Bütünüyle muhalefete yönelik yüzlerce sayfalık iddianamelerin çelişkiler ve tutarsızlıklarla muallel olması “19 Mart yargı operasyonları”nın tamamen siyasî maksatlı olduğunu teyid ediyor.
Aslında son 15 yılda 17 şirketi üzerinden 594 kamu ihalesi alan iktidara yakın “işadamı”nın, 2015’ten beri AKP’li belediyelerden ve kamu kurumlarından aldığı 300’den fazla ihaleden bir tekinin dahi soruşturulmayıp, sadece muhalefet belediyelerinden aldığı az sayıdaki ihalelerin soruşturulması vakıayı ele veriyor.
578 sayfalık iddianamede iftiraya zorlanan “itirafçılar”la yeni “gizli tanıklar”ın, muhalefet belediyeleri hakkındaki ifadelerinde 45 kez “duydum”, 50 kez “düşünüyorum”, 104 kez “olabilir” demeleri, 496 kez atıf yaptıkları isnadlarına herhangi bir delil, ses ve görüntü kaydı, bilgi ve belge koyamamaları, tek bir şahit gösterememeleri; kumpası ifşa ediyor.
SORUŞTURMALARDA “İKİLİ YARGI!”
Keza 40’ı tutuklu 200 sanıklı iddianamede “suç örgütü lideri” olarak tanımlanıp 704 yıl hapsi istenen “işadamı” dışarıda dolaşıp “yandaş medya”ya röportajlar verirken, hüküm giyse bile üst sınırı dört, hatta iki buçuk seneyi geçmeyen başkanların aylardır tutukluluklarının sürdürülmesi yargısız infazıyla cezalandırılmaları çifte standartlı “ikili yargı”yı açığa çıkarıyor.
Bilindiği gibi iktidar belediyelerine ait tekemmül etmiş kamuyu 100’lerce milyar zarara sokan yüzlerce ihale dosyasından hiçbiri soruşturulmazken, iktidar belediye başkanları ile partililer, partili Cumhurbaşkanı tarafından istifa ettirilerek haklarındaki “yolsuzluk”, “hırsızlık”, “rüşvet”, “irtikâp”, “milletin malını yandaşlara peşkeş”, “ihaleye fesad karıştırma” iddialarının soruşturulmasından kaçırıldılar.
Mesela, bir iktidar partisi ilçe başkanının oğlunun, evindeki çelik kasada bulunan ve toplam değeri 13.5 milyon lirayı bulan para ve ziynet eşyası çaldığının ortaya çıkması üzerine, “Babam rüşvet alıyordu, evdeki kasadan rüşvet paralarını aldım” ihbarına rağmen üzerine gidilmeyip karambola getirildi.
Veya iktidar ortağı partinin üç vekili, altın kaçakçılığı yaptıkları iddialarından “liderimizin yanındayız” demeçleriyle partilerinden istifayla yargılanmaktan kurtarıldı.
Hâsılı, muhalefet milletvekillerine en ufak bir “duyum” üzerine soruşturma üzerine soruşturmalar açılıp “fezlekeler” düzenlenirken, belediye başkanları derdest edilirken, haklarında ne bir fezleke hazırlandı ne de bir soruşturma açıldı.
“ADÂLET OLMAZSA ZULÜM GÖRÜNÜR…”
Bu durum, bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört AKP’li bakanla çocuklarının isimlerinin karıştığı, “paraların sıfırlandığı” 17-25 Aralık rüşvet operasyonunda ayakkabı kutularında, elbise kılıflarında milyarlarca milyar Dolar-Euronun para sayma makineleriyle ele geçirilmesine dair soruşturmanın, yargıya “tepeden tâlimlat”lı siyasî baskılarla, soruşturma savcılarının değiştirilmesiyle engellenip “rüşvet paraları”nın faiziyle “sahipleri”ne iade edilmesini sözkonusu ediyor.
Sözkonusu “rüşvet paraları”na oğullarıyla birlikte isimleri karışan bakanların Yüce Divan’a gönderilmesini isteyen dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “siyasî ahlâk yasası”nı çıkarma girişimine Cumhurbaşkanı’nın “Bu yasa çıkarsa ilçe başkanlığı yapacak adam bulamayız!” tepkisini hatırlatıyor.
Belli ki milletin rızasını alamayan Saray iktidarı, baskılarla, operasyonlarla milleti korkutarak, muhalefeti sindirerek döneminde ayyuka çıkan yolsuzlukları unutturma, halkı bezdiren pahalılığı konuşturmama, iç ve dış politika fiyaskolarını tartıştırmama ve gündemi saptırma tertibinde. Hesap verme korkusuyla demokrasi ve hukuk dışı her türlü tezgâhı kuruyor.
Bu bakımdan, Davutoğlu’nun “Yerel yönetimlerde oluşan millî iradeye saygı duyulmalı, yoksa millî iradeyi yok edersiniz!” ikazının önemi bir defa daha ortaya çıkıyor.