Hamas, “Silahsızlanmayı reddediyoruz; uluslararası gücü yeni bir işgal biçimi olarak görüyor ve bu sinsi plana aşağıdaki gerekçelerle karşı çıkıyoruz” (BBC)
1. Savaşın kesin durdurulacağına dair açık ve bağlayıcı bir taahhüt yok.
2. Gazze’den tam ve geri dönülemez bir çekilmeye dair açık bir taahhüt yok.
3. Esirlerin /rehinelerin serbest bırakılmasından sonra savaşa ve saldırılara yeniden başlanmayacağına dair teminat yok.
4. Plan sonrası zorlama tehcir senaryosunun uygulanmayacağına dair bir garanti yok.
5. Bütün Filistinli mahkûmların serbest bırakılacağına dair taahhüt bulunmuyor.
6. Son yirmi yıldır süren ablukayı kaldırma yükümlülüğü yok.
7. Gerçek ve tam egemenliğe sahip bir Filistin devletinin kurulacağına dair hüküm yok.
8. Ölen binlerce şehidin ve yaralının durumu ile tazminatları hakkında herhangi bir düzenleme yok. (AA)
Anlaşma maddelerinde kesin ve İsrail tarafını bağlayıcı olmayan ucu açık ifadeler içermesi, Hamasın dikkat çektiği noktalar. Savaşın kesin sona ermesi, Gazze halkının evlerine dönmesi, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çıkması, Gazze’nin yeniden Gazzeli’ler tarafından inşası, İsrail hapishanelerindeki esirlerin koşulsuz salıverilmesi gibi birçok maddenin altı dolu değil. İsrail’in yıllardır sürdürdüğü abluka kalkacak mı? Mahmut Abbas’ın bile Filistin’i terk etmek için İsrail’den izin istemesi ne anlam taşıyor? Filistinlilerin gerçekten kendilerine ait kimlikleri toprakları, vatanları, El Halil, Han Yunus, Gazze, Batı Şeria ve Filistin’in gerçek sahibi olacaklar mı? Bütün bu soruların cevabını karşılarındaki muhataplarından alamayan Hamas var. Trump ta bunun farkında ki ağabey rolü üstlenerek, Hamas’ı ikna edebilecek gücün Türkiye olduğunu görerek, barış görüşmelerinde Türkiye’ye masada yer verdiler. Tüm bu çekincelere rağmen ateşkes sağlandı ama kimse İsrail’e güvenmiyor. Arap ligini oluşturan ülkeler ve ABD’ye de güven duyulmuyor. Türkiye bu konuda ciddi bir yükü üstlenmiş durumda. İnşallah güvenenleri yarı yolda bırakmaz ve bırakmamalı da. Bu tarihi bir sorumluluk. Yeni dünya düzenini şekillendirenlerin sinsi planları da akim kalır. Diplomasi her zaman masada kazanılır veya kaybedilir.
Ateşkes sonrası İsrailli General Nitzan Alon ile Katar Başbakanı el-Sani birbirlerine sevinçle sarılmaları gözlerden kaçmayan karelerdi. Ateşkesin bize göre anlamı, tek taraflı bombalama ve soykırımın anlık rafa kaldırılmış olmasıydı, uyanık olalım. Ateşkes bu katillerin ellerindeki mazlumların kanını temizlemiş, soykırım durmuş değil, hala devam ediyor. Katar başbakanı Sani’den beklenen “kerhen” de olsa barışı destekledik şekli bir tavır olmalıydı. Barış Anlaşması olarak dayatılan ve Hamasın kabul etmesi beklenen ve bizzat Trump tarafından “Plan kabul edilmez ise İsrail gereğini yapacak” şeklindeki tehdidi hatırlayalım.
El Sani, diplomatik resmiyet içinde mesafeli tavır ortaya koysaydı barış adına dik duruş sergilenmesi olur du. Gazze'nin katili Netenyahu ama bunun yanında içimizdeki katil ruhluları aramak da gerekli. Filistin benim meselem değil diyen Arap devletleri birden barış havarisi kesildiler. "Katliam bitse de biz de İsrail'le ticaretimizi yapsak." diye mi bekleniyordu. Trump Gazze’nin inşası noktasında “Arap ligi devletleri ile anlaşma peşindeyiz” diye açıklama yapması şaşırtmadı. Gazze şeridini İsrail ve ABD’nin yeni sayfiye şehri olarak planladıkları ortada. Bu yüzden eli kanlı canavarlarla bu denli samimiyet meşru görülmez.