İnsanların arasında hiçbir ayırım yapmadan, hepsinin ayrı ayrı ihtiyaçlarını ömürlerinin sonuna kadar vererek, herkese bu dünyada eşit muamele eden Rezzak-ı Kerîm’e, kâinattaki bütün mevcûdât adedince hamd ü senâlar olsun.
Kalplerin buz dağlarına döndüğü, gönüllerde merhametten eser kalmadığı, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede haklının değil de, güçlünün dediğinin olduğu, hevesât-ı nefsâniyeyi tatminden başka bir şeyin düşünülmediği bir dönemde, dilinde ve ahvâlinde Kur’ân’la gelip de, inananlara bir bahar mevsimi yaşatan, insanlığın iftihar tablosu Habîb-i Ekrem (asm)e de mahlûkatın nefesleri adedince salât ü selâm olsun!
Asırlar var ki mevsim hep kış bu topraklarda. Kışlar bahara dönse de her sene, gönüllere bahar bir türlü gelmedi yıllardır. Bu güzel ülkede ve âlem-i islamda, kendimizi ve bizim gibi olanları sevebiliyoruz sadece. Bizim ırkımızdan olanları, bizim dilimizden konuşanları, bizim gibi düşünenleri, bizim gibi giyinenleri, bizim sevdiklerimizi sevenleri, bizim nefret ettiklerimizden nefret edenleri...! Evet, yalnızca bunları seviyoruz ve onlara değer veriyoruz. Hak ve adalet, ülke kaynaklarının paylaşımı, iş ve aş, tabii ki onlar da hep ‘bize göre’ oluyor.
Ya diğerleri? Diğerleri, ‘ötekiler’! Daha doğrusu, ‘bizim ötekileştirdiklerimiz’!
“İşte ‘onlar’ var ya..! Onlara ne aş, ne iş; ne ev, ne bark; ne mal, ne mülk. Fikirlerini özgürce beyan etmeleri bile kabul edilebilir değil! Çare mi? Ya, bizim gibi düşünüp, bize tâbi olacaklar. Ya da, biz onlara dünyanın kaç kucak olduğunu elbet gösteririz. Ey ‘ötekiler’! Gözümüze gözükmeyin...!”
Yüzyıllar var ki âlem-i islâmın genelinde durum bu maalesef. Dün birileri ‘öteki’ idi, bugün diğerleri! Devran sürekli dönüyor, roller değişse de gözyaşları bu diyarlarda hiç eksik olmuyor. Mevsimler değişse de hep birilerine bahar, ötekilere ise mevsim kış, buz ve ayaz.
Bundan belki de tek istisna Risale-i Nur talebeleri ve onlar gibi aynı dâvâya baş koymuş olanlar. Onlar, her dönemin ‘ötekileri’ yapıldılar. Onlar; Risâle-i Nurlar’dan ders alarak, dediler ki; “Medenîlere galebe çalmak iknâ iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur”.1 Tıpkı Peygamber (asm) Efendimiz gibi, herkesi sevgi ve muhabbetle kucaklama gayreti içinde oldular. Bunu yüz yıldır her zaman her hareketleriyle göstermelerine rağmen; onlar, belli bir dönemin değil, her dönemin mazlumları, mağdurları, mahzunları oldular. Ömürleri, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmedikleri cefa, görmedikleri eza kalmadı. Defalarca sürgünlere rağmen, onların iki elinde de hep nûr oldu, hiç topuz olmadı.
“Hem göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar (ibret almadan) bunlardan yüz çevirici kimseler olarak üzerlerinden geçip giderler”.2 Kur’ân-ı Kerîm’in talimiyle ve Risâle-i Nûr’un dersiyle, kâinat kitabının satırlarında mevzû ile ilgili bize ne gibi dersler var, bir bakalım:
Evet, mevsim kış. Havalar soğuk mu soğuk. Lâkin; bulutlar gökyüzünde tek tek olunca, onlardan ne kar yağıyor ne de yağmur. Ne zaman ki, bütün bulutlar kucaklaşarak tek bir bulut haline geliyor; işte ancak o zaman bereket yağıyor yeryüzüne. Yarılmış, kurumuş topraklara âb-ı hayat olup, hayat bahşediyor nebatâta, hayvanâta ve insanlara! Birlik olunan yere Allah’ın rahmeti tecelli ediyor, oradan hayat fışkırıyor. Rahmet-i İlâhiye’nin emrini, “lebbeyk” diyerek memnûniyetle kabûl eden bulutlardan kopan kar taneleri, ışıl ışıl, bembeyaz nurlar gibi yağmada yeryüzüne . Hem hiç ayrım yapmadan insanlara bahşediyor rahmet-i İlâhiyeyi. Kucaklıyor kar taneleri insanları bir bir; rengine, ırkına, inancına bakmadan. Arada bir çıkan güneş ise, ziyasıyla sarıp sarmalıyor herkesi, diline, dinine, fikrine, rengine aldırmadan; sımsıcak anakucağı tadında! İşte Rahmân ve Rahîm olan Allah(cc)’ın, kâinat kitabından bizlere verdiği ibretlik derslerden deryada bir damla!
Dipnotlar:
1- RNK-Tarihçe-i Hayat
2- Yûsuf Suresi, 105.Âyet