BEDİÜZZAMAN'IN "İTTİFAKTA KUVVET, İTTİHADDA HAYAT, KARDEªLİKTE SAADET VAR; İTTİHADIN İPİNİ, ZİNCİRİNİ VE MUHABBETİN ªERİDİNİ İYİ TUTUN Kİ SİZE BELÂDAN HALÂS ETSİN (KURTARSIN)" DİYEREK DİKKAT ÇEKTİĞİ HUSUSUN MİHVERİNİ EĞİTİM TEªKİL EDER.
“ADÂLET, MAARİF, İTTİFAK VE MİLLÎ MUHABBET”
Bediüzzaman, Kürtlere, meºrûtiyeti, demokrasiyi ilim, fazilet ve ahlâk altyapısıyla takviye etmelerini; ancak böyle yaparak hürriyetin geliºini çabuklaºtırabileceklerini; oturdukları yerde baºkalarından ºikâyet ederek, birilerini suçlayarak, birbiriyle didiºerek vakit geçirmek yerine, bizzat gayret göstermelerini tavsiye eder.
Bu konudaki çağrılarından birinde bu hususu ºöyle özetler:
“Ey Kürtler! Bizim üç cevherimiz vardır ki, bizden muhâfazalarını isterler. Bunların birincisi İslâmiyet, ikincisi insaniyet, üçüncüsü de millî meziyettir. Ayrıca üç de düºmanımız vardır. Bunlar da fakirlik, cehâlet ve ihtilâftır ki, bizi harap ediyorlar. Bu üç düºmana karºı, üç elmas kılıncı elimize alıp, bunları üstümüzden atmalıyız.
“Birincisi, adâlet, maarif ve okuma kılıcıdır.
“İkincisi, ittifak ve millî muhabbettir.
“Üçüncüsü, sefiller gibi yaºamamak için teºebbüs-ü ºahsîdir (ºahsî giriºim ve inisiyatiftir).
“Son tavsiye ise okumak, okumak, okumak; el ele vermek, el ele vermek, el ele vermek...” (Osmanlıca Nutuk, İstanbul: 1912, s. 22)
Bu açıdan devrin gazetelerinde neºrettiği makalelerde ve ªark’taki aºiretlere, “Cehâlet, zurûret (fakirlik) ve ihtilaf” olarak tanımladığı “düºman”a karºı, “mârifet, san’at (sanayi) ve ittihad (birlik ve beraberlik) silâhıyla cihâd edeceğiz” telkininde bulunur. “Akıl ile fikr-i milliyetle, terakkî (maddî ve mânevî yükselme-geliºme) meyli ile adâlet temâyülüyle medeniyetin iyiliklerinin, faydalarının iktibasına muhtacız” hakikatini bildirir.
“Milyonlarla ºühedânın bahasına kanlarını verdiği İslâmiyet, insaniyet ve bize meziyet veren milliyetimiz” ekseninde özetlediği “üç elmas kılınç” değerindeki çâreleri “adalet, millî ittifak ve muhabbet, maarif ve okuma” tavsiyesinin kıymetini teyid eder. (Kürd Teâvün ve Terakki Gazetesi, 43.Aralık.1908; (Münâzârat, 100)
Neticede Bediüzzaman’ın “İttifakta kuvvet, ittihadda hayat, kardeºlikte saadet var; ittihadın ipini, zincirini ve muhabbetin ºeridini iyi tutun ki size belâdan halâs etsin (kurtarsın)” cümlesiyle dikkat çektiği temel dinamiklerin mihverini eğitim teºkil eder.
“Maarif projesi” çerçevesinde bundan tam yüzyıl önce yazdığı bu derslerin tek tek okunup olayların arkaplânının tasrihi; bölgenin cehâlet, geri kalmıºlık, kin, haset, intikamla karartılmasına karºı etraflı çözümler önerir.
DOĞU İÇİN “MAARİF PROJESİ” VE “HAMİDİYE ALAYLARI” MODELİ
Bediüzzaman, Osmanlı'nın son döneminde baºta Ermeni çeteleri olmak üzere yabancı devletlerin ve gizli servislerin, özellikle Doğu’da tahrik ve propagandalarla bölgeyi anarºi ve kargaºayla ifsada sürükleyip hadiseler çıkarması ve rahatsızlık ºikâyetlerinin artması üzerine kurulan “Hamidiye Alayları”nın kökten kaldırılması yerine ıslâhının gereğini nazara verir.
Ecnebilerin bölgedeki aºiretleri tahrik ve fitne propagandasıyla Osmanlı'dan ayırmak ve iftirak kıºkırtmalarına mukabil, bölgedeki aºiretlerden teºekkül ettirilen alayların düzenli ordu birlikleri emrinde hayırlı hizmetlerini örnek gösterir.
Bilindiği gibi Rusya’nın “ªark vilâyetleri”ne yönelik emelleri hesâbına bilhassa 1878’de Berlin Konferansı sonrası “Ermenistan projesi”yle Ermeni Hınçak ve Taºnak komiteleri ve çeteleri Osmanlı içinde terörü azdırıp anarºi, terör ve katliâmlarla karıºıklık ve kaos meydana getirmeye uğraºırlar.
Bunun üzerine II. Abdülhamid, bölgeye gönderdiği Müºir Ahmet ªakir Paºa ile IV. Ordu Komutanı Zeki Paºa’nın teftiº ve incelemeleri sonucu, Rusların Kazak teºkilâtına benzer genel ordu sistemi emrinde mahallî birliklerin kurulması teklifini kabul eder; 1890-91 yılında kurup teºkilândırdığı bu özel birliklere, ülkenin birliği ve bütünlüğü adına ismini vererek büyük ihtimam gösterir.
Ve Osmanlı'yı zayıflatma ve parçalama projesine karºı, baºta bölgede asâyiºin temini amacıyla, Kazakları kullanan Rus iºgal ve istilâsını durdurmak ve Ermeni ºâki ve katilleri püskürtmek maksadıyla kurulan bu “mahallî Osmanlı birlikleri”nin belirlenen hususlarda büyük faydaları olur. Rus iºgalini engelleyip geri çekilmesini ve Ermenilerin zulüm ve baskılarını defedip sürgüne gönderilmesini sağlar. Bütün bunlar tarihî hadiselerle tevsik edilmiºtir.
Bu hususu bundan yaklaºık bir asır önce “ittihadın temeli ve büyük râbıtası” ve “Osmanlının ehemmiyetli hududunu muhâfaza ve vatan düºmanının tepesine bir ‘asây-ı tehdid’ (tehdid sopası)” olarak tarif eden Bediüzzaman, “Hamidiye Alaylarına Dair Beyân-ı Hakikat” baºlıklı makalesinde “Hamidiye denilen asâkir-i milliye-i Kürdî (Kürd millî askerleri) intizâm ister, lağvı değil” beyânı, bugün tartıºılacak “koruculuk sistemi” hakkında doğru teºhisi belirler. (ªûra-yı Ümmet Gazetesi, 19 Kasım 1908)
Bediüzzaman’a göre, Hamidiye Alaylarında sistemin gözden geçirilmesi, iç denetime tabi tutulması, ârızalarının düzeltilmesi ºarttır. Mafyalaºan, rant peºinde koºan, husûmet dâvâsıyla eline verilen silâhı kavgalı olduğu râkip aºiretlere karºı istimal edenler, kaçakçılık, gasp, haraç, tâlân ve benzeri suçlara karıºanlar, Bediüzzaman’ın “Hamidilik” dediği yetki ve vazifeyi istismara tevessülle sosyal hayatı iltihaplandırıp zehirleyenlerdir. (Münâzarât, 25-26)
Bediüzzaman, Hamidiye Alaylarının nizâmnâmeye tabi olarak ıslâh edilmeleri için, aynen askerler gibi ciddî bir eğitimden geçmeleri ve mutlaka seçici olarak görevlendirilmeleri gereğini belirtir. Bediüzzaman’ın bu tavsiyesi, bugünkü “koruculuk sistemi”nin de lağvını değil ıslâhının ve terörle mücadelede uzmanlığın, “profesyonel askerliğin” lüzumunu ifâde eder.
Diğer yandan Bediüzzaman, Hamidiye Alaylarını sâdece bir “askerî proje” olarak görmeyip topyekûn bir “maarif projesi”nin hayata geçirilmesi çerçevesinde değerlendirerek, bölge insanının köklü bir eğitimden geçmesi gereğine de dikkate değer.
Bundandır ki 1953’te İstanbul’da neºrettiği bir mektubunda, “Ecnebilerin desîse ve kuvvetlerine karºı gösterdiği sebât ve kanaat”ten ve özellikle Hamidiye Alaylarıyla vesile olduğu maarif ve medenileºme hizmetinden dolayı Sultan II. Abdülhamid’i takdir ettiğini yazar. (Münâzarât, 150-151)
Kısacası, bugün yapılacak olan ecnebi ifsad odaklarının ihtilâf, terör, fitne ve fesadına karºı milletin birlik ve bütünlüğüne hizmet ettiği devlet arºivlerinde yer alan Hamidiye Alayları gibi “koruculuk sistemi”nin de kaldırılması değil, ıslâhıdır. Bununla bölgenin hastalığını daha da arttırıp ölümcül etkilere sebebiyet veren cehâleti, husûmeti, ihtilâf, kavga ve kan dâvâlarını ortadan kaldırmaktır…
“MEDENİYETE YÜKSELME YOLU; EĞİTİM VE MÂNEVÎ TERBİYE”
Bediüzzaman, bölge halkının “hayat mâdeni ve ittihadın temeli ve büyük râbıtası” olarak “medenileºme kabiliyetini” gösterir. “Kürtlerin, maarifle medeniyet cennetinin-bahçelerinin ve yükselme yolunun birinci kapı basamağı”na çıkacağını belirtir.
Ve “Meºrûtiyetle (demokratik idâre ile) yeni uyanmıº efkâr-ı umûmiyenin (kamuoyunun) dürbünü ile müstakbelde keºfedeceği millî hayatın mâdenlerini; ve öteden beri Osmanlı'nın ayrılmaz parçası olan sadâkati tahkim ve te’sis eden bir mükemmel sebep” olarak görür; bunun “vahºet, ihtilâf, aºairlik (aºiretçilik) ve hükûmetsizlik (düzensizlik ve otorite boºluğu)”ndan doğan fenâlıkları ortadan kaldıracağını kaydeder. (ªûrâ-yı Ümmet Gazetesi, 19 Kasım 1908)
Zira Bediüzzaman, Güneydoğu probleminin sosyo-ekonomik boyutundan gelir dağılımı adâletsizliğine, marazî hastalık haline gelen husûmetten fukaralığa ve geri kalmıºlığa kadar kriz-kavga ve çekiºmelerle uç veren bütün olumsuzlukların kaynağında, baºta “cehâlet” olmak üzere birçok tarihî ve sosyolojik sebebi nazara verir.
Daha bir asır önce Bediüzzaman’ın, birbirinden kopuk hale gelen ve kamuoyuna yön veren tekke, medrese ve mektebi buluºturan ve barıºtıran “vicdanın ziyâsı (ıºığı) din ilimleriyle aklın nuru olan fen ve bilimin birlikte okutulması” çerçevesinde geliºtirdiği “maarif projesi”nin bu bakımdan ehemmiyeti büyüktür.
Bundandır ki birçok Osmanlı münevveri gibi Bediüzzaman da “efkâr-ı umûmiyenin (kamuoyunun) dürbünü, keskin kılıcı ve aydınlatan ıºıklı yolu olan maarifi tesis eden vesileler”in bölgede hayata geçirilmesini önemser. “Millî hayatın birlik ve bütünlüğünün teminatı, kefili ve hukukunun muhâfazası olan efkâr-ı umumîyeyi tenvir (aydınlatma) ve parlatmakla ittihadı ve maarifi tesis”le cehâleti izâle ettiğini belirtir.
Osmanlı coğrafyasında, özellikle Doğu’da “maarif-i cedide” dediği yeni müsbet ilim (fen bilimleri) ve eğitimin girmesine yegâne çârenin, “mekteplerde medreselerdeki dinî ilimlerle beraber medeniyetin lüzumlu fenlerinin-ilimlerinin okutulmasının” önemi üzerinde durur. Keza Doğu’nun maarif ve medeniyet ıºıklarını “Aºiret mektepleri denilen küçücük bir pencerenin hakikat ıºığıyla aydınlanan ºen ve güleryüzlü manzaraları seyreden ve o meyvelerden hakikî ve daimî lezzetleri duyan biçâre Kürt çocuklarının sevinçleri ve ümidleri” olarak târif eder. Aksi halde, bölge halkının geleceğe ve geliºmeye yönelik terakkî heyecanının ve ümidlerinin söneceğini, bütün bölgenin “ümitsizlik karanlığına” düºeceğini haber verir.
Bu bakımdan aºiret çocuklarının İstanbul’a getirilip askerî, idârî ve diğer sosyal bilimleri, dinî ilimlerle ve eğitimle birlikte gördükleri “aºiret mektepleri”nde sâdece zâbit (subay) değil, aynı zamanda bölgede görev yapacak muallim ve idârecileri, bürokratları da yetiºtirmelerinin ehemmiyetini anlatır.
Bunun yanı sıra Batı medeniyetinin iyilikleriyle birlikte kötülüklerini iktibasa karºı mânevî terbiye ile bezenmiº maarifin lüzumunu bildirir. Bölgede mânevî terbiye ve eğitimden mahrum temel kırılmadan kaynaklanan kıºkırtmaların, isyanların, “Büyük sâdık kavim” olarak nitelediği Kürtlerin, “sadâkat esaslarının sarsılmasına” zemin hazırladığını haber verir.
Kısacası Bediüzzaman’a göre çözüm, bir asır önce ªarktaki aºiretlere verdiği derslerdeki tesbitiyle, cehâlet, geri kalmıºlık ve güvensizliğe karºı “Doğu’nun ilim ve medeniyet kapısı” olan “eğitim müesseleri”nin yaygınlaºtırılmasındadır…
IRKÇILIK TEHLİKESİ İFSADINA KARªI “ªARK ÜNİVERSİTESİ” PROJESİ
Bediüzzaman, Ankara’da bulunduğu esnada Doğu ve Güneydoğu’nun ülke birliği ve bütünlüğü içinde barıº, birlik ve kalkınması için öteden beri peºinde olduğu en büyük ideallerinin baºında gelen “ªark üniversitesi” projesini Meclis’in gündemine getirir. ªark Üniversitesi’nin baºta Türk-Kürt kardeºliği olmak üzere, bölge ve Asya’daki Müslüman toplumların kardeºliğine ve diğer toplumların birlik ve beraberliğine hizmetini nazara verir.
Bediüzzaman, 1908’de İstanbul’da Sultan II. Abdülhamid’e bizzat takdim etmek isteyip ancak bürokratik engellere takılan, ardından Abdülhamid’in halefi Sultan Reºad’a, refakaten katıldığı Rumeli gezisinde görüºmeye muvaffak olup, Kosova’da kurulması düºünülen, ancak Balkan Harbinin istilâsıyla akim kalan üniversite projesine ayrılmıº on dokuz bin altın liralık tahsisatın “ªark Üniversitesi” projesine tahsisini teklif eder. Meclis’te teklifi kabul edilir.
Said Nursî, 1955’te Bağdat Paktı’nın kurulması üzerine “Reis-i Cumhura ve Baºvekile” baºlıklı (Bayar ve Menderes’e) yazdığı mektupta, öncelikle “Pâkistan ve Irak’la gâyet muvaffakiyetkârâne ittifakı kemâl-i samîmiyetle bu millete kazandırılması”ndan duyduğu sürûr (sevinç) ve ferahı bildirir. “Bu ittifakınızı inºaallah dörtyüz milyon İslâmın sulh-u umûmiyesine (genel barıºına) ve selâmet-i âmmenin (dünya güvenliğinin) teminine kati bir mukaddeme (baºlangıç) olarak ruhumda hissettim” deyip rûh-u cânıyla tebrik eder.
Devamında, “Irkçılık fikri Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin baºında ‘kulüpler’ suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübârek kardeº Arapların mücâhid Türklere karºı zararı görüldüğü gibi, ºimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye (İslâm kardeºliğine) karºı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düºmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıºtıklarına emâreler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle baºkasının zararıyla beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ baºta Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuº, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmıºlar. Türk gibi Araplarda da Araplık ve Arap milliyeti İslâmiyetle mezcolmuº (kaynaºmıº) ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir (büyük bir tehlikedir)” tesbitinde bulunur.
“Bu ittifakın, inºaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def edecek ve dört beº milyon ırkçıların yerine, 400 milyon kardeº Müslümanları (o zamanki Müslümanların nüfusu) ve 800 milyon sulh ve müsâlemet-i umûmiyeye (dünya barıºına) ºiddetle muhtaç Hıristiyan ve sâir dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesîle olacağına ruhuma kanaat geldi” beyânında bulunan Bediüzzaman, Müslüman milletler arasındaki mânevî kardeºliğin inkiºâfı ve ülkede kavmiyetçilik yerine birlik ve beraberliğin tesisi için “ªark Üniversitesi” vesilesinin ehemmiyetini nazara verir.
Afrika’daki “Câmiü’l-Ezher” gibi, Asya’nın Afrika’dan büyüklüğü nisbetinde büyük bir darülfünunun, bir İslâm üniversitesinin Asya’da gereğini belirten Bediüzzaman, Doğu illerinin merkezinde, Hindistan, Arabistan, İran, Kafkas ve Türkistan’ın ortasında kurulacak “ªark Üniversitesi”nin amacını ºöyle açıklar: “Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsad etmesin (bozmasın). Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile Kur’ân’ın ‘Mü’minler kardeºtirler.’ (Hucurât Sûresi,10) kanun-u esasîsinin tam inkiºâfına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu (Felsefe fenleri) ile ulûm-u diniye (dinî ilimler) birbiriyle barıºsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakâikiyle tam musalâha etsin (barıºsın). Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin...”
Bu üniversitenin kıymetini en evvel Sultan Reºad’ın takdir edip yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira verdiğini, sonra eski Harb-i Umumîdeki esâretinden döndüğü vakit, Ankara’da mevcut 200 meb’ustan 163 meb’usun imzası ile 150 bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiklerini, Mustafa Kemal’in de aralarında bulunduğunu belirten Bediüzzaman, “Demek, ºimdiki para ile beº milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymetdar bir üniversitenin tesisine herºeyden ziyâde ehemmiyet verdiler” diye Meclis’in daha evvel bu üniversiteye verdiği değeri anlatır.
Bilâhare Münâzarât adıyla kitabında, ªark Üniversitesi’ne dair “Darülfünunu mutazammın (üniversiteyi içine alan) pek yüksek bir medresenin Bitlis’te ve iki refikasıyla (arkadaºıyla) Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir’de tesisini istiyoruz” diyen Bediüzzaman, tek parti diktatörlüğünün 14 Mayıs 1950’de yıkılıp Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra Reis-i Cumhur Bayar’la Baºvekil Menderes’e yazdığı mektuplar ve gazetelere gönderdiği açıklamalarla, yeni hükûmetin Doğu’da üniversite kurma giriºimlerini destekler.
Bu çerçevede, Kürtleri de kucaklamasını istediği bu üniversitenin ayrıca İran, Arap âlemi, Hint yarımadası, Kafkasya ve Türkistan’ı içine alacak geniº bir coğrafyaya, uluslar arası boyutta hizmet vermesini önerir. Irkçılık ve ayrıkçılığa karºı “dinî ilimlerle pozitif bilimleri kaynaºtırmak” olarak tesbit eder, ªark Üniversitesi projesinin ufuk ve vizyonunu belirler. Bu çok özgün projenin samimiyetle anlaºılmasını ve uygulanmasını ve ırkçılık fitnesine karºı İslâm kardeºliğine vurgu yapılmasını ister.
YARIN: “HÂRİÇTEKİ DܪMANLARIN PARMAK KARIªTIRMALARINA DİKKAT!”
CEVHER İLHAN