Aylardır propaganda edilen “yumuşama’ - ‘normalleşme”nin “sona erdiği”nin taraflarca ilânı demokrasi ve hukuktan yoksun “tek kişilik otoriter rejim”de ülkenin hiçbir probleminin çözülmeyeceğini bir defa daha teyid etti.
Yıllardır ağır tahkir ve tahkirlerle toplumu kamplaştırıp kutuplaştırarak demokrasiyi, hukuku, düşünce ve ifâde hürriyetini, basın özgürlüğünü berhava eden emrivakilerin dayatılmasına karşı partili Cumhurbaşkanı’nın partisinin grubunda milletin gözünün içine baka baka “bugüne kadar kutuplaşmanın kamplaşmanın tarafında olmadık, asla gerilim siyaseti gütmedik, hiçbir zaman ayrımcılık yapmadık” çıkışı, “siyasette lâfız mânânın zıddıdır” gerçeğini bir defa daha okutturmakla kalmadı; vahim siyasi çarpıtmayı açığa çıkardı.
Özellikle “tek kişilik Saray yönetimi”nde “ötekileştirme” ve “düşmanlaştırma” tahrikine devam edilirken, “sıkılı yumrukları açacak, hançerleri kınına koyacak olan muhalefettir” tepkisi,maksadı ele verdi.
“YENİ ANAYASA” TEZGÂHININ MAKSADI BAŞKA İDİ…
Maksat, seçimlerin akabinde tam da yeni ek vergilerin ve peşpeşe fahiş zamların dayatıldığı gündemi karartmaktı. Muhalefeti “yumuşatmak”la zaman kazanmak, iktidar koltuğunda kalarak siyasi ömrünü uzatmaktı…
Bu “maksat”la “yeni anayasa” ortaya atıldı. “Demokratik parlamenter sistem”e geçişe dair en ufak bir işâret verilmezken, Türkiye’yi her alanda çökerten “tek kişilik rejim”i tahkim tezgâhına başvuruldu.
Ne var ki birkaç haftalık “yumuşama”da maksadın mahalli seçimlerdeki ağır mağlubiyet travmasını atlatmak olduğu kısa sürede açığa çıktı.
Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi hesabıyla “Meclis karar alırsa Cumhurbaşkanı için tekrar adaylık yolu açılabilir” sözleriyle Anayasaya açıkça aykırı olarak dördüncü kez adaylığının önünün açılması tartışmaları alevlendirildi.
Aslında “iktidar cephesi”nin “yumuşama’ - ‘normalleşme”den beklediği ne demokratikleşme, ne de yargının Sarayın güdümünden, “siyasetin sopası” olarak kullanılmasından kurtarılmasıyla bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla hukukun üstünlüğünün sağlanması idi. Tek “proje” çöküşteki “otoriter rejim”i kurtarmaktı.
Meclis Başkanı’nın partilere nâfile turlar yaptığı “yeni anayasa” oyunu da tutmayınca, yine bir yığın çarpıtmalarla çarkedilmesi “siyasi samimiyetsizliğin” ikrarı olurken, alây-ı vâlâ ile reklâm edilen “yumuşama”ya artık ihtiyaç kalmadığı “resmen” duyurularak Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle yeniden “kendi yöntemleri”ne dönüldü…
SAMİMİYETSİZ “MÜZÂKERE” AKAMETE UĞRATILDI
Hâsılı “hesâp” tutmadı; samimiyetsiz “müzâkere” akamete uğradı; Cumhurbaşkanı muhalefeti “çiğlik”le ve “nezâketsizlik”le suçlayıp “eski defterleri açtı.”
Her fırsatta muhalefeti “gayrı millilik,” “teröre destek,” hatta “teröristlik” isnadlarıyla ve her türlü ağır hakaretâmiz lâflarla hedef alan; “geri zekalı”, “haysiyet fukarası”, “sefil”, “rezil”, “zavallı”, “gafil”, “eşkıya”, “çürük”, “sürtük”, “haysiyetsiz”, “onursuz”, “müsvedde”, “edep fukarası”, “ahlaksız”, “haysiyet cellâdı”, “kan emici” benzeri galiz tâbirleri savuranlar, sahte uyduruk montaj videolarla “Kandil’deki terörist elebaşlarının ‘millet ittifakı’ adayını desteklediği” iftirasını atanlar kendileri değilmiş gibi…
Sonuçta, suçlayıcı polemiklerle siyasette yeniden “kamplaştırıp kutuplaştıran” kavgaya “malzeme” çıkarılırken, “normalleşme’nin tabutuna ilk çiviler çakıldı.”
Bundandır ki “gereğini yapmak”la görevli “tâlimatlı yandaş yorumcular” sırıtan bir tecâhül-ü âriflikle yumuşamanın “başarılamadığı”ndan yakınmaktalar…