11 Haziran 2013, Salı
Medyadan medrese hayatı ve final zamanı olması vesilesiyle uzak kalmanın neticesi olacak ki; Taksim olaylarını duymam biraz geç oldu. Bir akşam sosyal medyaya bir uğrayım dedim; o da ne! Hani bazen aralarında gerginlik bulunan birilerinin olduğu ortama girersiniz de üzerinize şöyle soğuk rüzgârlar eser ya. Sanal âlemde de tufanlar, fırtınalar kopmuş adeta. Gelgelelim neticede gazetemizin birkaç gündür aksattığım sayılarını elime alınca anlaşıldı mesele. Meselenin ne olduğu gayet iyi bilindiği için ben direkt üniversite hayatında bu olayın yansımalarına geçeyim.
Üniversite ortamı malûm. Her grup insanla karşılamak mümkün. Ateist, komünist, Kemalist, sağcı, solcu, ülkücü v.s. Eğitim hayatınız boyunca her kesim insanla belki bazen aynı ortamda bulunuyor; aynı derste bir grup olarak çalışmak zorunda kalıyor; bazen aynı otobüse binip konuşmalara kulak veriyor; bazen sert bakışlar, sert sözlere maruz kalıyorsunuz. Ama çoğunlukla bu siyasî ya da sosyal fikir farklılıklarını birbirine yansıtmadan uzun yıllar arkadaşlıklar da kurabiliyorsunuz. Yani birbirinin dış görünüşüne aldırmadan saygı duymayı öğreniyorsunuz. Üniversitenin yaşattığı deneyimlerden en bariz olanlarındandır bu durumlar.
Dört yıllık üniversite hayatımız boyunca bu deneyimlerde bulunmak nasip oldu. Fikir ve görüş ayrılıklarıyla değil; demokratik bir yaklaşımla edindiğimiz arkadaşlıklar da... Tâ ki bu Taksim olayı yaşanana kadar... Bu olayları gelip üniversite penceresinden izleseniz emin olun şaşıracaksınız. Ve tahribin ne kadar büyük olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
İlk patlaklar sosyal medyada verildi. Liseden beri, hatta belki orta öğretimden beri dostumuz olan insanlar birden sana atıflarda bulunup adını “Tayyip’ci”ye çıkarmasın mı? Gece gündüz sosyal medyaya bedduâlar yazılmaya başlandı. Sürekli kuvve-i maneviyeyi kıracak, insanı ümitsizliğe düşürecek kanlı, küfürlü videolar ard arda paylaşılmaya başlandı. Kendi paylaşım sayfasında paylaştığı şeylerle hızını alamayan bazı dostlar (!) bizim neden böyle suskun durduğumuza delirip eğer daha fazla bir şeyler paylaşmazsak arkadaşlık listesinden kendimizi silmemizi istedi. Gülsek mi, ağlasak mı bilemeyeceğimiz haller…
Üniversitelerin son haftası malûm finaller de gelince, gerilmeye her an hazır bazı üniversiteli (!) öğrenciler aldılar ellerine tencere tavayı çıktılar sokaklara. Önce birkaç kişinin kendince attığı sloganlarla başlayan bağrışmalar git gide büyüdü. Sesi duyan yoldan geçen bilinçli (!) öğrenciler de fırsat bu fırsat başladılar avazları çıktığı kadar bağırmaya. Ha bu arada, eylemlerin hepsinde dikkati çeken bir mesele var ki; gençlerin elindeki alkollü içecekler. Ve daha neler neler…
Bunlar olayın görünen yüzleri... Peki, ya perdenin arkasındaki senaristler? Sahneye bu delikanlı zamanlarında bilinçsizce atılan binlerce genci; bu tür provokasyonlara sürükleyen zihniyet? Ağaçların kesilmesine karşı çıkıp; binlerce ağacın zarar görmesinden daha vahim sonuçlar doğuran bir grup genç... Neyi, niye savunduklarını bilmeden avazları çıktığı kadar bağıran; camileri ne hallere getiren zavallı bir grup âkıl (!)… Yetiştirildikleri çağdaş (!) zihniyetin kendilerini ne duruma getirdiğinin farkına bile varamayacak kadar kör bir nesil… Her an alkol aldıklarını dile getiren, sarhoşluklarını her an sosyal medyada övgüyle sergileyen bir grup müteyakkız (!)… Gördüğü her başörtülü bayanı AKP’li sanıp üzerine hücum eden bir grup laik (!) ve demokrat (!) genç… Hâl böyleyken uyguladığı metodun doğruluğu konusunda hâlâ gayet emin olan bir hükümet… Ve daha niceleri…
Bu keşmekeşin içerisinden; tam da bütün ümitlerin tükendiği, insanın kendini uçsuz bir ümitsizlikte bulduğu anda, imdada yetişen hakikatler, düsturlar… Bu olaylara şöyle bir dönüp bakınca, düşündüm de; Kurânî bir perspektifle bakamayıp, bu hengâmenin içinde akılları sarhoş olan gençlerin psikolojileri ne durumdadır acaba? Bu psikolojileri alt üst olmuş; dehşetli bir tahripçinin; firavun-âne fikirlerini kendine ilke edinmeye çalışan bir grup âciz gençliği; Kur’ân ve İman hakikatlerinden başka ne feraha erdirebilir? Tepeden inme bir dindarlık mı? Yoksa her ferdin vicdanına koyduğu yasakçıyla kalıcı tamir yapan imanî prensipler mi?
Okunma Sayısı: 724
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.