Sadece iş dünyası değil, Türkiye’de yaşayan herkes ‘hal ve gidiş’le ilgili olarak görüşlerini, düşüncelerini ve kanaatleri beyan ve ilân etmek durumundadır, belki de mecburiyetindedir. Bu yapıl(a)madığı için krizleri aşıp ‘düzlüğe’ çıkma imkânı bulunamadı.
Hal ve gidişle ilgili görüş ve düşünceler ilan edilemiyor, çünkü ‘korku’ dağa ve hatta taşa sinmiş durumda. ‘Doğru söyleyenin on birinci köye’ gönderilen bir yerde düşünceler ifade edilebilir mi? Edilemediği için yanlışlarda ısrar sürüyor ve millet olarak çok ağır bedeller ödüyoruz. Çoktan Avrupa Birliği üyelerinin seviyesine çıkmak mümkün olduğu halde, iyice geri kalmış durumdayız. Sadece bir haber bile bunu görmek için yeter: “Türkiye, 36 Avrupa ülkesi arasında otomobil ve diğer kişisel araçlar için açık ara en pahalı ülke. Fiyatlar AB ortalamasından yüzde 36,4 daha yüksek, yani AB’de 100 euroya mal olan bir araç Türkiye’de 136,40 euroya mal oluyor.” (tr.euronews.com, 19 Ekim 2025)
Şimdi önümüzde bu rakamla varken ‘çağ atladığımız’ ya da ‘Avrupa’nın bizi kıskandığı’ gibi beyanlara nasıl müsaade edilir ya da inanılır? Böyle yapanlar milleti çok çok büyük şekilde yanıltmış olmuyor mu?
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) ve Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) için iktisatçı Prof. Nurullah Gül tarafından kaleme alınan “Orta Gelir Tuzağından Çıkış, Etkin Kapasite Kullanımı, Verimlilik Artışı ve Yeni Rekabet Alanları” başlıklı raporda da önemli tespitler dile getirilmiş. MÜSİAD Genel Başkanı Burhan Özdemir, raporun açıklandığı toplantıda şöyle demiş: “Küresel düzen yeniden şekilleniyor, ticarî ittifaklar dönüşüyor, güç merkezleri değişiyor. (...) Ekonominin içinde ahlâkî sınava yönelik sinyalleri görüyoruz. Bu eşiği aşmak, sadece makroekonomik göstergelere bakmakla değil, zihniyet iklimimizi değiştirmekle mümkündür. (...) Ekonomik yükselişimizi kalıcı hale getirmek için yalnızca göstergeleri değil, zihniyeti dönüştürmeliyiz. Orta gelir tuzağından çıkış, ancak insan odaklı bir kalkınma anlayışıyla mümkün olacaktır. (...) Bugün geciken reformların maliyetlerini çok daha net görüyoruz.” (musiad.org.tr, 15 Ekim 2025)
Bir konuşmada “şunlar yapılmalı” deniliyorsa, sıralanan maddelerin yapılmadığı anlamına gelir. Bu açıklamalar Türkiye’nin başta ekonomi olmak üzere pek çok sahada yapmayı vaad ettiği ‘reformlar’ı vaktinde ve zamanında yapmadığını gösterir. Bu gecikmenin maddî faturasının yanında para ile hesaplanamayacak sosyal ve siyasî faturası da olmuştur.
O halde Türkiye’yi idare edenlerin yapması gereken iş bellidir: Sözle değil, fiillerle, uygulamalarla reformları hemen hayata geçirmek. Peki bu mümkün mü? Kanaatimizce değil. Çünkü yapılacak gerçek reformların idarecilerin işine gelmez ve gelmiyor. Zaten işlerine gelecek olsaydı şimdiye kadar yapmış olmazlar mıydı? Reformum ilk adımı belki de milleti yanıltma alışkanlığından vazgeçmek olmalı. Yanıltma ile iş görmeyi meslek haline getirenlerin bunu yapması mümkün değil ki...