''Tek kişilik rejim''de iktidardakilerin cumhuriyetin 100. yılını da “parti ve seçim propagandası”na dönüştürmesiyle kalınmayıp bir dizi çarpıtmada bulunulması dikkatiçekti.
Daha önce bizzat Cumhurbaşkanı’nın, iktidarından on yıllar önce 1990’larda açılan üniversiteleri, partisinin kurulmasından yirmi-otuz sene, hatta yarım asır evvel inşa edilen havaalanlarını “biz yaptık” demesi; Türkiye’de 70’li yıllardan bu yana yaygın olarak kullanılan buzdolabı, fırın, çamaşır makinesinin AKP’den önce olmayıp kendi dönemlerinde getirildiğini iddiası; milletvekillerinin “on sekiz yıl önce araba var mıydı?” saptırmasında bulunması, on beş yıl önce sağlık kurumlarında kullanıma başlanan başta MR, tomografi, ultrasonografi cihazlarının, dahası ambulansın bile iktidarları öncesinde olmadığı terânelerine, “demokrasinin dönemlerinde geliştiği” iddiası eklendi.
En son AB’nin “Türkiye raporu”nda “demokratik kuruluşların fonksiyonlarında ciddi noksanlıklar olduğu, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ile temel hürriyetlerde gerilemenin sürdüğü” uyarısıyla “ifade özgürlüğü”, “âdil yargılama” ve “insan hakları” başta olmak üzere bütün haklarda vahim ihlâllerin vurgulanması bunun bâriz göstergesi.
“TEK KİŞİLİK HÜKÛMET”İN HÂLİ ORTADA…
Ne var ki Cumhurbaşkanı’nın “Gazi Mustafa Kemal’in hayallerini gerçekleştirmiş bir kadro olarak, ‘Türkiye yüzyılı’ vizyonuyla cumhur ile cumhuriyeti, cumhuriyet ile demokrasiyi kucaklaştırdık. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, ülkemizin demokrasiyi tüm kurumlarıyla tesis etme ve milli iradeyi tam anlamıyla hâkim kılma mücadelesinde bir dönüm noktası olmuştur” çıkışıyla “tek kişilik yönetim”e övgüsü “pes!” dedirtti.
Oysa Meclis’in yasama yetkisini gasbedip denetim işlevini ortadan kaldıran, yargıyı “tek kişi”nin emrine sokan ve Türkiye’yi “hibrit-melez demokrasi”den “otoriter rejimler” sırasına düşüren “tek kişilik hükûmet”in hal-i pür melâli ortada.
Belli ki dinî bayramlarda mihrapta durarak cami cemaatine hitaptaki dini istismarda olduğu gibi millî bayramlarda da devlet bütçesiyle iktidardaki siyasilerin meddahlığı yapıldı, yapılıyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi, yine milyarlar harcayarak âdeta “icraatın içinden” gibi “tek kişilik hükûmet”in propagandasını yaptı, yapıyor.
“OTORİTER REJİM”E SU TAŞINIYOR!
Buna karşı laikçi ve Kemalist reflekslerle gösterilen sözümona tepkilerle de, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin içine yuvarlandığı girdap; dış politikadaki fiyaskolar; eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye her alandaki gerileme; ekonominin vahim yıkımıyla enflasyonun – pahalılığın, dövizin kat kat artışı ve “tek kişilik rejim”in çöküşü yine üst perdeden uyduruk “söylem ve nutuklar”la karambola getiriliyor.
Ekonominin iflasının, ayyuka çıkan yolsuzlukların, yoğun rüşvetin, ihaleye fesad karıştırmanın, yağmanın, kamu malını “yandaşlar”a peşkeşin üstünün örtülmesi oyununa geliniyor.
Hulâsa, demokrasiyi katleden, hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldıran “tek kişilik rejim”in ekmeğine yağ sürülüyor. Demokratikleşmeyi ve hukuku öğüten “otoriter rejim”in değirmenine su taşınıyor.
Dahası, “cumhuriyet” ve “demokrasi” perdesinde tam bir “istibdad”ın dayatılması kumpası kurulmuş; “istibdad-ı mutlaka ‘cumhuriyet’ nâmı verilmesi” gibi “tek kişilik rejim”e “demokrasi” denilerek toplumun aldatılmasına devam ediliyor…
Böylece demokrasiye, hukuka, temel hak ve hürriyetlere yazık ediliyor…