"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sömürü düzeni nasıl işliyor?

Cenk ÇALIK
03 Ocak 2022, Pazartesi
- Rockefeller ve Rothchild ailelerine ait şirketler size sadece tohum satıp kenara çekilmezler. Sağlığınızı bozmak için tohumun yanı sıra pestisit de satarlar. Bunu en iyi ve hızlı şekilde yapmanız için traktörü, sulama sistemlerini ve ilgili ekipmanı temin ederler.

- Elbette ki petrol şirketleriyle enerji ihtiyacınız da karşılanacaktır. Finansal zorluk yaşadığınızda bankadan kredi de sağlarlar. Son olarak hasta olup sağlığınızı kaybettiğinizde ilaç ve ekipman sağlayarak yardımcı olurlar. Şirketlerin adları farklı olsa da bağlı oldukları ve yönlendirildikleri yer aynıdır.

Dizi: GDO meselesi - 5
Cenk Çalık

Açlıkta Yardım Eden İlk Ülke: ABD

Açlık söz konusu olduğunda ilk imdada yetişen ABD’nin ihtiyaç sahibi ülkelere ne amaçla gittiğini ve yeri geldiğinde oralarda gıdayı nasıl bir tehdit unsuru olarak kullandığını daha yakından anlamaya çalışalım. NATO’nun kurucularından ve ABD’nin 1949-1953 yılları arasındaki Dışişleri Bakanı Dean Gooderham Acheson, Amerika’nın açlık sorunu hakkındaki uygulamasını 1950 yılında yaptığı açıklamayla şöyle özetlemişti:  “Eğer Çin’de kıtlık ve açlık baş gösterirse, Amerika oraya biraz yiyecek göndermelidir. Açlığı dindirecek ve giderecek kadar olmayan, fakat psikolojik savaşta puan kazandırmaya yetecek şekilde…”

Monsanto’nun 2005 yılında yayınladığı bir açıklamada; GDO’lu tohumlar bütün dünyayı kapsayacak kadar yayılırsa, ABD’nin on yıl içinde yılda iki yüz on milyar ABD doları gelir sağlayacağını beyan etmesi çarpıcıdır. Bu beyan bize açlık ve bunun gibi diğer bahanelerle bütün dünyaya yardım eden ABD’nin bunu hangi niyetle yaptığını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Zambiya’ya Yardım

Bu mantık bugün de devam ediyor. Aslında dertleri açlığı bitirmek değil, “psikolojik savaşta puan kazanmak!” Bu durumun, Zambiya örneğinde yaşanıldığı gibi psikolojik düzeyde kalmayıp tehdide de dönüşebildiğini görüyoruz. 2002 yılında Zambiya’da açlık sorunu yaşanır. ABD imdada yetişerek 23.500 ton mısır ve 51 milyon dolar nakdî yardım gönderme kararı alır. Bu “yardım paketindeki(!)” nakit kısmın tahsilinin, ABD’li şirketlerden GDO’lu gıda alma şartına bağlanması ve gönderilen 23.500 ton mısırın kısırlaştırıcı GDO’lu ürün olması dolayısıyla Zambiya’nın yetkililerince bu paket reddedilir. Bunun üzerine “yardımsever(!)” ABD yönetimi: “Dilencilerin seçme hakkı olamaz!” diyerek gerçek yüzlerini gösterir.

GDO açlığa çözüm olabilir mi? GDO’lu tarımın en fazla yapıldığı ülke ABD olmasına rağmen, orada otuz milyon insanın açlık çekmesi nasıl izah edilebilir? Yani her on kişiden birinin aç olduğu bir ülke düşünelim. Kendi aç vatandaşlarını doyuramayan bir ülke nasıl olur da dünyada açlığa çözüm olarak GDO’yu teklif eder?

840 Milyon Aç İnsan!

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre GDO’lu ekimlerin resmen ilân edildiği 1996 yılında dünyadaki aç insanların sayısı 840 milyondu. Aradan geçen zamanda bu sayının azalmaması yalan söylediklerinin ispatı değil midir? Anlaşılan o ki, ne en büyük üretici olan ABD’de ne de dünya genelinde açlık probleminin çözülmesi GDO’yla mümkündür.

Dahası GDO’nun, açlığa çözüm olmadığı gibi çiftçilerin açlığına sebep olduğunu araştırmalar ortaya koymuştur. Kanada’da genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapan 1566 çiftçi arasında yapılan araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir. Araştırmada 1300 çiftçi genetiği ile oynanmış tohum kullanmaya karşı olduğunu ve üretimde kullanmak istemediğini belirtmiştir. Bunun sebeplerini; kazançlarının düştüğü, gıda arzının şirketlerin eline geçtiğini, tabiî bitkilerin ve ürünlerin risk altına girdiğini ve pazar payı kaybına uğramaları olarak açıklamışlardır.

En büyük vaatleri olan ‘açlığı bitirmek’ iddiası kelimenin tam anlamıyla fos çıkmıştır. Açlık hiçbir zaman azalmadığı gibi, aksine sürekli artmıştır. Resmî rakamlar 840 milyon olarak açıklansa da, gerçekte bir milyarın üzerinde insanın açlık çektiği çoğu uzman tarafından ifade edilmektedir.

Görüldüğü üzere GDO, dünyanın her yerinde karşımıza çıkan açlık ve hastalık gibi sorunlarla baş edebilmenin tek yolu gibi gösterilerek geliştirilmiş ve pazarlanmıştır ve gerektiğinde dayatılmıştır. Gerçekteyse ekonomik ve siyasî kontrolün bir aracı olarak kullanıldığı aşikârdır.

Az Çiftçi, Çok Aç İnsan

Endüstriyel tarımın ve tekellerin tarımsal alandaki egemenliğini tam olarak sağladığı ABD’de, günümüzde çiftliklerin yüzde altısını oluşturan en büyük yüz yirmi bin civarında çiftlik toplam tarım gelirinin yüzde altmışını alıyor. Eskiden çiftçinin satıştan aldığı pay yüzde kırk iken, 1990’da bu oran yüzde ona düştü. 1930’lu yıllarda ABD’de yedi milyon çiftçi varken bu sayı 1990’da bir milyon sekiz yüz bine indi.

Sayısı azalan çiftçilerin gelir durumunu özetleyen bir misal verelim: Bir somun ekmek için tezgâha bir buçuk dolar koyduğunuzda bu para perakendecinin elinden geçer, sadece birkaç rakibi olan on milyar dolarlık şirketlere ulaşır. Asıl üretici olan çiftçiye döndüğünde ise bu paradan geriye sadece beş sentlik bir bozukluk kalmıştır. Bu bozukluğun da zincirin diğer tarafındaki girdi sağlayan güçlü şirketler tarafından çiftçinin cebinden alınması sadece hayalleri yıkmıyor, geçimini sağlayamayan birçok hayatların da sönmesine sebep oluyor…

İnsanî gelişme göstergelerine göre 2018 yılında 13. sırada yer alan Kanada’da 2007-2008 hesaplarına göre nüfusun % 7,3’ünün gıda güvencesinin olmadığı tesbit edilmiştir. Nüfusu 35 milyon olan ülkede 2 milyona yakın insan karnını doyurmak için yoksullara yardım yapan 1121 adet gıda bankasına gitmek zorunda kalıyor.

Yüksek Gelir Kime Gidiyor?

Anlaşılacağı üzere GDO’lu tohumlar pazarlanırken kullanılan yüksek gelir(!) iddiası gerçeği yansıtmıyor. Çiftçilerin piyasa kaybı yaşamaları, tohuma her sene para vermek zorunda kalmaları, ilâve sulama ve gübreleme harcamaları gibi etkenler geliri düşüren ana sebeplerdir. Günümüzde tarım ve gıda alanında dev tekeller haline gelmiş 8-10 uluslar arası şirket, dünyadaki temel gıda üretiminin ve ticaretinin önemli bir kısmına hakim durumda. Gıda maddeleri için harcanan her beş doların dördünü bu tekeller kazanıyor. Gıdanın yalnızca üretimi değil, dağıtımı ve nakliyesi de sözü edilen şirketlerin kontrolü altında.

Trajedinin Adı: Hindistan

Hindistan’da yaşanan trajediyi anlamak için “İntihar Tohumları” adlı raporu yazan ünlü aktivist Dr. Vandana Shiva’ya göre, GDO’lu BT pamuğunun ekildiği ilk yılda çiftçiler bir milyar rupi kaybeder. Sebebi, ekim maliyetlerinin artması ve vaat edilenin yedide biri verim alınmasıydı. Çiftçiler GDO’lu tohumlar sebebiyle her ekim döneminde tohum almak zorunda kaldı.

Biyoçeşitlilik yerini monokültüre bırakırken, çiftçilerin borçları günden güne arttı. Ayrıca daha az pestisit ve gübre kullanılacağı öngörülürken, gerek yeni zararlıların türemesi gerekse bitkilerin direnç kazanması sebebiyle bu da gerçekleşmedi. Meselâ Maharashtra’nın kuzeydoğusundaki Vidarbha’da, dört kilometrekarelik bir alanda pamuk yetiştirmek 1991’de iki bin beş yüz rupiye mal olurken, 1990’ların sonunda bu maliyet on üç bin rupiye çıktı. Eylül 2006’ya gelindiğinde bu bölgede altı saatte bir, bir çiftçi kendini öldürür oldu.

Hindistan’daki trajedi, hiçbir vaadin gerçekleşmediğini göstermesi açısından manidardır. Tohum ve gübre maliyetlerinin artması, verimin düşmesi, tabiî türlerin yok olması ve bütün bunların neticesi olarak borç sarmalı içinde sönen binlerce hayat… 

Tohum Maliyetleri

Bu yalanlara biraz daha yakından bakalım. Tohumla başlayalım. Tohum hayattır, hayat satılamaz. Çiftçilik ertesi yıl kullanılacak tohumun bir önceki yılın mahsulünden saklanmasıyla yapılır. Süregelen bu sistem sayesinde binlerce yıldır çiftçi tohuma neredeyse hiç para ödememiştir. GDO’lu tohumlar sanılanın aksine geleneksel tohumlardan daha pahalıdır. Meselâ, Hintli çiftçi on İngiliz pounduna yüz gram GDO’lu pamuk tohumu satın alırken, daha az paraya bunun bin katı geleneksel tohum temin edebilir. 

ABD’de ise tohum fiyatları can yakar. 1975-2000 yılları arasında geleneksel soya tohum fiyatı yirmi beş yılda toplam yüzde altmış üç yükselmişken, GDO’lu soya tohum fiyatı 2000-2009 yılları arasında yüzde iki yüz otuzluk bir artış göstermiştir. Monsanto’nun ürettiği SmartStax adlı mısır tohumunu kullanmak isteyen çiftçi geleneksel tohumun iki katını ödemek zorunda. Bu fiyat, çiftçilerin on yıl önce ödedikleri fiyatın dört katı anlamına geliyor. Pamuktaki durum ise daha kötüdür. GDO’lu tohum geleneksel tohumdan tam altı kat daha pahalıdır.

Bu artışlar çiftçinin gelirini eritir. 1975-1997 yılları arasında Amerikan çiftçileri mahsul gelirinin yüzde dört ila sekizini tohum satın almaya harcarken, günümüzde soya eken çiftçi yüzde yirmi beş civarını tohuma ayırmak zorundadır. Mısır üreticisinin girdi maliyetinin yüzde otuz dördünü tohum oluşturur; bu miktar mahsul gelirinin yüzde on dokuzuna denk gelir. 

İlâçlama Maliyetleri

İlâçlama da üreticiye ek bir maliyet getirir. Amerikan çiftçisi 2009 yılında GDO’lu tarımda geleneksel tarıma göre yüzde yirmi altı daha fazla tarım ilâcı kullanmıştır. Sadece soya çiftçisinin 2010 yılında dekar başına iki yüz ABD Doları daha fazla ilaç masrafı olmuştur. Böylece dekar başına maliyet beş yüz ABD Doları’na ulaşmıştır. Bu miktar, Amerikan Tarım Bakanlığı’nın 2010 soya fiyatı esas alındığında, çiftçinin gelirinin yüzde yirmi sekizine denk gelir. Çiftçiye çalışma bedeli, yönetim ve geri kalan bütün giderler için dekar başına yalnız seksen beş ABD Doları kalır. Bu da, GDO’lu soya çiftçisinin yaptığı işten gelir elde edemeyeceğini gösterir.

Ulaşım Maliyetleri

ABD’de, İngiltere’de ve Kanada’da yapılan çalışmalar ortalama bir gıda ürününün, üretildiği yerle tüketildiği yer arasındaki mesafenin iki bin beş yüz ile dört bin kilometre arasında değiştiğini gösteriyor. Bu oran kişi başına kilometre olarak hesap edildiğinde İngiltere için ortalama üç bin yüz doksan beş ton/kilometre iken, Japonya için yedi bin doksan beş ton/kilometreye çıkıyor. 

İngiliz sivil toplum örgütü Sustain’in yayınladığı Eating Oil adlı rapor Kaliforniya’dan İngiltere’ye uçakla ulaşan her bir kalorilik marul için yüz yirmi yedi kalorilik yakıt kullanıldığını gösteriyor.

Bu arada maliyetleri konuşurken ekolojik ve toplumsal maliyetleri de nazara vermeliyiz. Toprağı kirletmenin ve zehir deposuna çevirmenin de yakın bir gelecekte, geri dönülemez sonuçlarını hesaba katmalıyız. GDO’lu tohumlar için verilen, çok büyük miktarlarda devlet sübvansiyonları da ilâve edildiğinde ortada yalancı bir verimlilik masalından bir şey kalmıyor. Şimdi birkaç şirketin kârı uğruna, gelecekte çok büyük toplumsal ve malî bir zararla yüzleşmeye doğru hızla ilerliyoruz.

Dr. Yavuz Dizdar’ın, “Küreselleşme olarak bize dayatılmaya çalışan kavram, dünyayı daha çok rakamsal verilerle görmeye teşvik eder. Bu yaklaşımın merkezini ticaret oluşturur, ülkelerin ekonomik büyüklükleri ve buna bağlı güçleri vardır. Nasıl ‘ekonomi’ denince büyüme oranını anlamaya çalışıyorsak, gıda denince de sorgulanan kavram ‘ne kadar çok üretildiği’ne dönüşür. Oysa üretimin dört farklı yüzü vardır: Üretilenin muhtevası, miktarı ve elbette onu üretenler ve tüketenler. 

Bunlara eklenmesi kaçınılmaz olan bir beşinci kavram daha var ki; endüstrileşme tutkunlarının, küreselleşme meftunlarının gözden kaçırdıkları da odur: 

Sürdürülebilirlik. Sürdürülebilir olmayan hiçbir şey ekonomik değerlendirme içerisinde ölçeklendirilemez, hele hele mesele beslenme olursa.” ifadeleri bu sistemin sürdürülemez olduğunu ve yakın zamanda çökeceğini müjdeliyor.

Sömürü Düzeni Nasıl İşliyor?

Dikkat edilirse her adımda bu şirketler sömürü düzeni kurmuşlardır. Özetle anlamaya çalışalım. Kendinizi bir çiftçi olarak hayal edin. İlk işiniz bu şirketlerden tohum almak olmalıdır. Bu tohumlar iklim şartlarına ve haşereye dayanıksız olduğundan dolayı mahsulü oluşabilecek zararlardan korumak için pestisit de almak zorundasınız. Kesimlik hayvan yetiştiriyorsanız antibiyotik kullanmanız gerekir. Bu uygulama, antibiyotiğe dirençli bakteri türlerinin çoğalmasının ve insan nüfusuna bulaşmasına sebep olacağı için antibiyotik üreten firmalara da ciddî bir bütçe ayırmak zorunda kalırsınız. (ABD’de antibiyotik direncin maliyetinin yılda yaklaşık otuz milyar doları bulduğu tahmin edilmektedir.) 

Tarlanız için traktöre, tarım makinelerine ve bunları çalıştırmak için de petrole ihtiyaç duyarsınız. Eğer borç sarmalına girerseniz bankaya gidip kredi kullanırsınız. Bu ürünler çok sayıda sağlık sorununa sebep olacaktır. Siz ve bu ürünleri tüketen diğer insanlar ilâçlara, sağlıkta kullanılan makinelere ihtiyaç duymanızla bu sömürü düzeni devam edecektir. 

Şimdi sıkı durun. Bütün bu vetire yaşanırken bütün satın almalarınızı Rockefeller ve Rothchild ailelerine ait şirketlerden temin ettiğinizi hayretle görürsünüz. Yani bu şirketler size sadece tohum satıp kenara çekilmezler. Sağlığınızı bozmak için tohumun yanı sıra pestisit de satarlar. Bunu en iyi ve hızlı şekilde yapmanız için traktörü, sulama sistemlerini ve ilgili ekipmanı temin ederler. Elbette ki petrol şirketleriyle enerji ihtiyacınız da karşılanacaktır. 

Finansal zorluk yaşadığınızda bankadan kredi de sağlarlar. Son olarak hasta olup sağlığınızı kaybettiğinizde ilâç ve ekipman sağlayarak yardımcı olurlar. Şirketlerin adları farklı olsa da bağlı oldukları ve yönlendirildikleri yer aynıdır…

Uyanışın Sesleri: DÂVÂlar!

Peki bütün bu yaşananların sebebi nedir? Bir avuç insanın kârlarını ve servetlerini koruma hırsı şeklinde özetleyebiliriz. Öyle bir çark kurulmuş ki her aşamada insanı sömüren bir çukura düşmeye mecbur bırakılıyorsunuz. 

Bütün vaatleri yalan üzerine kurulu. İnsanı, bitkileri, hayvanları, kısacası bütün dünyayı pis emellerine alet ediyorlar. 

Şu ana kadar en büyük mağduriyeti Arjantin, Meksika, Haiti, Brezilya, Bangladeş, Somali, Nijerya, Etiyopya çiftçileri yaşamış durumda. 

Vaatlerin yalan olması sebebiyle Amerika’dakiler başta olmak üzere birçok üretici, düşük verim, yüksek maliyetler sebebiyle GDO’cu şirketlere dâvâ açmışlardır. Bu dâvâlar uyanışın ve sömürü düzenine  boyun eğmemenin bir göstergesidir…

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 2188
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı