Başlığımızı, malumu i’lâm sadedinde değerlendirmeyeceğinizi biliyoruz.
Zira dikkatli olan Nurcular, Said Nursî’nin, on altı yaşından itibaren hürriyeti ve demokrasiyi temel paradigmaları arasına aldığını bilirler. Onun meşrutiyet/demokrasi telâkkisi zamanlara göre farklı elbiseler giymiş olsa bile, asla kaybolmamıştır. 1923-1950 yılları arasındaki mutlak istibdat döneminde; zindanlar, suikastlar, zehirlenmeler, itibarsızlaştırma teşebbüsleri ve bütün meşakkatler, onun bu duruşunu bozamamışlar… Ta Demokratların 14 Mayıs seçimleriyle birlikte, demokrasinin bir sembolü olan Ezan-ı Muhammedî’yi (asm) aslî halinde ilân etmelerine kadar… Mustafa Kemal’e muhalefetini, Türk milletine hayatının her karesinde göstermiş Said Nursî’nin telif ettiği Kur’ân tefsiri Risaleleri okuyanların CHP’ye sempati ile bakmaları söz konusu değildi.
Fakat bazı Siyasal İslâmcıların ve 12 Eylül mahsulü iktidarın nimetlerinden yararlanan bir kısım dindarların seslendirdikleri yanlışı da tashih etmemiz gerekiyor. Burada iki temel esas üzerinde kısaca durmaya çalışacağız:
Birincisi; Said Nursî’nin hürriyet/meşrutiyet/demokrasi meselesindeki telâkkilerini etraflıca tahlil ederek, onun bu yoldaki yetmiş senelik mücahedesini doğruca analiz etmemiz gerekiyor.
İkincisi ise; küresel ölçekteki demokrasi düşmanlarının, projelerinde kullandıkları 12 Eylül İhtilâli’nin mahiyetini doğru kaynaklardan okuyarak, Atatürkçülük maskesi altındaki bu demokrasi münafıklığının tüm boyutlarıyla anlamak… Mevzu itibariyle temeli teşkil eden bu iki esası nazara almayanlarla, demokrasi ve CHP meselesini konuşmanın faydası olmaz.
Birinci meseleyi öncelikli olarak Bediüzzaman’ın kendi eserlerine ve kaynağını bu eserlerden alan araştırmalara bırakacağız. Ciltlerle bilgileri gerektiriyor Global sivil Marksistlerin milletimize unutturmak istedikleri ikinci meseleye geçmeden önce, sizlerle önemli bir tespitimizi paylaşalım. Bize göre çok da yaşlı olmayan Osmanlı/Türkiye demokrasisi iki defa idama mahkûm edilmiş ve yuvası yağmalanmıştır. Birincisi, Selânikliler hanedanıyla ittifak kurmuş, İttihatçıların İstanbul Şubesi marifetiyle... Veya bu şubenin önderliğinde başlayan tahribin 1923’teki mutlak istibdada dönüşmesi… İlk demokrasimizin suikasta uğradığı tarihten dirilişine geçen süreyi, Bediüzzaman kırk beş sene olarak hesaplıyor. Demokrasimizin ikinci felâketi ise, 12 Eylül 1980 kara Eylül’ü ile başlar… Ümit ediyoruz ki bu istibdat dönemi de kırk beş seneyi geçmesin.
Yukardaki tesbitten hareketle; günümüz Türkiye’sinde demokrasinin olmadığını mantıken söyleyebiliriz. Demokrasinin olmadığı, katleden faillerin kısmen meçhul kaldığı, üzerimizdeki global tahakkümün henüz kalkmadığı ve birinci demokrasi dönemimize kasteden mason İttihatçıların kurduğu CHP’nin temel insanî hak-hürriyetlerimize geçmişte yaptığı müdahalesinin, Türk-İslâm sentezciliği ve Kemalizm perdesinde 12 Eylül partilerince yapıldığı şu zamanda, demokrasi düşmanlarının hedef şaşırtmacalarına aldanacak değiliz.
Bazı insanlar, değişimi/tecdidi kabul etmeme sadedinde, “CHP eski CHP’dir. Bediüzzaman’a zulmetmiş ve Şeriat düşmanlığını sokağa taşımış eski parti ile günümüz CHP’sinin farkı yoktur” derler. Bunların içindeki nakıs muhakemelileri bir tarafa bırakarak, diğerlerini ikiye ayırıyoruz. Ülkemizin, İslâm’ın ve mukaddesatımızın cehaletli ahmak dostları… Bu yanlışı; fıtrattaki değişimi, dünyadaki gelişmeleri ve insanların zamanın çocukları olduklarını unutarak yapıyorlar. Doğru demokrasiyi bilemediklerinden; ya demokrasiye tamamen karşı çıkarlar ya da demokrasiyi araç olarak kabul ederler. Geri kalanları da iki kısımda incelersek güzel olur: Dinini ve mukaddesatını, ihtilâl süresince dünyalarına kullananlar… Bunlar, müdahanecileri oldukları 12 Eylül hükümetlerinin, gitmelerini asla istemezler. Diğerleri ise; ideolojileri, semavî dinlere düşmanlıkları, sınıf savaşlarındaki menfaatleri icabı demokrasiye düşmandırlar. Demokrasilerdeki parti unsurlarının mahiyetlerini bildiklerinden, muhalefetin, DEMOKRASİ cephesinde bir araya gelmemesi uğruna; CHP düşmanlığı ekseninde partinin tarihî cinayetlerini gündeme getirirler. Din, mukaddesat, insaniyet ve demokrasi diye bir dertleri olmaksızın; Atatürkçülük adına yapılmış 12 Eylül İhtilâli’nin devamından yanadırlar.
Menfaat ortaklıklarında 12 Eylül’ü ortak payda edinmiş ve küresel düzeyde arkalarını globalcilere (Neoliberallere) dayamış bu hakikî demokrasi düşmanları, Nurcuların demokrasiye yardımının önünü kesmek üzere, onları CHP’lilikle veya CHP’ye rey vermekle ittiham ediyorlar.
12 Eylül İhtilâli’nin, tıpkı 27 Mayıs ve 12 Mart gibi, demokratlara yapıldığını biliyorlar. Marksizm/Kemalizm perdesindeki haricî destekli müdahalelere, bu milletin idaresine demokratik yoldan talip olan CHP de karşı koymalıdır. Nitekim Org. Gürler’in cumhurbaşkanı seçtirilmesine ve 12 Eylül 1980’deki ihtilâle karşı çıktığı gibi. Varlığının sebebi ve teminatın demokrasi olduğunu bilen CHP’nin, Demokratların efsanevî lideri Demirel ile omuz omuza verdiği gibi...
Netice-i Kelâm: Risale-i Nur talebeleri CHP’ye rey vermezler. CHP’nin de içinde bulunduğu demokrasi ittifakına, yani demokratlara rey verirler. Bu icraatlarının dayanakları Risale-i Nurlarda vardır.