TESBİT
“Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayini”nin, ne kadar askerin nereye, hangi süreyle gönderileceğinin Saray’a bırakıldığı “Libya’ya asker sevki tezkeresi” tartışılıyor.
En çarpıcısı, “tezkere”de “gayri meşrû silâhlı grup” olarak görülen Hafter güçlerine karşı koyması için Mehmetçiğin gönderilmesinin “Libya’nın bütünlüğü ve istikrarıyla terörden arındırılması için” olduğunun ileri sürülmesi. Bu durum, AKP iktidarında “askerî harekâtlar”la “Suriye’nin barış ve istikrarı sağlandı mı ki Libya’da barış, istikrar ve bütünlük sağlanacak?” sorusunu sorduruyor.
Zira Suriye’de Fırat’ın doğusu ne iddia edildiği gibi başta YPG militanları olmak üzere terör örgütlerinden tasfiye edildi, ne en son İdlib’de açığa çıktığı gibi ülke birbiriyle kıyasıya çarpışan emperyal güçlerin taşeronu silâhlı gruplardan temizlendi ve ne de “güvenli bölge” kurulabildi.
Özetle “Hafter güçlerini durdurmak için Türk askerinin gönderileceği”ni söyleyen Dışişleri Bakanı’nın “Libya’yı da Suriye yapmak istiyorlar” diye yakınmasıyla, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün açık açık “Libya’da süreç giderek yaklaşık üç yıl önceki Suriye’deki tabloya benziyor” ikrarıyla iç savaş kargaşasında bölünüp parçalanmanın eşiğine sürüklenen Libya, Suriye olmaya sürükleniyor.
Türkiye, ne kadar süreceği meçhul yeni bir bâdireye sürüklenip resmen iç savaşta “cephe ülkesi” ediliyor.
Ve ilk kez ne NATO’da, ne BM’de, ne de Anayasa’nın 92. maddesinde atfı yapılan “Türkiye’nin taraf olduğu -herhangi bir- milletler arası anlaşma” olmadan Mehmetçik öngörülemeyen risklerle dolu sıcak çatışma bir felâket vartasına düşürülüyor.
Peki neden?
VAZİYET
Diplomatik çözüm yollarını aramadan...
Libya’da kızışan iç savaşta Serrac yönetimi, Avrupa Birliği’ni (AB) ortak politika oluşturmasıyla Hafter’e karşı ortak tavır alması için güçlü diplomasinin devreye girmesini istiyor.
Trablus hükûmeti Dışişleri sözcüsü Muhammed El Kablavi, ülkedeki iç savaşı bitirmek için “çatışmanın tarafı olmadığı için” oldukça etkili olup kabul gören “Almanya’nın arabuluculuğunun devamı” talebinde bulunuyor. Keza Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, “askerî çözüm” çâre değil, “akl-ı selimle denge siyaseti”yle “siyasî çözüm” çağrısını yapıyor.
Diğer yandan Trablus hükûmetini destekleyen İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, “sahada askerî gerilimi arttıracak askerî müdahaleden kaçınmalı, diplomatik görüşmelerin aralıksız sürmeli” diye uyarırken, yine Hafter’i destekleyen Washington bile, Trablus hükûmetini tanıdıklarını, çatışmalarda “taraf” tutmayıp, bütün paydaşlarla görüştüklerini söylüyor.
Bu arada Rusya’nın paralı askerlerle Hafter’i desteklemediğini bildiren Putin, hem Trablus ve hem Hafter’le irtibat halinde olduklarını, Macron, Merkel ve Erdoğan’la konuştuğunu belirtiyor.
Hülâsa, aklıselim Libyalılardan ve dünyadan diplomasî ve diyalogla “siyasî çözüm” çağrıları yapılırken, Ankara’dakiler diplomasî yollarını aramadan, Libya krizinde resmen “taraf” olup Türkiye’yi süresi belirsiz krizin ortasına itiyorlar…
GARABET
Ve Ankara’nın Libya çarpıklıkları...
İktidarın her emrivakisini gözü kapalı savunan “iktidara ilişik medya” yorumcuları, Libya’ya asker sevkine “hikmetler” izâfe edip bir dizi çarpıklığı ortaya çıkarıyor.
Bu garabetlerden biri de, iktidara ilişik mahfillerden yüksünmeden Türkiye’nin KKTC, Bosna Hersek, Arnavutluk, Azerbaycan, Irak, Katar, Somali gibi on ülkede askerinin bulunmasının emsal gösterilmesi geliyor. Oysa sözkonusu ülkelerin çoğunda, Mehmetçik, eğitim, istihbarat ve lojistik destekle sınırlı görevler için bulunuyor. Libya’da ise kıran kırana bir iç savaş sürüyor.
Keza Suriye’nin BM ve uluslar arası zeminlerde “meşrû Suriye hükûmeti” olarak tanınan Şam yönetimiyle, Esad’la görüşmeyip, üstelik ÖSO gibi Suriye hükûmetine ve ordusuna karşı savaşan silâhlı örgütlere / gruplara tam destek verilirken, Libya’da tersini yapıyor.
Gerçekten, Ankara’dakilerin Libya’ya “asker sevki” için bu denli hevesli olmasının sebebi nedir? Sadece ekonomide ve dış politikada tıkanan gündemi saptırmak için mi?
“Libya çarpıklıkları”nın arka plânı bu soruların cevabında…