Kiralar, mutfak giderleri, tüketim faturaları, eğitim giderleri ve hemen her ihtiyaç maddesindeki durmak bilmeyen fiyat artışları, milletin belini bir değil, birkaç defa büküp, kamburunu çıkardı âdeta. Ev ve araba, günümüzde en temel ihtiyaçlardan olmasına rağmen, bir çokları için hayal bile olmaktan çıktı artık. Üstelik sıkıntılar sadece bunlarla da sınırlı değil.

Konunun zâhiri sebeplerini düşünüp değerlendirmek elbette çok çok mühim ve elzem. Lâkin; müsebbiplerin tesbit ve teşhisini yapmak, neticeyi maalesef değiştirmeyeceği gibi, kalpleri ve ruhları da rahatlatmayacaktır. Ayrıca, konuya sadece esbâb penceresinden bakmak da, Müessir-i Hakîki’den ve Hikmet-i İlâhiye’den gaflete sebep olabilir. Bu sebeple; Kur’ân’ı Hakîm ve onun tefsiri olan Risâle-i Nurlar zâviyesinden mes’eleyi tahlil etmekte hadsiz faydalar, sonsuz hikmetler var.

“Halbuki sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.”1 Bu âyet-i Kerîme, insanların yaptıkları bütün işleri Allah’ın (cc) yarattığını göstermektedir. “Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hâdiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî tesirleri ilân ve neşretmekle muvazzaftırlar” 2

O muvazzafları, Kadîr-i Zülcelâl’in mahkeme-i kübrâsına havâle ediyoruz. Bizim bugün, belâ ve musîbetlerin, kalbimize ve rûhumuza verdiği dayanılmaz sıkıntıları azaltabilmek adına, ne yapmamız gerektiğini öğrenmek için, Risâle-i Nurlar’ın sâhifeleri arasına dönüyoruz: “Madem ki herşeyin Allah’tan olduğunu bilirsin ve ona iz’ânın vardır. Zararlı, menfaatli herşeyi tahsin ve hüsn-ü rızâyla kabul etmek lâzımdır.” 3

Üstâd burada; herşeyi Allah’a bağlamakla ‘tevhid’e, yâni; ’Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh’ îmân hakîkatine dikkatleri çekiyor. Bu tevhid akîdesi bize; ‘her zararlı ve faydalı şeyleri yapanın ‘Allah (cc)’ olduğunu, O’ndan (cc) başka hiç kimsede herhangi bir şey yapma güç ve kuvvetinin olmadığını’, söyleyerek, bütün esbâbı ‘Lâ’ süpürgesi ile kalplerden süpürüp temizlerken, bütün dikkatleri de sadece O’na (cc) çeviriyor. Peki; zararlı olan şeyleri, tıpkı faydalı şeyler gibi, ‘hüsn-ü rızâyla’, yâni; severek isteyerek, gönül rızasıyla nasıl kabul edeceğiz? Bunun cevabını da yine Risâle-i Nurlar’ın satırları arasında buluyoruz.

“Kâinattaki herşey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.” 4

Hakîm ve Rahîm olan Allah (cc), zararlı şeylerin içine menfaatli ve faydalı şeyleri ‘Hakîm’ ism-i şerîfiyle şifreleyerek yerleştirmiş. O şifre ise; ”Madem ki herşeyin Allah’tan olduğunu bilirsin”, ifadesindeki ‘Allah’ lâfzında gizli. Şöyle ki; ‘Allah’ ismi, Zât-ı Zülcelâlin bütün isimlerini ihâtâ eden câmi bir isimdir. Ne kadar ismi varsa, hepsini içine alır. O şifrelerin anahtarları da, başta ‘Hakîm’ ismi olmak üzere, bütün ‘Esmâ-i İlâhiye’nin içinde saklıdır.

Belki de; Hakîm-i Zülkemâl, kalbimizden, mâsivâyı ve dünya sevgisini tasfiye edip, Zât’ının sevgisini, Esmâ-i İlâhiye’siyle gönlümüze nakşedip, mârifet-i İlâhiyenin engin semâlarında bulunan, muhabbetullah saraylarındaki saadet-i dareyne vâsıl etmek için, musîbet ve belâları bizlere veriyordur. “Allah, (ağır teklifleri) sizden hafifletmek ister. Çünki insan zayıf olarak yaratılmıştır.” 5

“Cenâb-ı Hakk’ın Esmâ-i Hüsnâsı’nın had ve hesaba gelmez envâ-ı tecelliyâtı var.” 6 Demek ki; her zararlı ve faydalı şey, bütün musîbet ve elemler, bütün belâ ve imtihanlar, Esmâ-i İlâhiyenin nakışlarının âyineleridir. O âyinelere ‘manâ-yı harfiyle’ bakıp, kalplerini, Esmâ-i İlâhiyenin mehâsin ve kemâlâtının İlâhî tecellilerine hazır hâle getirebilen, başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, bütün peygamberler, sahâbeler (ra), evliyâ, asfiyâ, bütün Allah (cc) dostları ve Üstâd Hazretleri, bu hikmet şifrelerini çözmüşler. Hayatlarında karşılaştıkları bütün sıkıntıların ve musîbetlerin, en büyük imtihânların ve en acı belâların O’ndan (cc) geldiğini düşünerek, kemâl-i sabırla ve hüsn-ü rızâyla karşılamışlar. Hem dünyada huzûr ve sükûnu bulmuşlar ve hem de rızâ makâmının kanatlarına binip, âlâ-yı illiyyîne yükselebilmişler.

İstikbal endişesi, fakirlik evhâmı, ye’s bataklığı, hemen herkesi sarıp sarmalamış durumda. Kitâb-ı kebîr-i kâinâta, âlem-i mevcûdâta ve hâdiselere; mârifet-i İlâhiyenin nûruyla, Kur’ân’ı Hâkîm’in tâlimiyle ve Risâle-i Nûrun dersiyle bakabilen tâlihli kullara; “küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecek.” 7

Yûnus’un ifadesiyle, kalbi; “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun”, derken, rûhu da; “Bana Seni gerek Seni” deki aşk semâlarına yükselecek, aşk şarâbını yudum yudum içtikçe, hayvâniyetten çıkıp, cismâniyeti terk edecek, kalbin ve rûhun derece-i hayatına yükselerek, bütün sıkıntılarından kurtulacaktır.

Yâ İlâhenâ! Ey mülkün gerçek sâhibi olan Mâlik! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden çeker alırsın! Dilediğini azîz, dilediğini zelîl kılarsın! Her hayır ancak Senin elindedir. Şüphesiz ki Sen, herşeye gücü yeten Kadîrsin! 8

Dipnotlar:

1- SÂFFÂT, 96. ÂYET. 2, 3- RNK, MESNEVÎ-İ NÛRİYE.

4- RNK, 18. SÖZ. 5- NİSÂ, 28. ÂYET. 6- RNK, 18. MEKTUP. 

7- RNK, 3. SÖZ. 8- ÂL-İ İMRÂN, 26. ÂYET.