Orman yangınlarının günlerce söndürülememesi üzerine bazı vatandaşların sosyal medyada başlattıkları “#HelpTurkey” çağrılarıyla yurt dışından uçak yardımı istemelerine iktidar cephesinden en üst düzeyden tepkiler verildi.
Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bu en mâsum paylaşımı, “organize bir şekilde halk arasında endişe, korku ve panik meydana getirmek”, hatta “toplumun belli bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etmek, devleti ve hükümetini aşağılamaya çalışmak” isnadıyla “suç unsuru içerdiği” iddiasıyla re’sen soruşturma başlattı.
O denli ki “kaos ortamı meydana getirilmeye çalışıldığı ileri sürüldü. Bununla da kalınmayarak, “bu ‘hesaplar’ üzerinden benzer yöntemlerle terör örgütlerinin propagandasının yapıldığı” iddia edildi.
Ne var ki daha alevlerin tehdit ettiği vetirede vatandaşların “yardım çağrısı” paylaşımına soruşturma açılırken, Ankara’nın resmen dışarıdan “yangın yardımı” istediği yaman çelişkisi ortaya çıktı.
Amerikan Büyükelçiliği, “Türkiye, Covid-19’la mücadelenin başında yardım talebimize KKE ile cevap vermişti. Bu jeste karşılık olarak Türkiye’nin orman yangınlarını bastırma konusundaki yardım / destek talebine cevap vermekten gurur duyuyoruz” açıklamasıyla bu yardım kapsamında Chinook modeli Amerikan askerî helikopterlerin gönderileceğini duyurması çarpıklığı sırıttı.
“Devleti acziyet içinde gösteriyor” diye vatandaşların “yardım talebi” suçlanırken, hükûmetin dışarıdan “yardım talebi”nde bulunduğu ifşası, “vatandaşlar yapınca ‘suç”, “iktidar yapınca ‘suç değil” tenâkuzlu garabetini su yüzüne çıkardı.
Ancak asıl garabet, altı ay önce halka karşı “Ay’a sert ve yumuşak iniş”ten dem vuran “tek kişilik yönetim”in Orman Bakanı’nın altı ay sonra “orman yangınlarını söndürecek bir uçağının olmadığı” itirafıyla Rusya’dan İspanya’ya birçok ülkeden uçak kiralamasıydı.
“Help Turkey”e en üst düzeyde tepki gösteren iktidardakilerin, bizzat diplomatik ve resmi yollarla Amerika’dan yardım isteyip “Help Turkey!” demesiydi…
VAZİYET
“RTÜK’tüştürme!”
Siyasî iktidar hesâbına “medyayı susturma cezaları”yla bir “sansür ve sindirme merkezi” haline getirilen RTÜK, eşitlik ilkesini ihlâl eden, âdil olmayan tek taraflı dayatmalara devam ediyor.
Vakıa şu ki “yandaş” olmayan birkaç televizyona yılbaşından bu yana sayıları kırkı aşan idarî para ve program durdurma cezası yağdıran RTÜK, “iktidara ilişik” onlarca kanaldan iki-üçüne “birer uyarı” ve “para cezası” ile geçiştirirken, vatandaşların binlerce şikâyetini gündeme dahi getirmeyip hiçbir yaptırımda bulunmuyor.
En son ormanların alev alev yandığı günlerde, tv kanalı yöneticilerine “uyarı mektubu” gönderen RTÜK, “yangınların çok gösterilmesi” halinde kanallara üst sınırdan ceza verileceği tehdidini savurdu. Peşinden de “yangınları göstermeyin’ uyarısına uymadıkları” gerekçesiyle yangınlara havadan müdahale çalışmalarının yetersizliğine dikkat çeken altı kanala on yedi “orman yangını cezası” verdi.
Muhabirlerin yangın mahallinden canlı yayında cayır cayır yanan ormanları gösterip “yangın büyüyor!”, “alevler o kadar hızla geliyor ki kâbus gibi!”, “durum vahim!” tariflerine ceza verilmesi çarpıklığı sergilendi.
Gerekçe yine aynı; “endişe, panik, korku ve infial meydana getirmek. Eleştirileri “hükümeti küçük düşürücü, aşağılayıcı” ve “iftira” olarak nitelemek…
Özetle, Anayasada teminat altına alınan basın hürriyeti ve halkın doğru haber alma hakkı ve hürriyeti tam bir keyfilikle engelleniyor. Sadece muhalif kanallara yağdırdığı cezalarla RTÜK sansür uyguluyor, medya kuruluşlarını ülke meselelerini tartışmaktan caydırmaya, eleştirel haberlerin yapılmasını engellemeye çalışıyor. Ve bu vaziyetiyle “RTÜK’ün ‘iktidarın sopası’ haline getirildiği yorumları teyid ediliyor.
Belli ki siyasî iktidar, son orman yangınlarında ortaya çıktığı gibi afetlere karşı tedbirlerdeki başarısızlığın kamuoyu tarafından bilinmesini istemiyor.
Bundandır ki RTÜK, televizyonları ceza tehdidiyle siyasî iktidar lehine terbiye etmek ve hizâya getirmek için âdeta “RTÜK’tüştürüyor!”
TESBİT
“Tâlimata uyma” ilânı da “ihsas-ı rey” değil mi?
Bir diğer çarpıklık, RTÜK’ün “yandaş” olmayan kanallara ceza yağdırdığı son “sansür toplantısı”nı sosyal medyada haber veren -muhalefetin kontenjanından seçilmiş- bir üyeyi “ihsası rey”de bulunduğu için toplantıya almaması.
Oysa hukukçular, diğer üyelerin kendileri gibi Meclis’te seçilmiş bir üyeyi hangi saikle olursa olsun toplantıya almamalarının hiçbir hukukî ve yasal mesnedinin olmadığını belirtiliyorlar.
Bu tesbitlerle şu sorular soruluyor: Bir Üst Kurul üyesinin, “sansür toplantısı”nın gündemine dair bilgi vermesi “ihsas-ı rey” ise, RTÜK Başkanı’nın günler öncesinden “eleştirel haber yapan tele- vizyonlara ceza tehdidi”ni savurması “ihsas-ı rey”le “oyunu rengini belli etmesi” değil mi?
Gerçekten, RTÜK Başkanı’nın “Cumhurbaşkanı’nın tâlimat ve telkinlerini emir telâkki ederiz” deyip “tâlimat ve telkinleri yerine getireceği”ni önceden ilânı, Saray’dan ya da Cumhurbaşkanı’nın genel başkanı olduğu iktidar partisinden gelen “talepler”e göre yayınları denetleyeceği, “tâlimatlar”la hüküm verip siyasi iktidara eleştirilerin cezalandırılacağı anlamına gelmiyor mu?
Biraz insaf ve iz’an…