"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

1 kalori üretmek için 10 kalori harcanıyor

Cenk ÇALIK
30 Aralık 2021, Perşembe
- Sadece bir kutu 270 kalorilik mısır üretebilmek için birçok tarım makinesinin çalışmasında kullanılan enerji, sentetik gübreler ve ürüne tatbik edilen böcek ilaçlarında bulunan enerji de dahil olmak üzere neredeyse 2790’a varan kalori kullanılır.

- Böylece Amerikan çiftçisi, her bir kalori üretmek için süreç içinde on kalori tüketir. Bu misal tabiatı nasıl akılsızca tahrip ettiğimizi gösterir. Her bir kalori uğruna on katlık tabiatın tahribatı yoruma gerek bırakmıyor…

***

Dizi: GDO meselesi - 1
Cenk Çalık

ÇEVRE YÖNÜNDEN: GDO

Kızılderili şef Seattle: “Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak.” diyordu. Ne kadar haklı değil mi? Hoyratça tabiatı tüketiyoruz. Tabiatın bize emanet olduğunu unutup sahibi olduğumuzu zannediyoruz. Bu tavrımızla çöküşümüzü hızlandırdığımızın farkına varmıyoruz.

Biyoçeşitlilik, Rabbimizin ihsanıdır

Rabbimiz bir milyondan fazla bitki yaratarak istifademize sunmuş. Bunların yüz binden fazlası tıbbî bitkidir. İnsanoğlu beş yüz bin kadarına isim vermiş. En az elli bin bitki dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar tarafından yenilebiliyor. Yedi binden fazla tür ise insanlar tarafından ekilip hem yeniliyor, hem de bunların ticareti yapılıyor. Bu rakamlara her bir türün alt türlerini de eklediğimizde akıllara durgunluk verecek çeşitliliğe ulaşırız. Meselâ Papua Yeni Gine’de tarımı yapılan patates türü 5 binden fazla. Papatyanın binlerce alt türü var. Bir zamanlar sadece Amerika Kıt’asında yaklaşık 8 bin tür elma üretilirdi. Yalnızca Çin’de 10 binden fazla buğday türü tesbit edildi. Pirincin ve üzümün farklı türlerinin sayısı ise on binlerle ifade ediliyor. Yalnızca pirincin 100 binden fazla çeşidi söz konusu. Patatesin 20 bin, üzümün ise 15 binden fazla çeşidi var. 

Ancak günümüzde çeşitliliği ifade eden bütün bu rakamlar sanayileşmeyle birlikte manasını yitirdi. Endüstrileşme sonrasında birçok hayvan ve bitki türünü yok ettik. FAO’nun 1996’da yüz elli ülkeden topladığı verilere dayanarak hazırladığı rapora göre, dünyada biyolojik çeşitliliğin yüzde yetmiş beşinin kaybolduğu ifade ediliyor. Yani her 4 canlı türünden 3’ü artık yok. Kalan biri de GDO ve endüstri kıskacında yaşama savaşı veriyor.

Yeşil Çöller!

Terminatör gen eklenmiş bir GDO’lu ürünün temasa geçtiği canlının genlerini değiştirerek kendine dönüştürmesi, tarım alanlarının “monokültür” yani az veya tek çeşitli hale gelmesine sebep olur. 

Bu  durumu Prof. Ignacio Chapela şöyle özetliyor: “Kendimizi, değişik hiçbir şey göremediğimiz yeşil çöllerde bulma ihtimalimiz yüksek. Çevre yeşil kalmaya devam edecektir. Fakat içten içe başkalaşarak… Bu monokültür, çevresini parçalamaya başladığında, bunun sonuçları çok ağır olacaktır.” 

Reklâmlarda bize gösterilenler hakikatten çok farklı. Günümüzde tarım, pastoral manzaralı çiftliklerde değil, bir çeşit fabrikaya dönüşmüş arazilerde yapılıyor. Manzara hâlâ yeşil, ancak gördüğümüz bu manzara geleneksel tarımın yüksek ürün çeşitliliğini barındıran tarlalarından değil, monokültür tarımın yeşil çöllerinden oluşuyor.

Genetiği değiştirilmiş on yedi farklı bitki olmasına karşın, bunlardan yalnız dördü dünyada GDO’lu tarım yapılan ekim alanlarının yaklaşık yüzde doksan dokuzunu işgal eder. Bu dört bitki; soya fasulyesi, mısır, pamuk ve kanoladır.

ABD’de, Arjantin’de ve Brezilya’da GDO’lu üretim toplam üretimin yüzde seksenini karşılar. ABD soya fasulyesinin yüzde doksan birini, mısırın yüzde seksen beşini, pamuğun yüzde seksen yedisini GDO’lu tohumlarla üretmiştir. Bu arada tek başına ABD’nin, dünya GDO üretiminin yarısını karşıladığını hatırlatmış olalım.

Tabiat Tahribatının Yeni Adı: Biyodizel

Monokültürün ağır sonuçlarının en başta gelenlerinden biri, belli tarım ürünlerinin belli bölgelerde yoğunlaşması sebebiyle araya taşıma mesafelerinin girmesi ve bu mesafelerin giderek artmasıdır. Hem nakil mesafelerinin, hem de tarlada mekanizasyonun artması sebebiyle tarım da petrole bağımlı hale gelir. 

Petrole olan bağımlılığı azaltmak için son yıllarda Batılı ülkelerin biyodizeli ön planı çıkartmaları tam bir çevre felâketine sebep olmaktadır. Zira çiftçinin kendi imkânlarıyla biyodizel ihtiyacını karşılaması mümkün değildir. Eğer ifade ettikleri gibi benzin ve dizel ihtiyacı tamamen bitkilerden karşılanacak olsaydı ABD yüzölçümünün yüzde otuz sekizinin mısır üretimine, yaklaşık 2,5 katının ise soya üretimine ayrılması gerekirdi. ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin bütün bunları kendi gıda sistemlerini altüst etmeden uygulayamayacakları ortada. Bu durumda ortada tek çare kalıyor: Üçüncü dünya ülkelerinin gıda sistemlerini yerle bir etmek.

Bu amaçla da özellikle Endonezya ve Malezya, Avrupa biyodizel pazarının yüzde yirmisini karşılayacak düzeye ulaşmak için palmiye dikimini arttırıyor. Endonezya’da palmiye ekimi sebebiyle kaybedilen orman alanı 2020 yılında 16.5 milyon hektara ulaştı. Bu rakam, İngiltere büyüklüğünde bir alana tekabül ediyor. Dünyada palmiye yağı üretiminde birinci olan Malezya’da tropikal ormanların yüzde seksen yedisi kaybedildi. Her yıl orman varlığında yüzde yedilik bir kayıpla ormanlar tarıma açılmaya devam ediliyor. Korkunç boyutlara ulaşan bu kayıplar aslında, geçici kazanç için vicdanların nasıl sukut ettiğini göstermesi açısından ibretliktir.

Ayrıca; yakıt üretimi için yapılan endüstriyel tarım, petrol kökenli sentetik gübrelerin kullanımını daha da arttırıyor. Bu tür gübrelerin tüketimi dünyadaki biyolojik azot miktarının artmasına yol açıyor. Bu durum, küresel ısınma açısından karbondioksitten üç yüz kat daha tehlikeli bir sera gazı olan nitrat oksidin yayılmasına yol açıyor. Bir litre etanol üretmek için üç ila beş litre arasında temiz su kullanıldığını, on üç litre suyun da kirletildiğini unutmamak gerek.

1 kalori için 10 kalori harcamak!..

Sadece bir kutu 270 kalorilik mısır üretebilmek için birçok tarım makinesinin çalışmasında kullanılan enerji, sentetik gübreler ve ürüne tatbik edilen böcek ilâçlarında bulunan enerji de dahil olmak üzere neredeyse 2790’a varan kalori kullanılır. Böylece Amerikan çiftçisi,  her bir kalori üretmek için süreç içinde on kalori tüketir. Bu misal tabiatı nasıl akılsızca tahrip ettiğimizi gösterir. Her bir kalori uğruna on katlık tabiatın tahribatı yoruma gerek bırakmıyor…

Besleyici maddelerini kaybederek zaten fakirleşmiş olan toprak, tarım ilâçları yüzünden kimyasal olarak da kirlenmeye başladı. Topraktaki kirlenme sulara sızdı. Toprakta erozyon, verim kayıpları, tuzlaşma, alkalileşme gibi sorunlar yaşanmaya başladı.

“Zararlı Böcekler!”

Zararlı böceklerden ve yabanî otlardan korunma gerekçesiyle atılan; bunlara maruz kalan, insan dahil bütün canlı türleri için öldürücü etkiye sahip tarımsal ilâçların yahut genlerin içine yerleştirilen öldürücü zehirlerin tesiriyle büyük ya da küçük mutasyonlar meydana gelmektedir. Bunun neticesinde, beklenmedik ve kontrol edilemez canlıların ortamda artması büyük bir çevresel felâkete sebep olmaktadır.

“Zararlı böcekler!”den bahsetmişken üzerinde biraz durmamız gerekir. “Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Bu inkâr edenlerin zannıdır...” (Sad Sûresi 27. âyet) mealli âyet-i kerîmede ifadelendirildiği üzere, “zararlı” olarak nitelendirilen hiçbir canlıya atfedilen bu tanımlama kabul edilmemelidir. Büyük-küçük her bir masnu, tabiî dengenin kusursuz işleyişinde vazgeçilmez bir fonksiyona sahiptir.  “Zararlı” yaftası yapıştırılan bu canlıların fazlalığı, bu tür kimyasallarla ortadan kaldırılan diğer canlı türlerinin eksikliğinden veya yokluğundan kaynaklanır. Tarlalarını süneden korumak isteyen bir ülkenin yapması gereken ilâçlama değil, kekliklerin ve güvercinlerin o ülkede rahat yaşamasını sağlayacak tedbirler almaktır.

Sığ ve maddeci bir anlayış dayatılıyor. Zira zararlı olarak lanse edilen bu böceklerin zehirli ilâçları yiyerek yok olması, zincirleme felâketlere sebep olur. Besin zincirinde bu böcekleri yiyen başka canlılar olduğu düşünüldüğünde felâketin ulaşabileceği boyutlar daha iyi anlaşılır.

Monsanto Yine Başrolde!

Daha fazla tarım ilâcı kullanılarak nasıl daha az verim alındığına soyadan örnek verebiliriz. GDO’lu soyanın sahibi Monsanto, (Bu ismi okuyunca şaşırmadığınızı tahmin ediyorum) Arjantinli çiftçilere kendi soyalarının tabiî soya türünden daha az kimyasala ihtiyaç duyduğu konusunda garanti verir. Yine Monsanto’ya ait Roundup Max adlı tarım ilâcının (GDO’lu tohum satanın ilâç da satacağını tahmin edersiniz) yeterli olacağı vaadinde bulunulur. Devamını Engdahl’dan dinleyelim: “Sonuç olumlu olmaktan çok uzaktır. Söylenenin aksine, kimyasal ilâç ihtiyacı normalin üç katına çıkmış, glifosat kullanımı % 72 artmış ve vaat edilen verimden % 5-15 arasında daha az verim elde edildiği gözlenmiştir.” (“Üç tür yalan vardır: yalanlar, menfur yalanlar, Monsanto yalanları.” sözünü hatırlayalım).

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 2627
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Alihan Kahraman

    1.1.2022 09:02:17

    Allah razı olsun. İstifade ettik yazınızdan.

  • Nahit Topaloğlu

    30.12.2021 15:10:13

    Ve aleyküm selam ve rahmetullah Cenk Kardeşim, Allah râzı olsun. Mevzu icabı mecburen biraz uzun ise de, makaleniz çok istifadeli olmuş. Rabb'im enerjinizi artırsın. Mâşâallah! Bâki selam ve muhabbetlerimle. Fî emânillah!

  • H.ibrahim Karahan

    30.12.2021 03:46:13

    Allah razı olsun

  • Cenk Çalık

    30.12.2021 01:53:51

    Cümleten selamün aleyküm. GDO mevzusuna 6 açıdan (siyasi, dini, çevre, sağlık, sosyal, ekonomi) değerlendirmeye çalıştığımız dizi yazımızın istifadeye medar olmasımı dilerim. Muhakkak ki eksiklikleri bulunacaktır. Eleştiri ve değerlendirmeleriniz bundan sonraki çalışmaların daha ileri noktaya taşınmasına vesile olacaktır. Şimdiden teşekkür ederiz. Baki selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı