"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şirketler kazanırken, insanlık kaybediyor

Cenk ÇALIK
31 Aralık 2021, Cuma
Zehirlenme sürecinden kârlı çıkan; tohumu, kimyasal ilacı ve gübreyi satan şirketler oluyor. Elde edilen kazanç tohum, ilaç ve gıda firmaları tarafından paylaşılıyor. Çiftçinin yanına kâr kalan, toprağın tüketilmesi ve zehirlenmesi. Tüketicinin yanına kar kalansa; pahalı, sağlıksız ve tatsız tuzsuz gıdaları tüketmeye mahkûm olmak...

***

Dizi: GDO meselesi - 2
Cenk Çalık

ÇEVRE YÖNÜNDEN: GDO

Türkiye ve ABD

Görüldüğü gibi verim artışı ve daha az tarım ilâcı kullanıldığı iddialarının, hakikati yansıtan bir yanı yok. 1996 ve 2008 yılları arasında en fazla GDO tarımı yapılan ürünleri kıyaslamak fikir verecektir. Mısır verim artışı Türkiye’de yüzde doksan sekiz iken ABD’de yüzde yirmi bir olarak gerçekleşmiştir. Soya verimi Türkiye’de yüzde elli iken ABD’de yüzde altı olmuştur. Kanola verimi Türkiye’de yüzde yirmi iken ABD’de yüzde dokuz olmuştur. Pamuk verimi ise Türkiye’de yüzde otuz bir iken ABD’de yüzde dokuzda kalmıştır. Dünyanın en büyük GDO üreticisi olan ABD’nin en fazla tarımı yapılan ürünlerde durumu aslında yoruma gerek bırakmıyor. 

Glifosatlar!

Tarım ilâçları, iddia edilenin aksine her geçen gün daha fazla kullanılmaktadır. Özellikle son yıllarda kullanımı artan glifosat adlı herbisit (yabancı ot öldürücü zehir) bunda başrol oynamaktadır. Son 10-12 yıllık süreçte kullanımı ortalama on yedi kat artış göstermiştir. 1996-2008 yılları arasında sadece ABD’de glifosat etken maddeli herbisit kullanımı 173500 ton artmıştır.

Yeraltı Suları ve Akarsular!

Yüksek miktarda kullanımın menfi tesiri ürünle kısıtlı değildir. Yeraltı suyuna ve akarsulara bulaşarak kirlenmelerine sebep olur. Öyle ki bu zehirler birçok ülkenin içme suyuna dahi bulaşmıştır. Suda çok iyi çözünen bir zehir olduğundan dolayı suda yaşayan canlılar için de büyük bir tehlike arz etmektedir. Meselâ 572 ppm (milyonda bir) dozda glifosatın, pasifik kurbağası yavrularını yüzde seksen oranında öldürdüğü belirlenmiştir.

Milyarlarca Canlının Evi: Toprak

Toprak ve toprakta yaşayan canlılar da ciddî zarar görür. Bir gram toprakta yaklaşık 600 milyon bakteri, 400 milyon maya, 100 bin yosun hücresi vardır. Bir hektar tarım arazisinin en üst 15 cm kalınlığındaki katmanında 20 bin kilogram mikroorganizma vardır; buna ek olarak 370 kilogram tek hücreli canlı, 50 kilogram ipliksi solucan, 10 kilogram kuyruklu sıçanlar, 15 kilo halkalı solucanlar, 50 kilogram kırkayak, 17 kilogram böcek ve örümcek, 40 kilogram yumuşakça ve inanması güç, fakat 4000 kilogram solucan bulunur.

Görüldüğü gibi toprak sadece kumdan ve kilden oluşan bir yapı değildir. Milyarlarca canlıya ev sahipliği yapar. Bu canlılar nem-sıcaklık-havalanma dengesinin sağlanması, organik maddelerin ayrıştırılması ve bağlanması, havada bulunan azotun bitki köklerinde çözünebilir azot bileşikleri haline getirilmesi gibi çok sayıda vazifeyi ifa eder. Tarım ilâcı kullanımı, bunların çoğunun ölümüne yol açarak bu vazifelerin akim kalmasına sebep olur. Canlılığı yok olan toprağın zehir deposuna dönerek çevreye ve insanlara şifa yerine zehir saçması kaçınılmaz olacaktır.

Kuşlar ve Balıklar

İngiltere’de yapılan bir incelemede glufosinat, glifosat ihtiva eden bitki ilâçlarının yaygın kullanımının tarla kuşlarının sayısında ciddî bir düşüşe sebep olduğu tesbit edilir. Aynı şekilde poliklorine bifenillerin (PCB) Haşiye 1 de ağır beyin hasarlarına, doğuştan özürlere ve kansere yol açtığı ispatlanmıştır.

Turuncu Madde, Dioksinler..!

GDO şirketleri; yalanlarını gizleyebilmek için çoğu zaman üst düzey devlet yöneticilerini satın alıp müteahhitler, aracılar gibi çok sayıda insana rüşvet vermek zorunda kalıyor. İngiltere’de yaşanan hadise bu durumu özetler mahiyettedir. 2007 yılında İngiliz araştırmacılar, İngiltere hükümetine ait bazı belgeleri ve delilleri açığa çıkarır. Buna göre Monsanto; ‘turuncu madde’ Haşiye 2 türevleri, dioksinler Haşiye 3 ve PCB’ler dahil olmak üzere yaklaşık 67 çeşit kimyasalı, kimyasal atık alma yetkisi bulunmayan Güney Galler’deki geçirgen bir çukura yasadışı yollarla boşalttı ve 30 yıl sonra yeraltı kaynakları ile atmosferi kirletti.

Bu durumu İngiliz The Guardian gazetesi editörü John Vidal, “Monsanto, zehirli atıklarını İngiltere’ye boşalttı.” başlıklı haberinde şu şekilde özetliyor: “Ürettiği kimyasalların yaban hayatına ve insanlara zararlı olabileceğini bilmesine karşın, Monsanto’nun binlerce ton çok zehirli atığı İngiliz dolum sahalarına dökmeleri karşılığında müteahhitlere para ödediğinin belgelerine erişildi.”

Bu vak’a; şirketlerin para kazanmak uğruna insanları, hayvanları, bitkileri ve çevreyi zehirlemekten çekinmediklerini açıkça gösterir. 2018 yılı rakamlarına göre 3.8 milyon ton pestisit üretimi yapılmış. Sektörün hacmi 58 milyar doları geçmiş durumda. Aslında bu rakamlar, gün yüzüne çıkmayan skandalların nasıl gizlendiğini de ortaya koyuyor.

Zehir Çöplüğü: Afrika

Küresel güçlerin özellikle Afrika Kıt’asını, zehirli atıklarını gömeceği bir depo olarak gördüğü bilinmektedir. Bu durumu, Afrika Katolik Kilisesi Piskoposlar Meclisi’nin açılışındaki konuşmasında Papa 16. Benedict: “Avrupa’nın materyalizmi ve kötü ahlâkı, dünyanın en fakir kıt’asını adeta ‘zehirli maddelerin çöplüğüne’ çevirdi.” itirafıyla gündeme taşımıştı.

Serseri Devlet: Amerika

Bu ahlâksızlığın her şartta ve durumda geçerli olduğunu yaşanan hadiseler doğruluyor. 

Ünlü yazar Prof. Chomsky, “serseri devlet” olarak tanımladığı ABD’nin ‘turuncu madde’ kullanımı hakkında şu tarihi notu düşüyor: 

“Birçok Vietnamlı için, geleceğe bakışı gölgelemeye devam ediyor; bu yara ‘turuncu madde’ tartışması…” 

BBC muhabiri, Amerikan uçaklarının muazzam miktarlarda güçlü tarım ilâçlarıyla yüklendiğini; bu dev operasyonun amacının, hem Vietnam tarlalarını, hem de ormanları yok etmek olduğunu söylüyordu: “İki uçak geldi ve kimyasal maddeyi püskürttü etrafa. Sis basmış gibiydi adeta. Çok keskin bir kokusu vardı; o kadar keskindi ki gözlerimiz yaşardı, burunlarımız aktı. Bazı yoldaşlar kan tükürdü ve kustu. Üzerimizdeki giysiler eriyiverdi. Uçakların bu maddeyi püskürtmesine 5 kez şahit oldum. Bazen çift halinde geliyorlardı. Püskürttükleri malzeme sarı renkte bir duman gibiydi. Bu duman önce ağaçları sarıyor, sonra yere çöküyordu. 5 gün ila 1 hafta sonra hâlâ ağaçlık kalan yerler varsa, uçaklar geri gelip buralara da o maddeden püskürtüyordu. Yeraltı sığınaklarına saklandık, ama duman oralara da sızdı. Nefes alamaz hale geldiğimizden, sığınaktan çıkmak zorunda kaldık. Ne yazık ki, bu şartlara uygun donanımımız yoktu. Ben birinci kez bu maddeye maruz kaldığımda ishal oldum; ikincisinde ise bayıldım.”

The Organic Center’ın ABD’de yaptığı bir araştırma, bu tür yüksek tehlikeli kimyasalların yanı sıra benzer diğer tarım kimyasallarının da transgenik tarım sebebiyle önemli ölçüde arttığını ortaya koyuyor. 1996-2008 yılları arasında transgenik tarım sebebiyle 143 milyon kg ek tarım ilâcı kullanıldı. Transgenik tarımın ilk 13 yılında, ‘tarım zararlısı(!)’ böceklere dirençli tohumlar sebebiyle kullanılan herbisitte önemli bir artış görüldü.

Süper Otlar!

Herbisitlere dirençli ‘süper’ yabanî otların ortaya çıkması da kısır döngüye girildiğini gösteriyor. Şu anda ABD’de tarım arazilerinde en az dokuz ‘süper ot’ türü görülüyor. Bazı arazilerde iki ya da daha fazla tür bir arada bulunuyor. Bu kısır döngüden kurtulmak için daha önce bir kez yapılan ilâçlamalar sıklaştırılmakta; yani daha fazla ilâç kullanılmakta ve yeni ek ilâçlar ortaya çıkmaktadır. Uzmanlar, herbisite dirençli otlarla mücadelenin yoğun olduğu bölgelerde, bu işlemlerle ilgili maliyetin dönüm başına 80 dolara kadar çıkabileceğini belirtiyorlar.

Arılar da Ölüyor!

Çevresel etkilerin en önemlilerinden biri de tozlaşmayı sağlayan arıların bu kimyasallar sebebiyle telef olmaları. Şayet tedbir alınmaz ise, ünlü bilim adamı Albert Einstein’ın: “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece dört yıl ömrü kalır. Arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz.” ifadesindeki öngörüsünün gerçekleşmesine doğru hızla ilerliyoruz demektir. Arı ölümleri, tabiî dengenin bozulduğunun işareti olması açısından son derece önemlidir. Bu durum, arılar sayesinde edindiğimiz ürünlerin yok olmasına sebep olur. Dünyada tozlanma zorunluluğu olan bitkilerin tozlanmasının yüzde seksen beşini bal arısı yapıyor. Arı ölümleri ekosistem denilen tabiî dengeyi bozacaktır.

Kazanan Şirketler, Kaybeden İnsanlık!

Bütün bu veriler ve gerçekler bir kez daha gösteriyor ki; tohum ve ilâç üreticileri toprağı, havayı, suyu ve bütün çevreyi zehirleyerek kazançlarına kazanç katmaya devam ederken bir yandan çevre, insan ve bitki sağlığı bu zararlı kimyasallardan dolayı bozulmaya devam edecek, diğer yandan çiftçiler ise kâr etmek bir yana iflâsla yüz yüze kalacaklardır…

Netice itibariyle denilebilir ki bütün bu süreçten kârlı çıkan; tohumu, kimyasal ilâcı ve gübreyi satan şirketler oluyor. Elde edilen kazanç tohum, ilâç ve gıda firmaları tarafından paylaşılıyor. Çiftçinin yanına kâr kalan, toprağın tüketilmesi ve zehirlenmesi. Tüketicinin yanına kâr kalansa; pahalı, sağlıksız ve tatsız tuzsuz gıdaları tüketmeye mahkûm olmaktır vesselâm…

Haşiye 1: Balık vücudumuza zarar verebilir mi? Evet; maalesef günümüzde çevresel kirlenmeler sebebiyle yediğimiz balıklar da, beyin hasarına sebep olan civa ve poliklorine bifenillerin (PCB) ile kirlenmiş durumdadır. Özellikle çocukların, doğurganlık çağındaki kadınların, gebelerin ve emziklilerin ağır bir metal olan cıvayı almaları; beyin gelişimlerini olumsuz etkileyebileceği için yüksek cıva ihtiva eden balık tüketimlerini kısıtlamaları gerekir. Bu sebeple kılıçbalığı, uskumru gibi cıva ile kirlenme oranı yüksek olan balıklar tüketim açısından tercih edilmemelidir.

Haşiye 2: Vietnam Savaşı sırasında ABD’nin, Vietnam askerlerinin ormanda gizlenmelerini engelleyebilmek için uçaklarla havadan yaydığı kimyasaldır. Tarımda yabanî bitkileri ortadan kaldırmak için kullanılan bu zehir sadece bu tabiatı yok etmekle kalmamış, bu zehrin nesiller boyu devam eden hastalıklara sebep olduğu tesbit edilmiştir. Sadece Vietnam’da bu kimyasal sebebiyle sayısız çocuk sakat doğmuştur. Halen de bu madde sebebiyle sakat doğumların devam ettiği gözlenmektedir.

Haşiye 3: Dioksin birçok testte nispeten düşük miktarlarda bile mutajen ve hatta kanserojen olarak karşımıza çıkmaktadır. Dioksin serbest olarak ve fazla miktarlarda alınırsa, etkileri direkt olarak belirlenebilir ve bu etkiler klor aknesi ve karaciğer hasarıyla sonuçlanan koyun ölümleridir. Dioksin, potansiyel olarak tehlikeli bir maddedir. En küçük oranı bile hayati tehlikeye sebep olmaktadır. 

Bağışıklık sistemi bozukluğu, diyabet, nörotoksisite, özürlü doğum, düşük doğurganlık, testis körelmesi, üreme bozukluğu ve kanser vak’aları ile ilgili olduğu görülmektedir. Tıbbî bir rapora göre dioksin; insülin, tiroid ve steroid hormonlarını etkileyerek bütün yeni doğan bebeklerin gelişimini etkilemektedir.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 1776
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hayal

    1.1.2022 11:22:32

    Aylardır şehirlerimizin üzerinden geçen uçakların benzer şekilde kimyasal püskürttüğü görülüyor.Hava açık olduğu zamanlar yapılıyor özellikle.İnsanlar diyecekler hep vardı ama bu seferkiler gayet amaçlı ve gökyüzünde uzun süre kaybolmuyor.

  • Sertaç LÜSER

    31.12.2021 08:04:57

    Bu geniş araştırmadan dolayı emeğine sağlık Cenk Abi. Her satırı çok önemli.Ülkeler ve milletler olarak geç kalınmışlık üzerine farkındalığın olmayışı malum.Bundan 5-6 sene öncesine kadar bizlerde Dilovasında gömülü varillerden bahsediyorduk.Rabbim her türlü şerden bizleri muhafaza eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı