Ekonomiden dış politikaya bütün alanlarda iflas eden siyasî iktidar, dezenformasyonlarla, manipülasyonlarla kamuoyunu sürekli oyalama peşinde.
Ekonomistlerin tesbitiyle, enflasyonun düşmediği, bütün “vaadler”in ve “programlar”ın yüzde 70’lere varan sapmalarla muallel hale geldiği, faizin, vergilerin, zamların katlandığı, demokrasinin, hukukun, yargı bağımsızlığının ıskartaya çıkarılmasıyla dış yatırımın gelmediği, tek kuruş kredinin bulunmadığı çöküşteki ekonomide âdeta top çevriliyor.
Bu arada ilkokul seviyesine inen uyuşturucu kullanımı, kaçakçılığı ve ticaretinde Türkiye’nin bir “narko ülke” durumuna düşürüldüğü, sokakların yabancı mafya ve çetelerin çatıştığı arenaya dö-nüştüğü vahamette, “yolsuzluklarla mücadele” gösterileriyle “ünlülere uyuşturucu”, “iktidara iliştirilmiş şirketler”e el konulup TMSF’ye devri sun’îlikleri her haliyle sırıtıyor.
OPERASYONLAR BOŞA ÇIKIYOR
Keza propaganda edilen Cumhurbaşkanının altına imza attığı “Trump-Netanyahu ilhak plânı”nın daha ilk günde İsrail’in Gazze’de ölüm yağdıran her gün onlarca, yüzlerce çocuğun, sivilin öldürüldüğü saldırıları, onlarca Filistinliyi katli, Lübnan’ı bombalaması, yakıp yıkıp ablukaya alarak açlığa mahkûm ettiği Gazzelilere gönderilen binlerce yardım TIR’ının bir haftadır Refah kapısında bekletmesi “yandaş medya”nın “zafer” saptırmalarını peşinen ortaya koyuyor.
Yine Dünya Ticaret Örgütü’nün raporlarıyla “tek kişilik hükûmet”te Türkiye’nin İsrail’e mal satan 5. ülke olması, iktidar mahfillerinin, “yandaş medya”nın bütün algı operasyonlarını daha baştan boşa çıkarıyor.
Bu arada “süreç”in baştan beri terör örgütü üzerinden yürütülmesi milletin desteğini ortadan kaldırırken, Bahçeli ile DEM’in “kardeşlik” ve “millî dayanışma” iddialarıyla kurulan “komisyon”un, terörist başını ziyarette ısrarı ve Meclis’te “biji Apo!” sloganları “süreç”i zehirlemiş; tetiklenen tartışmalarla daha da çıkmaza sokuyor.
Ve Dışişleri Bakanı’nın ikrarıyla ABD ile emperyal ortaklarının silâhlandırıp Türkiye’nin yanıbaşında “devletleştirdiği” “PKK’nın Suriye kolu” SDG/YPG’nin silah bırakmaya yanaşmaması Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasî birliğinin yanısıra “süreç”i de sabote ediyor.
Aslında otuz teröristin “sembolik silâh bırakma seremonisi”yle kalınırken, en son Netanyahu’nun açık açık “Şara ile anlaştık, Suriye’nin güneyinden çekilmeyeceğiz” resti, Suriye’nin de Irak gibi etnik ve mezhebî iftiraklarla üçe- dörde bölünmesini açığa çıkarıyor; “süreç”i temel alma şartını berhava ediyor.
VE OYUNLAR TERS TEPİYOR…
Bundandır ki iktidardakilerin, hilelerle, tehditlerle, şantajlarla, korkutmalarla muhalefeti kriminalize etme, karalama, itibarsızlaştırma, susturma, sindirme, dize getirip hizaya çekmeyle siyaseti organize ve dizayn etme operasyonları akıbetsiz kalıyor.
Zira millet nezdinde itibarını kaybeden “tek adam rejimi” kıskacındaki Saray iktidarı, özellikle ekonomik iflasta Hazineye 60-70 milyar dolara mal olduğu belirtilen yargının siyasî rakiplerini tasfiyede suiistimaliyle dayatılan haksızlıklar ve hukuksuzluklar toplumda tepkileri daha da tırmandırıyor.
Meclis’in açılışı resepsiyonundaki “mâlum fotoğraf” asparagası fitnesiyle muhalefetin dağıtılması komplosu akîm kalırken, AKP’nin yüzde 45’lerden yüzde 25’lere düştüğü vetirede yüzde 60’tan fazla oy almış muhalefet belediyelerine siyasî operasyonların ters tepmesi muhalefeti daha da güçlendirmesi iktidardakileri yeni yeni yanlışlara itiyor.
En son KKTC seçimlerinde “iktidar cephesi”nin her türlü desteği verdiği Ersin Tatar’ın kaybına karşı Bahçeli’nin “parlamento toplansın, seçimleri kabul etmesin, Türkiye’ye katılma kararını alsın!” tuhaf çıkışı bunun son bir tezâhürü.
Ne var ki haksızlıklar, hukuksuzluklar, baskılar katlandıkça muhalefetin demokratik direnci ve mukavemeti daha da güçleniyor; “otoriter rejim”in kıskacındaki “tek kişilik hükûmet”e “yolun sonu” görünüyor; “aşağıdan yukarıdan…”