"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

EMEKLİ ÖĞRETMEN NURHAN ÖLÇER:Bediüzzaman, evleri okul haline getirdi

24 Kasım 2012, Cumartesi
EĞER ONUN EĞİTİM MODELİ UYGULANMIŞ OLSAYDI BUGÜN DOĞU VE GÜNEYDOĞU′DAKİ SIKINTILAR YAŞANMAZ, MEVCUT PROBLEMLER ÇÖZÜME ULAŞIRDI. O, MARİFETULLAHTAN UZAK YETİŞECEK NESİLLERİN ANARŞİYE SEBEP OLACAĞINI HABER VERMİŞTİ.
EMEKLİ ÖĞRETMEN VE YAZAR NURHAN ÖLÇER:Bediüzzaman’ın eğitim modeli uygulansaydı, bugünkü sıkıntıları yaşamazdık
İnsanın iyi yetişmesine vesile olan en önemli unsurlardan biridir eğitim.
Eğitimle ilgili kriterler belirlenirken insan fıtratına uygun olmasına dikkat edilmelidir.
İnsanın yaradılışına uygun hâle getirilmeyen bir eğitim sisteminden, maddî ve manevî anlamda sağlıklı bireyler yetişmesi mümkün değildir.
Günümüzde geçerli olan eğitim sistemi bu hususiyetlere sahip midir?
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulanan eğitim sistemlerinin ruhuna hakim olan metod ve kaideler ne derece sağlıklıdır?
“İyi insan” yetiştirmede mevcut sistem yeterli midir?
Eğitimciler eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumu hep tartışa gelmişlerdir.
Mevcut eğitim sisteminde insan fıtratına uygun demokratik değerlerden ziyade şahsa ve ideolojiye endeksli dayatmacı bir anlayış hâkimdir.
Sistemdeki bu olumsuzluğun giderilmesi ferdi ve toplumu gerçek manada demokratikleşmeye götürecek yoldaki kapıları aralayacaktır.
İlim adamları, eğitim sendikacıları, eğitimciler ve eğitimle alâkadar olan herkesin eğitimdeki mevcut sıkıntıların izalesi hususunda kafa yorması gerekmektedir.
Eğitimde bütün mesele nedir? Mevcut sistem gelişen ve değişen yapılara uygun bir hâl arz ediyor mu? İnsanımızı yetiştirme iddiasında olan mevcut sistemin durumunun enine boyuna tartışılarak en doğru ve en iyi hâlini alıncaya kadar gereken reformların yapılması gerekmektedir.
Eğitim alanında mesai harcayan ilim adamlarımızdan YTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü hocalarından Doç. Dr. Ergun Yıldırım’ın, eğitim sistemimizdeki çarpıklığa dair yaptığı şu tespit son derece anlamlıdır:
“Din Kültürü, Matematik ve Türkçe kitaplarında bile Kemalist milliyetçilik ideolojisi hâkim. Çanakkale Savaşı ‘Laik ve Türkçü’ mantıkla anlatılırsa, inançlı insan kendisini o tarihle özdeşleştirebilir mi?” (Yeni Asya, 15.08.2011)
Eğitim sistemindeki çarpıklıkları dile getirenlerden birisi de eğitim felsefesinin değiştirilmesi, yeniden şekillendirilmesi gerektiğini ifade eden Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı’dır. Avcı özetle şunu söylüyor: “Eğitim sistemimiz, medeniyet ve kültürümüz göz önünde bulundurularak bolca tartışılmalı, çözümler üretilmelidir.” (Yeni Asya, 29.07.2011)
Ülkemiz ve insanımızın geleceğiyle yakından ilgilenen, eğitim ve eğitimcilerle ilgili çok önemli görüşleri olanlardan birisi de Bediüzzaman Said Nursî’dir.
Gerek sağlığında gerek vefatından sonra eserleri vasıtasıyla milyonlarca insana hocalık/öğretmenlik yapan Bediüzzaman’ın öğretmenleri çok sevdiğini ve özellikle dindar öğretmenlere çok önem verdiğini biliyoruz.
Konyalı öğretmen Mustafa Özsoy (merhum), Emirdağ’daki bir ziyaretinde, Bediüzzaman’nın öğretmenlerle ilgili şunları söylediğini nakleder:
“Üstadın sözlerini hiç unutamıyorum, dedi ki: ‘Kardeşim, benim nazarımda iki sınıf çok ehemmiyetlidir. Birisi subay, diğeri öğretmendir. Bence bir öğretmen yüz vaiz kadar bu memlekete faydalıdır. Subay, ordunun en sağlam temeli ve unsurudur.’ Bu iki sınıf mesleğe çok ehemmiyet verirdi.”
Uzun zaman hizmetinde bulunan talebelerinden Bayram Yüksel de Bediüzzaman’ın öğretmenlere verdiği değer hakkında şunları söyler:
“Dindar öğretmenlere çok ehemmiyet verirdi.”
“Üstadımız, muallimler ziyarete geldiklerinde onlarla çok fazla alâkadar olurdu. ‘Şu zamanın dindar bir muallimine, eski zamanın velileri nazarı ile bakıyorum. Çünkü eski zamanda dinî terbiye ebeveyne verilmişti, bu zamanda o vazife muallimlere verilmiş. Muallimin iyi çok iyi, fenası çok fenadır. Çünkü masum çocuklar muallimlere çok dikkat ederler, âdeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürse, iyiyi de, fenayı da çekerler. Muallimin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Muallimler için ortası yoktur, ya alay-ı illiyyinde veya esfel-i safilindedirler’ derdi.
“Onun için dindar muallimlere çok ehemmiyet veriyordu. ‘Eğer vaktim olsa, her gün dindar bir muallime on altın veririm. Çünkü dünyada benim çocuğum olmadığından, bütün dünyadaki çocuklarla şefkat cihetiyle alakadarım’ derdi. Muallimlere ders verirken, merhum Hasan Feyzi, Mustafa Sungur, Abdurrahman Yüksel gibi zatları misâl verirdi ve ‘Sizleri de onlar gibi kabul ettim’ derdi. Hem, ‘Mustafa Sungur’un okuması mânâ-yı ismîden mâna-yı harfî hükmüne geçti, onun okuması maarif-i İlâhî hükmüne geçti’ derdi.”
Bediüzzaman Hazretlerinin eğitime ve eğitimciye yaklaşımını eğitimcilerimize sorduk. Çalışmaya katkıda bulunan eğitimci dostlarımıza teşekkür ediyor, verdikleri cevapları sizlerle paylaşıyoruz.

RİSALE-İ NUR MÜELLİFİ, ÇAĞIN PEDAGOĞUDUR

Çağdaş Kur’ân tefsiri olarak adlandırdığımız Risale-i Nur’un özü Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân’ın tüm âyetlerinin değil de, daha ziyade çağımız insanının sorunlarına çözüm sunan âyetlerinin tefsirlerinden oluşuyor. Bundan olacak ki sadece Türkiye’de değil dünyada da yoğun ilgi var. Okudukça insanların imanını güçlendirmekte, ruha âb-ı hayat, kalbe ilâç, akla gıda olmaktadır. Onu okudukça, irdeledikçe zamanla değerini daha iyi idrak ettim. Günümüz problemlerine, buhranlarına ışık tutan bir reçete olduğunu daha iyi anladım. Toplumun tüm kesimlerine hitap ediyor. Hiç birini hissesiz bırakmamış. Hastalar için Hastalar Risalesi, yaşlılar için İhtiyarlar Risalesi, gençler için Gençlik Rehberi, hanımlar için Hanımlar Rehberi, evrensel korku olan ölüme karşı Haşir Risalesi, inançta şüpheye düşenler için Tabiat Risalesi, ruhun terapisi olarak Ayetü’l-Kübra Risalesi ve daha niceleri… Bu hâliyle Risale-i Nur’un müellifi için “Çağımızın psikoluğu, pedagogu, sosyoluğudur” demek son derece yerinde olur kanaatindeyim.
Teknolojinin ileri boyutlara geldiği günümüzde, buna rağmen insanlık bir karmaşa, bir telaşe içinde. Adına stres denilen nedensiz iç sıkıntıları; çözümsüz sorun yumakları; iç burkan buhranlar; buz gibi yalnızlıklar içinde mutsuz insanlar, gülmeyen yüzler, asık çehreler… İşte böyle bir gerginlikte Risale-i Nur eserleri bir hekim gibi imdada yetişiyor ve ilaç oluyor. Bediüzzaman talebelerinden Bayram Yüksel’i bir iş için Ankara’ya gönderiyor. O da Ankara’nın maneviyattan uzak kalabalık nüfusuna bakarak içinden umutsuzca “Üstad bize Risaleleri yazdırıyor, ama bunlar nereden bu kitapları okuyacak?” diye geçiriyor. Ankara’dan döndükten sonra Üstad hiçbir şey sormadan “Bir gün gelecek bu Nurları bütün dünya okuyacak” diyor. Evet bugün bu tahakkuk etmiş durumdadır. Nurların 40’tan fazla dile çevrilmesi, radyo ve televizyonlarda yayımlanması, sempozyumlarda dünya çapında bilim adamlarının Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında olumlu görüş beyan etmeleri son derece sevindirici ve geleceğe yönelik umut verici gelişmelerdir. Risaleler bugün Kur’ân’dan sonra en çok satılan kitaplar arasında. Onlarca yayınevi tarafından, yüz binlerce basılmakta.

FARKLI FİKİRDEKİ AYDINLARI DAHİ KENDİSİNE HAYRAN BIRAKTI

Bediüzzamanın defalarca (20’den fazla) zehirlenmesi, 28 sene hapis, sürgün ve gözaltı işkenceleri karşısında asla zalimlere boyun eğmemesi; Van kalesinden düşerken ölümden korkmak yerine “Dâvâm!” diyerek dâvâsını hayatından çok daha önemli görmesi ve bunu ölünceye kadar sürdürmesi; hayatı boyunca dik duruşu; ölüme metelik vermemesi; “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz asla” prensibini önemsemesi bugün kendi dünya görüşünde olmayan aydınları dahi hayranlık içinde bırakmıştır. Mevlânâ, zamanında iyi anlaşılmadı. Bugün çok iyi anlaşılıyor, bilhassa batıda. Bediüzzaman da artık Mevlâna misâli bugün gerek ülkemizde, gerekse yurt dışında daha iyi anlaşılmaya başladı. Yakın zamanda da hak ettiği yeri alacaktır inşaallah. Zaten gelişmeler de bunu gösteriyor. Artık hayatı filmlere, belgesellere konu olmaya başlamıştır. Evet o kışta geldi. Biz Cennet âsâ baharda geldik. Şimdi Risale-i Nur’un baharı yaşanıyor.
Çağımız bilgi çağı. Bilgi çağının hızına uyum sağlayabilmek için inançlı insanlar bilgili ve donanımlı olmalı. Kuş tek kanatlı uçamaz. İnsan da sadece bilimle lâyık olduğu yere gelemez. Bir kanadında bilim olurken, diğer kanadında da maneviyat olmalı. Ancak bu şekilde hayat yolculuğunu istikamet üzere, sağlıklı ve mutlu bir şekilde yapabilir. İşte bu görevi en iyi şekilde yerine getiren, yani insana hem ilmî hem manevî donanımı kazandıran eser Risale-i Nur’dur. Bediüzzaman Hazretleri imtihan gereği Hz. Âdem’den beri var olagelen ve kıyamete kadar da sürecek olan iman-küfür mücadelesinde cebir yolunu değil, ikna metodunu esas almıştır. İnsan, kâinat ve esma ile alâkalı şeyleri muknî bir dille açıklamıştır.
Risaleleri yazarken hapishaneye girdiğinde yine hizmetine ara vermiyor. Aynı tempoda eğitim hizmetine devam ediyor. Dar, karanlık ve soğuk hapishane koğuşunda bütün kâinatı bizzat görür gibi tefekkürî dersleri yazdırıyor. Ruhen, manen kâinatın en uzak mesafelerini dolaşıyor.
Risale-i Nur okumakla öncelikle kendimi tanıdım, kâinatı tanıdım, Esma-i Hüsna’nın ne demek olduğunu ve tecellilerini öğrendim. Ruh zenginliğine kavuştum. Aşkı buldum. Gönül ummanında Yaradan’la hemhâl oldum. Benden bana ait bir şey olmadığını, tüm varlığımla Ona ait olduğumu, kulluğumu, onun değerli bir misafiri olduğumu idrak ettim.

BEDİÜZZAMAN, EVLERİ OKUL HALİNE GETİRDİ

Onun eğitim modelini bugünkü sıkıntıları gördükten sonra takdir etmemek mümkün değil. Eğer onun eğitim modeli uygulanmış olsaydı bugün Doğu ve Güneydoğu’daki sıkıntılar yaşanmazdı, mevcut problemler çözüme ulaşırdı. Doğu vilâyetlerinin en büyük ihtiyacı olan, fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okutulacağı, adına Medresetüzzehra dediği bir üniversitenin kurulması en büyük hayaliydi. Bu üniversite Van’da kurulacak, bir şubesi Bitlis’te, diğer şubesi de Diyarbakır’da açılacaktı. Eğitim dili de ‘Türkçe lâzım, Arapça vacip, Kürtçe caiz’ olacaktı. Aksi takdirde marifetullahtan uzak yetişecek nesillerin anarşiye sebep olacağını haber vermişti. Üniversite kurulamadı ve ne yazık ki yıllardır terör de bitirilemedi. Çok canlar gitti, ocaklar söndü, büyük acılar yaşandı.
Bediüzzaman’ın üniversite hayali gerçekleşemedi, ama yaygın eğitim modeli ile evler bir nevî okul hâline geldi. Bütün ülke açık öğretim üniversitesi misâli oldu. Bugün insanımız kitap okumuyor deniliyor, ama onun günümüz insanının ihtiyacına göre yazdığı çağdaş eserleri gönüllerde taht kurmaya devam ediyor. Kadın-erkek, genç-yaşlı her kesimden insan kitaplarını severek okuyor. Bu da onun önemli bir başarısıdır. Onun eğitim metodunda akıl ve kalbin birlikte eğitilmesi yolunun takip edildiğini görüyoruz. Yani bir insanı eğitirken aklını fen ilimleri, bilim ve teknoloji ile donatacaksınız; vicdanını da dinî ve manevî ilimlerle teçhiz edeceksiniz ki, ikisi birlikte eğitilmiş ve aydınlanmış olsun. Yani din ilimleri ile fen bilimlerini bir arada vereceksiniz.
Ne diyor Bediüzzaman:
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.” Yani, demek ki, medeniyetin ürettiği fen ve teknolojinin aydınlatacağı merkez akıldır. Din ilimlerinin, manevî ilimlerin aydınlatacağı yer ise vicdandır. Dolayısıyla bu iki kanat birbiriyle çarpışan, çatışan değil, kaynaşan, bütünleşen bir sistemdir. Peki bu iki yönlü insanı tek yönlü olarak eğitirsek ne olur? Yani, sadece aklını aydınlatacak olan fen ilimlerini verirsek veya sadece kalbini, vicdanını aydınlatacak olan din ilimleri ile eğitirsek o zaman ne olur?
Böyle bir durumda, yani din ile fen ilimleri ayrıldığı vakit, birinden taassup, diğerinden ise hile ve şüphe ortaya çıkar... Sadece fen ilimleri verilmesi hâlinde hile ve şüpheci bir anlayış, her şeye şüphe ile bakan, kimseye güvenmeyen, hileci ve her şeyi inkâr eden mutsuz bir anlayışa sahip insan modeli ortaya çıkar. Kısacası her iki tarafta da yarı aydın insanlar oluşmuş olur.

EĞİTİME VE EĞİTİMCİYE BAKIŞI
Bediüzzaman Hazretleri kudsî öğretmenlik vazifesi hakkında etkili yorumlar getiriyor. Diyor ki: “Ben bu zamanda dindar bir muallime eski zamanın velîleri nazarıyla bakıyorum. Bir muallim çocuğa ne verirse, ne anlatırsa, çocuk onu mıknatıs gibi çeker. Menfi ise menfî, müspet ise müspet alır. Akşamleyin annesine, babasına hocasından dinlediklerini tekrarlar. Menfi ise menfi, müspet ise müspet. Ben bu zamanda mümkün olsa her muallime 10 altın verip ‘Kardeşim benim çocuğumu iyi yetiştir; Allah’ını, Peygamberini tanıttır’ diyeceğim.”
Yanına gelen muallimlere, “Bu zamanda terbiye ana babadan alınmış, muallimlere verilmiş. Muallimliğin ortası yoktur. Ya minare başındadır veya kuyu dibindedir. Ya esfel-i safilinde veya ala-yı iliyyindedir.” dermiş.
Bir tarihte Konya ziyaretinde kardeşi Abdülmecid Nursî’nin evine gittiğinde yengesi Rabia Hanımın kızı Saadet’in öğretmen okulunun sınavını kazandığını, oraya gideceğini haber vermesi üzerine Üstad sevincini ve memnuniyetini bildirmiş. Öğretmenlik mesleğinin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmiştir.
Bediüzzaman’ın bu sözleri onun öğretmene bakış açısını en veciz surette ispat ediyor. Eğitim modeli ise yukarıdaki cevaptadır. Fen ve din ilimleri beraber götürülmeli. Biri birisiz olmuyor. Olunca günümüzün sorunlu insan modeli ortaya çıkıyor.  —Devam edecek—

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Okunma Sayısı: 3984
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sevim Balcı

    8.8.2021 20:24:07

    Merhaba sevgili nurhan hocam Size Almanya Kölnden yazıyorum Ben Sevim Zeyneb Kork BALCI Size ulaşmak isteyen çok değerli kardeşiniz Halime Özdemir Kayseri’den sizinle irtibat kurmak istiyor. Sizi Instagram sitesinde aradık ancak bulamadık Instagram sayfanız varsa ismi nedir bize buradan yazarsanız çok memnun oluruz teşekkür ediyoruz Hayırlı bereketli ömürler dilerim Sonsuz saygılarımı sunarım Selamün Aleyküm Allah’a emanet olunuz.

  • Nizam ÇALIŞKAN

    28.6.2015 19:26:53

    Çok değerli Nurhan Hocam ellerinizden saygıyla hürmetle öperim. Sizin gibi bir ilkokul öğretmenine sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum ve başarımı size borçluyum. Hayatımda hala etkisi devam eden çok derin izler bıraktınız. Allah sizden razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı