlerin planları, aşırı sağın propagandaları ve Siyonizm’in destekleri ne kadar güçlü görünse de, Bediüzzaman’ın haber verdiği üzere hakikat güneşi doğacak; İslâm ve Hıristiyanlığın hakikî temsilcileri insanlığa barış ve huzur getirecektir.