İktidardakilerin “terörsüz Türkiye” dedikleri, muhalefetin “demokratik Türkiye” olarak tanımlamak istediği adı konmayan “süreç”teki yaman çelişkiler tereddütleri tetikliyor.
Mayıs 2023 seçimlerinde itiraflı sahte videolu iftiralarla “millet ittifakı”nı “DEM’lemek”le, Cumhurbaşkanı adayını “terör örgütüne destek”le itham eden, Bahçeli’nin “Hazine yardımı kesilsin, milletvekillerine maaş ödenmesin ve derhal kapatılsın!” dediği hatta “kapatmadığı” için Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması” tepkisini verdiği DEM üzerinden İmralı ve Kandil’le işbirliğine girişen “iktidar cephesi”nin muhalefeti “düşmanlaştırmak”la siyasî kutuplaşmayı tahrik etmesi istifhamları arttırıyor.
Zira sadece 30 PKK’lının Süleymaniye’de sembolik “silâh yakma seremonisi” propagandasıyla kalınması tedirgin ediyor. Her ne kadar her fırsatta “pazarlık yok” dense de, Suriye’dekilerin açıkça silâh bırakmaması; Kuzey Irak kampları ve Kandil’deki militanların ellerindeki envanteri çıkarılmayan, numaraları alınmayan, nerede, hangi terör saldırısında kullanıldığı bilinmeyen silahların ne kadarını, ne zaman, nasıl, hangi şartlarla bırakacağı ve terör örgütünün kendini feshedip etmeyeceği bilinmiyor…
TOPLUMDA ENDİŞELER ARTIYOR…
Bu açıdan bütün çağrılara rağmen kanunla kurulmayıp Meclis Başkanı’nın inisiyatifiyle kurulan “komisyon”un her an lağvedilme riskini taşıması, “nitelikli çoğunluk” sözünün aksine iktidar kanadının çoğunluğuyla her an emrivakilerle karşı karşıya bırakmasından korkuluyor.
Bundandır ki vatandaşlar, yargıyı siyasetin güdümüne sokan 2010 anayasa değişiklikleri ve 15 Temmuz bahaneli “20 Temmuz OHAL darbesi” baskısında iki buçuk milyon “mühürsüz-geçersiz” oyun yasalara aykırı olarak “geçerli” sayıldığı 16 Nisan 2017 referandumuyla milletin başına musallat edilen “tek adam rejimi”nin yeni bir siyasi kumpasından işkilleniyor.
Saray iktidarının ana muhalefetin seçilmiş belediye başkanlarına operasyonlarla siyasete müdahalesi çarpıklığı “Diyarbakır’da demokrasi, İstanbul’da otokrasi” eleştirini haklı kılarken, önceki “çözüm süreçleri” gibi bu “süreç”in de akametini sözkonusu ediyor.
Kandil’deki terör örgütü elebaşlarının şımarıkça “Varlığımız kabul edilmez, koştuğumuz şartlar yerine getirilmezse silâh bırakmayız; kendini feshetse de başka bir isimle ‘yeni PKK’ kurulur!” restini çekmeleri; terörist başının da DEM yöneticilerine, “Adalet Bakanı ile görüşürken kayyımları gündeme getirmeyin!” uyarısı bu endişeleri daha da derinleştiriyor.
Bu arada Saray başdanışmanlarının, iktidar partisi sözcülerinin her defasında “yeni anayasayla Türkiye’nin geleceği şekillendirilecek” diye “anayasa değişikliği”ni lanse etmeleri; Cumhurbaşkanı’nın -sanki yirmi üç yıldır iktidarda değillermiş gibi- “yeni anayasa, 82 anayasasının darbe dönemi tortularından kurtaracak, üstümüzdeki ölü toprağını atacaktır” çıkışları geniş halk kesimlerini işkillendiriyor.
KOMPLOYU “MEŞRULAŞTIRMA” TUZAĞI!
Özetle, partili Cumhurbaşkanı’nın iktidarının ikamesi, “tek adam otoriter rejimi”nin idamesi ve tahkimi, erken ya da birkaç ay veya hafta öne alınmış bir seçimde yüzde 51 oy devşirmede iktidar partisi lehine istimali vatandaşları ürkütüyor.
Bundandır ki Anayasanın açıkça çiğnendiği, demokrasinin berhava edildiği, temel hak ve hürriyetlerin ortadan kaldırıldığı, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlâli” ve “âdil yargılama” kararlarının iktidardakilerin tâlimatıyla yerel mahkemeler ve Yargıtay’ca dinlenilmediği vartada milletin yüzde 70’i “süreç”e şüpheyle bakıyor. Terör örgütünün tasfiye olup silah bırakacağına muhalefetin yanısıra iktidar seçmeninin de kahir ekseriyeti inanmıyor!
Bu yüzden terörist başı ile kontrolündeki DEM ve emperyal ecnebilerin güdümündeki Kandil’le Saray iktidarı arasında kotarılan “süreç”in “otoriter rejim”in takviyesi ve kalıcılaştırmasında kullanmakla bir defa daha fiyaskosuna muhalefeti ortak etme tezgâhıyla “politik proje”yi “meşrulaştırma” tuzağının kurulduğu tedirginliği toplumda yaygınlaşıyor.
Kısacası, “siyasî komplo”lara malzeme edilmesi daha baştan “süreç”i zehirliyor…