Son yıllarda kendini değersiz hissedip bunalıma girenlere çok sık şahid oluyoruz.
Kendini “değersiz” hissedenlerin bir kısmı, insanlara ve dünyaya küsüp içe kapanıyor, hayata küsüyor; diğer bir kısmı da, çevresine karşı agresif davranıp gönüller yıkıyor, kalpler kırıyor. İçine düştüğü manevi boşluğun neticesi olarak şiddet sarmalına kapılıp, etrafına zarar da verebiliyor.
Birleşmiş milletlerin 149 ülkede yaptığı araştırmayla hazırladığı ‘Dünya mutluluk raporu’na göre Türkiye 2020 yılında 93. sıradan 104. sıraya gerilediği görülmektedir. Ayrıca, yine ülkemizde 2017 yılında 48 milyon kutu antidepresan hap kullanılırken, bu rakam 2021 yılında 59 milyon kutuya yükselmiş bulunmaktadır.1
Peki, insan kendini niçin veya ne zaman değersiz hisseder? Ahsen-i takvîmde yaratılıp, yeryüzüne halife-i arz olarak gönderilen; bütün kâinat, kendisine musahhar edilip, emrine verilen insan, bu hallere nasıl düşer? Hâlık-Zülcelâl, insanı, mutsuz olması veya kendisini değersiz hissetmesi için mi bu dünyaya göndermiştir? Mutluluğu antidepresan ilaçlarda mı aramalıyız?
“İnsan-ı mü’minin kıymeti, ihtiva ettiği san’at-ı âliye ile esmâ-i hüsnâ’dan in’ikâs eden cilvelerin nakışları nisbetindedir. İnsan-ı kâfirin kıymeti ise, et, kemikten ibaret fâni ve sâkıt maddesinin kıymetiyle ölçülür”. 2
Fâtır-ı Hakîm, insanı yaratırken, onu, Esmâ-i İlâhî’sine mashar olabilecek istidat ve kabiliyetlerle teçhiz etmiştir. Ehl-i tefekkür biri, kâinat kitabına mânâ-yı harfiyle bakarsa, îmânının derecesine göre, mevcûdât üzerinde nakışları görülen Esmâ-i İlâhîyeleri hikmetle okuyup, onlardan, kalbine, rûhuna ve sırrına İlâhî feyizler ve uhrevî nurlar akıtacak, ahvâlini ve ahlâkını güzelleştirip, hakîki insan ve Rabb’ine kul olma ufkunu yakalayabilecektir. Bu ufku yakalayabilen talihli ruhlar, hakîki îmânı elde ederek, nezd-i İlâhide alâ-yı illîyin makamına yükselip, her dâim Rabb’leriyle beraber olurlar. O’nunla beraber olanlar ise,
varlıkların en şereflisi, insanların en değerlisi olmanın zevkini doya doya yudumlarlar.
Şu fâni dünya hayatında, mutluluğu; çok çalışıp, çok kazanmak ve çok şeylere sahip olmakla elde edebileceğine sanan ve kendisine Rabb’ini tanıyıp, kalbini O’nun muhabbetiyle doldurması için bahşedilen istidatlarını hevâ-i nefsine sarfedenlerin; âhiret hayatını kazanması için lütfedilen vücudunu, azâlarını ve hayatını sadece bu dünyayı elde etmek için harcayanların, sonunda mutlu olamayınca, kendilerini değersiz hissetmelerinden daha normal ne olabilir ki? İlâhi hakikatlere gönlünü bir türlü açamamış, kalbinin ve rûhunun manevî ihtiyaçlarının farkına varıp onları ma’rifetullah ve muhabbetullah ile doyuramamış talihsizlerin kıymeti et ve kemik yığınından başka bir şey olmaması normal değil mi?
“Kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, Onun esmâ ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir; sen sûiistimal etmişsin, cezasını da çekiyorsun”.3
“İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasaydı, semavat ve arz onun istifadesine muti ve musahhar olmazdı”.4
Dipnotlar:
1. 3 Mayıs 2022 tarihli gazeteler
2. RNK.Mesnevî-i Nûriye
3. RNK,24.Söz
4. RNK, İşârâtül–İ’câz