Dünyamız güneşten koparak uzaklaşan sonra kendisine tayin edilen bir yörüngede saatte yaklaşık 108.000 km hızla güneş etrafında döndürülen seyyarelerden birisidir.
Dünyamızın bu yörüngede bulunmasını sağlayan iki tekvini ayet yani ilahi esas var. Birincisi arzımızın (dünya) kütle büyüklüğü yani ağırlığı, ikincisi güneş etrafındaki dönüş hızıdır.
Açıkca görüyoruz ki milyonlarca muhtemel yörüngeden bugünkü yörüngesinde kalabilmesi asla tesadüf eseri değildir. Niayetsiz bir ilim, irade ve kuvvet lazımdır. Bu yörüngenin dışında rastgele milyonlarca yörüngeden hangisinde olsaydı bugünkü hayat şartları oluşmayacak, insan ve onun hizmetine verilen hayvanat ve nebatat olmayacaktı. Bu durum sarahaten gösteriyor ki insanı ruhlar aleminde yaratıp şehadet alemindeki ihtiyaçlarını bilen, nihayetsiz bir ilim, irade, kudret sahibi olan Allah (cc), bu kâinat ve dünyayı da onun ihtiyaçlarına göre tanzim edilmiştir. Ayni zamanda milyarlar sene sonra gönderilecek arzın halifesi ve aziz bir misafiri olan insanın anatomisine, kas ve iskelet sisteminin yapısına münasip bir tarzda yaratılmıştır. Vücudun ağırlığını kolayca kaldırıp rahat hareket edebileceği bir tarzda yerçekimi dediğimiz bir tekvini ayet konulmuştur. Bunun için de arz bugünkü kütle büyüklüğü ile beraber kendi ekseni etrafında saatte 1670 km hızla döndürülmüştür. Ekvatorda 40,000 km. olan bu dönüş yirmidört saatte tamamlanmaktadır. Bu dönüşün birçok hikmetleri yanında en önemli hikmeti yerçekiminin meydana gelmesi ve cisimlerin belli bir ağırlıkla yere tutunmasının sağlanmasıdır.
Arzın yirmidört saatte bir kendi etrafında deveranı ile hassaten insan, rahat hareket edebileceği bir ağırlık kazanır. Ne rüzgar önünde uçar, ne de yere yapışıp kalır. Ayda yerçekimi dünyadakinin 1/6’sı kadardır. Orada rahat hareket edebilmek için astronotlar kendi ağırlığının beş katı kadar bir ağırlığı taşımak zorundadır. Dünya böyle olsaydı ömrü billah her insan deve hörgücü gibi bir ağırlık taşımak zorunda kalacaklardı. Bediüzzaman bu hali Risale-i Nur’da ne kadar güzel ifade etmiş.
“Ve bilhassa seyyarattan olan gemimiz yani küre-i arz, bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede gezer, seyahat eder. Ve o hârika süratiyle beraber zeminin yüzünde dizilmiş, istif edilmiş eşyayı dağıtmıyor, sarsmıyor, fezaya fırlatmıyor. Eğer sürati bir parça tezyid veya tenkis edilseydi, sekenesini havaya fırlatıp fezada dağıtacaktı.”
Koca okyanusları, dağları fezaya fırlatmayan dünyanın kendi etrafındaki dönüşü ve dönüş hızı ile meydana gelen yerçekimidir. İnsan fizyolojisi ve anatomisi ile muvafık olan bu yerçekimi elbette insanıbilen ve ihtiyaçlarından haberdar olan Allah tarafından tanzim edilmiştir. Bunun için kâinattaki galaksiler ve galaksilerdeki sistemler arasında bir denge, bir ölçü bir muvazene lazımdır. Bilhassa dünyamızın da içinde bulunduğu güneş sistemi içinde muazzam bir denge olması gerekmektedir. Demek dünyamıza bu vaziyeti veren galaksilere, sistemlere, ateş saçan güneş ve yıldızlara sözü geçen hepsini emir tahtında hareket ettiren Allah’tan başka kim olabilir?
Demek insanı kim yaratmış ve ihtiyaçlarını temin etmişse kâinatı ve dünyamızı O yaratmıştır. Asla başka bir el karışamaz. Çünkü karışsa karıştıracaktır. Milyarlarca senedir hiç bozulmadan bu sistemin Allah ‘ın varlığını bildirdiği gibi birliğini ve diğer sıfatlarını da bildirmektedir.