Başlığı okuduğunuzda aklınıza gelen ilk ne oldu? Ya da bu tabir bugünlerde sıkça duyduğunuz bir tabir hâlini almış mıydı? Ama aslını yitirmiş halde duyduğunuz bir tabir. Yani ‘Kâmil’ sıfat-ı Celâlini değil de, ehl-i dünya birkaç gencin televizyon dizilerindeki hallerini mi hatırlatır olmuştu yoksa bu kelime bizlere?
Dobraca bir itirafta bulunmak gerekirse bu sıralar bu tabir benim kulağıma çok sık gelir oldu. Özellikle de yeni taşındığımız apartmanın sakinlerinden birkaç çocuk sayesinde bu kelimeyi hafta da en az iki üç kez duyar oldum. Ufaklık söylediği cümlenin anlamını bilmediği her halinden belli bir şekilde sokakta oynadığı arkadaşlarına sürekli bu hitapla seslenir oldu. Bildiğimiz üzere bu hitabın kaynağı da; ehl-i dalâletin en kuvvetli kollarından ve maalesef çoğumuzun evinde baş köşede misafir ettiğimiz televizyonlarımızda oynayan bir dizi filmdi.
Filmin genel senaryosunu incelediğimiz zaman; birbiri içine karışmış gayri meşrû ilişkiler ve bu ilişkilerin baş kahramanları hedefsiz, başıboş, ehl-i dünya hayatını gençlere güzel göstermeye çalışan bir grup genci baş rolde görüyoruz. İşin içine biraz daha dikkatli baktığımız zaman, bu gençlerden birisi pek de akıllı insanın vasıfları olmayacak deli dolu huylara, hareketlere sahip. Ve sürekli bir gayri meşrû ilişki hayalinde. Bu derece sefih halde bir gencin arkadaşlarına dalga geçerek seslenişi işte bu ‘Kâmiller’. Öyle bir hâl almış ki bu genç, şu anki neslimiz ilkokul çağlarından başlayıp bu zavallı karakterin taklidine bürünür olmuşlar. Sözleri, yersiz hareketleri, seviyesiz esprileri dilden dile yayılır hale gelmiş. Bu kadar sefih hareketin arasına sıkıştırılan “Kâmiller” sözünün ne kadar büyük bir tahribe vesile olduğunu ise zamanî gençlerimizin anlaması bir hayli zor. Bu gizli tahrip o kadar güzel kamufle edilmiş ki, kimse durup da bu cümlenin anlamını düşünmeyi idrak edemiyor belki de.
Kâmil kelimesini çocukluğumdan beri hep Nurlarda duymuştum. Kullanım yeri, açıkladığı manalar o kadar güzel, o kadar ulvîydi ki. Elbette ki bu ulvîliğin sebebi kaynağından yani Cenâb-ı Hakk’ın Kemâl isminden ileri geliyordu. Ben bu kelimeyi bildim bileli; kâinatın mükemmel intizamını, onu yaratan Zat’ın (cc) yüceliğini, onun Habib-i Ekrem’inin (asm) en kemal mertebedeki kulluğunu ve buna benzer daha pek çok yaratılış mükemmelliğini anlatmak için kullanılmıştı. Ne etrafımdaki ağabeylerden, ablalardan; ne de anne babamdan “Kâmil” ismini bir dalga konusu olarak duymamıştım.
Bu öğretiden olsa gerek ki; o yayın kanalında bu ifadeyi ilk duyduğum zaman şaşkınlığımı gizleyememiştim. Bu kadar ulvî bir vasıf, bu kadar önemli sıfatları içine alan bir ifade nasıl olurdu da çocuklarımızın dillerinde dalga konusu olabilirdi?
Medyanın müthiş gösterişli yollarıyla çocuklarımıza bir dalga tabiri olarak öğrettiği Kâmil kelimesinin aslının ne kadar büyük bir mana içerdiğini, en son noktasında Cenâb-ı Hakk’a ulaşan bir vasıf olduğunu nesillerimize nasıl anlatabilecektik? Bu tahrip gerçekten bir dizide izlenip geçildiği, küçümsendiği kadar basit bir tahrip miydi? Daha önceleri de ismi lâzım olmayan çoğu televizyon dizilerinde Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin, senaryo içerisindeki en aciz, en ahmak roldaki insanlara verilip; bireylerin bilinç altına yapılan haince empozenin habercisi olmuştuk maalesef. Görülen o ki, medyatik canavarlar Cenâb-ı Hakk’ın isimleri ve vasıfları noktasında tahrip yapmak konusunda hiç bıkmayacak gibi.
Eğer bu yazının başlığını ilk okuduğumuzda bizlerin de aklına kâinattaki mükemmellikler ve o mükemmelliğin kaynağı Kemal (cc) olan Cenâb-ı Hakk gelmiyorsa; bilinç altımızın ciddî bir temizliğe ihtiyacı var demektir. Bu konuda etrafımızdaki tanıdıklarımızı, komşularımızı, hele de sorumluluğunun bizzat üzerimizde olduğu evlâtlarımızı ihtar edip de bu kelimenin asıl anlamını söylemez isek; büyük bir kayıp içinde olacağımızı düşünüyorum. Bu konuda özellikle ehl-i Nur kardeşlerimizi uyarmakta büyük fayda var. Hem de çok büyük fayda…