Haberlere ve yazılanlara yansıyan bilgilere göre artık ülkemizin dertlerine ilâve olarak bir de ‘cezaevi derdi’ var.
Cezaevlerinin durumu eskiden beri tartışmalıdır, ancak şimdiki durum biraz daha farklı. Artık cezaevleri “dolu” değil, “dolup taşmış” durumda.
Cezaevleri %137 doluluk kapasitesine ulaşmış durumda. Yani mevcut kapasiteden %37 daha fazla mahkum cezaevinde kalıyor. Ayrıntılar şöyle: Toplam 297 bin kapasiteli 396 cezaevinde kalan kişi sayısı, yaklaşık 405 bine ulaşarak cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine çıktı. Bu sayı, aralarında San Marino, İzlanda ve Andorra’nın da yer aldığı 24 ülkenin nüfusunu geride bıraktı. Yani 113 bin kişi ‘kapasite fazlası’ olarak cezaevinde kalıyor. (...) Yüksek cezaevi doluluk oranları, tek başına bir fiziksel kapasite yetersizliği değil; OECD kriterleri çerçevesinde “hukukun üstünlüğü”, “kurumsal kalite” ve “yönetişim endeksleri” gibi kriterlerle birlikte düşünülmesi gereken, sosyal politika ve önleyici sistemlerdeki yetersizliği ve ceza adaletindeki tıkanıklıkları ortaya koyan patolojik bir durum. (...) Avrupa’da nüfusuna göre en fazla tutuklu ve hükümlü sayısı ve yoğunluğunun Türkiye’de olduğu görülüyor. AB normlarına göre cezaevleri doluluk oranının %95’in üzerine çıkması, “alarm verici” ve önlem alınması gereken bir işaret olarak kabul ediliyor. (Ulvi Saran, karar.com.tr, 20 Mayıs 2025)
Cezaevlerinin içinde bulunduğu durumu “Cezaevleri yetersiz, o halde yeni cezaevleri yapalım” diye okuma ve yorumlamak yanlışlara yeni yanlışlar ilâve etmek anlamına gelir. Maalesef böyle düşünenler de var. Hatta bazı siyasetçiler yaptıkları ‘icraatları’ anlatırken; “İlçemize modern ve büyük bir cezaevi yaptık. O halde bize oy verin” anlamına gelen beyanlardan bile bulunuyorlar. Bir siyasetçinin “cezaevi açmakla övünmesi” akıl alır iş midir?
Cezaevlerinin içinde bulunduğu durum, ülkemizde adalet sisteminin iyi işlemediğine en büyük delil değil mi? Adalet iyi işlemiş olsa, cezaevleri bu kadar dolu olur muydu? Cezaevlerini boşaltmak için belli aralıklarla ‘af’ çıkarılmasına yönünde kararlara alınıyor ki bunun da kalıcı çare olmadığı şimdiye kadar anlaşılmış olması icap eder. İşi özü “hak, hukuk ve adalet”in iyi işlemesinde düğümleniyor.
İktidar gibi düşünmeyenlerin neredeyse tamamını ‘suçlu’ gören anlayış; cezaevlerin dolmasına yol açmıyor mu? Çok sayıda ‘tutuklu’nun cezaevinde olması ayrı bir problem değil mi? Tutuklama kararlarını çok kolay alınması ve bir anda yüzlerce kişinin hapse atılması adalet sisteminin iyi işlediğine delil olabilir mi?
Türkiye cezaevleri meselesini “önemli” görüp mutlak surette masaya yatırmalı ve kalıcı çare aramalıdır. Millet nezdinde kabul görmeyen ‘suç’larla binlerce kişinin tutuklanıp hapse atılmış olması kanayan yara olmaya devam ediyor.
“Adaletsizlik mi var, hani nerede?” diyenlere cezaevlerinin mevcut durumun göstermek yeter her halde...