09 Nisan 2012, Pazartesi
Çalkalanan bir dünyada yaşıyoruz. Hakikaten içinde bulunduğumuz; daha doğrusu kendimizi içine seve seve attığımız bu ahvâli anlatacak en iyi kelime “çalkalanmak” olsa gerek. Dünya ve içindeki olaylar koca bir kazan; biz insanlar da içinde kendi istidatlarımız ve cüz’î irademiz dahilinde çalkalanan fertleriz.
O kadar çok olay var ki şu aciz beşeri etkileyebilecek. Ülkeler arasında harp çıksa bizim kalbimize bir sızı verebiliyor. Daha da küçültsek daireyi; mahallemizde tatsızlık olsa soluduğumuz maneviyatımız etkiliyor bizleri. Biraz daha daraltınca bakışımızı; ailemizde küçücük bir kırgınlık yaşasak, bir aşağılayıcı söz duysak; belki ömrümüz boyunca silemiyoruz izlerini. Biraz daha daraltıp da kendimize bakınca şöyle bir; başımıza gelen en ufak bir olayda iflâs edebiliyor bazen bünyelerimiz. Ya da Bediüzzaman’ın dediği gibi sıtmadan müteellim olduğumuz gibi arzın zelzelesinden tutun da; kıyamet günündeki zelzele-i kübra’dan müteellim oluyoruz.
Yani bu hakikatler gösteriyor ki; teşbihte hata olmasın, zerreden kürreye, bir şeyler yerinden kımıldasa biz alâkadar oluyoruz. Lâkin nasıl bir alâkadarlık bu? Ya da nasıl bir nimettir bu alâka? Nimete nasıl dönüşür bu fıtratımızdaki hâl?
Ne kadar da cüretkârdır insanoğlu. Şaşmak gerek bizdeki bu cesarete aslında. Hem bu kadar aciziz, hem de bu kadar yürekli (!). Ha bir de şöyle bir nokta vardır ki, kendini bile bile topun önüne atmak yürekliliğin mi, yoksa cehaletin mi göstergesidir esasen?
Üstad Hazretlerinin yine Nurlarda değindiği bir misâl vardı. Pervane böceği gibi insanoğlu. Peki nedir bu böceğin özelliği? Bile bile ateşe doğru gider. Yanacağını bilir, ama pervanesi ateşe doğru olur hep. Biz de dünya hayatında bir pervane olmayalım sakın? Dünya hayatı bir ateş, bizler aklın gözünde pervane böcekleri…
Bizi bu pervaneye iten meraklarımız aslında. Dünyaya olan temayülümüzün ne yönde olduğu bizim gideceğimiz minvali o kadar güzel belirliyor ki. Kul ne isterse içinden, Hâlık (cc) onu yaratıyor ve veriyor istediği tarzda. Eğer bizler dünyaya kullanıyorsak merakımızı, himmetimizi; neticesinde dünya kucaklıyor bizi. Bediüzzaman’ın tabiriyle dünya boğuşmalarına kulak veren, hatta şiddetle alâkadar insanlar oluyoruz.
Sadece merakla bitiyor mu peki? Elbette ki hayır. Merakımızla elde ettiğimiz bir yığın malayâni şeyleri yorumlamak zorunda hissediyoruz kendimizi. Her olayda bir sözümüz olsun istiyoruz ısrarla. Yine Üstadım’ın deyimiyle aklımızı geveze ediyoruz dünyadaki olaylara.
Peki ne oluyor neticesi? Sinyal vermeye başlıyor beşerin fıtratı. Belli ki sırat-ı müstakîm gayesine ulaşmaya çabalarken; bir şeyler yolunda gitmiyor bu meraklar yüzünden. Sonrasında da dayanamıyor ruh, kalp, akıl, vicdan ve diğer lâtifeler. Tıpkı amacına göre kullanılmayan cihazların anormal sesler çıkarması gibi, insan fıtratı da kendi içinde çığlıklar koparıyor adeta. Gittikçe derinleşen; ama hâl böyle devam ederse bir süre sonra sahibinin bile duyamayacağı sessiz çığlıklar.
Ama bir yere kadar dayanıyor artık beden. Çığlıklar da duyulmaz olunca; beşer dünyaya bu kadar çok dalınca, aklı, fikri, zikri dünya olunca maneviyat bir yerden sonra dibe vuruyor adeta. İnsanoğlu maddî manevî iki vecihle cihazlanmış bir haldeyken, maneviyatın bu iflâsına, maddî cihet dayanamıyor. Sonrası; hastalıklar, depresyonlar, intiharlar ve daha pek çok musîbet halleri..
Halbuki bir tanısa insanoğlu kendini. Kayyum (cc) isminin medarı oluşunu, kâinatın halifesi oluşunu bir hatırlasa bu dünya butlanından kurtulup... Bir farkına varabilsek ehemmiyetimizin... Biz de meraktan aşka, muhabbetten hırsa, inattan öfkeye bütün duyguların kullanım kılavuzu olan iman hakikatlerine bir yönelebilsek...
İşte insan için en güzel psikolog bu yöneliş sonrasında bulduğu marifetullah olur. En etkili sosyolog bu yönelişin neticesi; iki cihanın saadeti olur. Öyle ki en büyük rehber ‘Sen olmasaydın Habib’im; sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım’ hitabına mazhar olan Kâinat’ın Efendisi (asm) olur. Ve elbette ki böyle bir hayat her insan için bir nimet-i muazzamadır.
Ömrümüzün her anını; merak, muhabbet, hırs ve diğer lâtifelerimizi fıtratımızın iktiza ettiğince kullanabilmek duâsı ile…
Okunma Sayısı: 901
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.