Arıyorum kendimi yitirdiğim yerde.
Aramıyorum ne sokaklarda ne caddelerde,
Sadece ruhumun derinliklerinde, mecalim kadar inebildiğim yerde.
Geziyorum kendi özümden habersiz bu bedenle.
Bazen soruyorum kendime “Niye ve neden varım?”
Bir cevap bulsam soruma idrak edip anlar mıyım?
Yalandır dünyayı doğrudan ayıran,
Bunca yalan içinde doğruyu zordur bulan,
Ben gibi çoktur yalan dünya içinde kaybolan.
Şimdilik meçhul vuslat ne zaman?
Aramak da zormuş meğer bulmak da,
Ölü gibi teslim gerekmiş benliği.
Ey Hakk’a yakîn olmuş dost, uzağım, çok uzaklarda
Batıyorum güneş gibi ufuklarda
Ey dost uzat ki elini, sende bitireyim derdi çileyi,
Gün gibi aydınlık bileyim karanlık geceyi.
Yorgunum ömür yolunu adımlamaktan,
Yorgunum bulamadığım kendimi aramaktan
Gafletin uykusuna dalmaktan.
Nihayet buldun beni, gösterdin benliğimi.
Beni bul diye uyandım dost geldim kapına
Senle bahar erişsin ömrümün kışına,
Kalbim daim meftun olsun nuruna,
Al benden bana dair ne varsa,
Gitmeyeyim varlık ile yokluk yurduna.
Al götür beni yalnız bırakma bu ıssız sahrada.
Artık bırakma ne olur bir an olsun nefsimle baş başa,
Bırakma yeter ki kapında kalayım,
Razıyım kapında bir hiç olayım.
Şimdiye kadar beni hep ben aradım
Aramakla bulunmazmış anladım
Gafil gezdim ziyan günlerde sensiz
Beni sen aramışsın, beni sen bulmuşsun.
Ben sana uzak iken, sen bana benden yakın olmuşsun.
Ta bezm-i elestten hayran olduğum dost olmuşsun
Seni gördüğüm ilk anda, zaman erişti vuslata,
Yitik halimi buldun vermedin bana,
Anlamsız hayatıma sen oldun en büyük mana,
Kölen olmak ile şereflenmek dileğim, sen gibi sultana
Talibim ey sultanım! Daima kapında kalmaya
Kapında bir “kurban” da ben olmaya
O nurlu kapında bir hiç olmaya.
FATİH SİMİT