Bütün anketlerde “millet ittifakı” adaylarının Erdoğan’ı geçmelerine karşı “iktidar cephesi” “demokratik parlamenter sistem” ortak paydasında buluşan “millet ittifakı”nda / muhalefette uzun süre “cumhurbaşkanı adayı” üzerinden çatlak meydana getirmeye yeltendi.
Ancak sözü edilen “millet ittifakı” belediye başkanlarının açık açık “Cumhurbaşkanı adaylığını düşünmüyoruz, önceliğimiz belediye başkanlığını iyi ve başarılı olarak yapmak, vaadlerimizi yerine getirmektir” cevaplarının ardından “ittifak liderleri”nin peşpeşe “ortak adayımızı dostlarımızla (‘millet ittifakı” bileşenleriyle) istişâre ile birlikte belirleyeceğiz, ittifakta en küçük bir sorun yok” açıklamaları “iktidara iliştirilmiş medya”ca alevlendirilmek istenen fitne ateşini söndürdü.
Özellikle “yandaş medya”da sürdürülen “yaygaralar üzerine “millet İttifakı’nda en küçük bir sorun yok, uyumlu bir biçimde çalışıyoruz. Yerel seçimlerde İstanbul’u, Ankara’yı nasıl kazandıysak, aynı modelle cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanacağız ve ‘millet İttifakı’nın adayı Türkiye’nin on üçüncü cumhurbaşkanı olacak” diyen İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in, ana muhalefet liderinin aday tarifine yüzde yüz katıldığını belirtip, “Bunu net bir şekilde söylüyorum. Seçilecek, kazanacak ve cumhurbaşkanlığını sürdürecek bir adayla devam edeceğiz, cumhurbaşkanı adayı değilim, başbakanlığa adayım” ifadeleri “cumhur ittifakı”nda tam bir şaşkınlığa yol açtı.
DEMOKRASİ VE ADÂLET EKSENİNDE
Yine de “ya tutarsa” beklentisiyle “iktidar cephesi”nde bu kez “Akşener, Kılıçdaroğlu’na ‘ben aday değilim, sen de aday olma!’ mesajını iletiyor”, “Ben şimdi cumhurbaşkanı, daha sonra başbakan adayı olacağım” saptırmalı “ittifakın içine fitne atma ve karıştırma” komploları kurulmaya çalışıldı.
Akşener’in “‘Başbakan olacağım’ demenin ‘cumhurbaşkanı olacağım’ demekten daha ileri, daha fonksiyonel, daha pozitif bir iddia olduğu, asıl hedefin “tek kişilik ucûbe sistem” yerine “güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem” olduğunu vurgulaması, büyük ölçüde bu çarpıtmaların da önünü kesti.
Bundan bir netice alamayınca bu kez yine HDP’nin “millet ittifakı”na desteği üzerinden ortalık bulandırılmaya kalkışıldı. En son HDP eş başkanlarının duyurduğu on bir maddelik “2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine dönük tavır ve ilkeler”de “geçiş döneminde evrensel standartlarda bir adalet sistemi ve güçlü demokrasi stratejik programı” mesajı bu tuzağı da berhava etti.
Keza “Kürt sorunu”nda Meclis’in, diyalog ve çözüm zeminini kurarak, demokratik müzâkere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak ve odak olması”nın önerildiği açıklamada, “tek kişilik sistem”e karşı “Türkiye partisi” olarak HDP’nin ülkenin ve milletin birliği ve bütünlüğü ekseninde “geniş yetkilere sahip çoğulcu parlamentonun, kuvvetler ayrılığının tam anlamıyla işlediği, denge - denetleme mekanizmalarının etkili olduğu demokratik parlamenter sistem” perspektifiyle “hep beraber demokrasi, adâlet ve barış” çağrısı daha baştan bu yanıltmayı da akim bıraktırdı.
“MİLLET UYANMIŞ, ALDATMALAR DAĞILACAK”
Bundandır ki kamuoyunda “tek kişilik yönetim”in ülkeyi yönetemediği, buna mukabil muhalefetin yöneteceği kanaati gittikçe yaygınlaşır ve bütün göstergeler bir “erken seçim”e işâret ederken, siyasi iktidarın ötekileştiren, düşmanlaştıran, kamplaştırıp kutuplaştıran “kimlik siyaseti” daha da azıyor.
Saray’dan dağıtılan “medya ödülleri”nden birini kendine verdiren Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, âdeta bir partinin propaganda organı gibi paralı trol ordusuyla “iletişim stratejisi” yürütüyor.
Özetle, siyasi iktidar, son demde içi boş “yeni anayasa” ve “seçim yasalarıyla oynama” benzeri kamuoyunu oyalama ve gerçek gündemin üstünü örtbas etme demagojilerine tevessül ediyor. Muhalefetin ülkenin asıl sorunlarını gündeme getirip ön almasına karşı “tek kişilik yönetim”, ülkeyi yönetemiyor, algı yönetimiyle, toplumun algısıyla uğraşıyor.
Ama nâfile; muhalefetin “demokratikleşme mutâbakatı”nda stratejik aklı ve duruşu, “iktidar bloku”nun bütün oyunlarını boşa çıkarıyor. “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten 160 bini aşan soruşturmalar, tehditler, şantajlar ve baskılar artık kâr etmiyor.
Zira, Peygamberimizin “Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez” (Buharî, Cenâiz: 79) hadisinin hakikatiyle, Bediüzzaman’ın, “Millet uyanmış; mugalâta (yanıltmalar) ve cerbeze ile (demagoji ve hilekârlıkla) iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Feverân eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır inşaallah” tesbiti (Divan-ı Harb-i Örfî, 51) bir defa daha hükmünü icra ediyor.