"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Risale-i Nurlar hayatımı değiştirdi”

05 Mayıs 2013, Pazar
“Elhamdülillâh! Kavuştum Sevdiğime…(6)”

(Geçen haftadan devam)

Ahmed Salih’in ısrarının üzerine İslâm Ağabey anlatmaya devam etti:
“Hasan ile aramızda hoş muhabbet devam ederken, çaylarımız gelmişti. Çaylar görünüşünden de özenilerek demlendiği anlaşılıyordu. Tavşankanı gibi tabir edilen türdendi. Çayla birlikte sohbetimize devam ederken Hasan bir dakika müsaade isteyerek mutfağa doğru gitmişti. O ara gözüm yine raflarda dizili olan kitaplara ilişmişti. Hasan biraz gecikince kalkıp raflara doğru hareketlendim. Kitaplığın yanına vardığımda raflarda okunmaya hazır duran kırmızı renkli, üzerinde sarı işlemeli yazı bulunan kitaplardan bir tanesini elime aldım. Çok farklı bir kitap olduğu belliydi. İşlemesine bakarken kitabın ne olduğuna, üzerinde ne yazdığına bakamadım bile. Ya da baktım fakat gördüğümü hatırlamıyorum. İçini açacağım zaman Hasan’ın sesini işittim ve hemen kitabı aldığım yere bırakarak tekrar yerime oturdum. Hasan benim kitaplara baktığımı anlamıştı sanırım. Ama nedense hiç belli etmedi.”
- “Ne yani abi, sen şimdi o kitapları eline aldın fakat içine bakamadın mı?”
- “Hayır, bakamadım. Ama dışının güzelliği kadar içi de güzeldi. Ne bileyim insan bir tuhaf oluyordu o kitaplara dokunduğu zaman. Neyse Hasan gerçekten çok iyi bir insandı. Müsaade isteyip mutfağa gittiğinde benim için kahvaltılık bir şeyler hazırlamışlardı. Ben ise hâlâ çok şaşkındım. Benim gibi bir insana nasıl olur da böyle güzel davranırlar bir türlü akıl erdiremiyordum. Bir an dayanamadım ağzımdan kaçırdım. Dedim, ‘Ya Hasan, sen Hz. Hızır (as) mısın?’. ‘Yok abi estağfirullah, o da nerden çıktı?’ diye sordu. ‘Ne bileyim ben hayatım boyunca senin kadar iyi bir insan görmedim o yüzden böyle bir düşünceye kapıldım.’ dedim.
- “Eee abi, o Hz. Hızır (as) değilmiş öyle mi?”
- “Evet, değilmiş. Ama öyle de olsa benim için Hz. Hızır gibi bir insandı. Çünkü benim hayatımın değişmesine vesile olmuştu. Sanırım Allah (cc) benim hidayete ermemi istemişti ki hiç hesapta yokken Hasan’ı karşıma çıkarmıştı. Hasan ile muhabbetimize devam ediyorduk. O kendini anlatıyor, ben de kendi yaşantımdan bahsediyordum. Aynı zamanda hazırladıkları kahvaltıyı beraber muhabbet ederek yiyorduk. Kahvaltı bittiğinde Hasan yemek duâsı yapmak için ellerini semaya kaldırdı. Duâya başladığında şaşırmıştım. Çünkü ilk defa böyle bir duâ duyuyordum. Küçükken biz de yemek duâsı yapıyorduk, fakat bizim yaptığımız duâ bu duânın yanında sanki biraz pasif kalıyormuş gibi geldi. İlk duyduğum o andan itibaren kulaklarımda her zaman çınlayan o duâ şu şekildeydi: ‘Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb’id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu mûtî raiyyetini başıboş bırakıp idam etme. Ya Rab, kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hâkim eyle. Lezzeti şükür için isteyen kullarından eyle. Ya Rab, Resûl-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın bereketi hürmetine bize ihsan ettiğin maddî ve manevî rızkımıza bereket ihsan et. Âmin!’ Sonradan öğrendim ki bu duâ Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine aitmiş.
- “Bediüzzaman Said Nursi, Nurcuların üstad dedikleri kişi değil mi abi?”
- “Evet. Benim de hayatımı değiştiren o kitapların müellifi Bediüzzaman Hazretleri Nurcuların üstadları.”
Ahmed Salih daha evvel de duymuştu Bediüzzaman Hazretlerini. Fakat hakkında pek bilgi sahibi değildi. Kitaplarına Risale-i Nur dediklerini biliyordu, ama hiç okumamıştı. “İslâm abinin hayatının değişmesinde bu denli etkili olan kitaplar acaba nelerden bahsediyordu?” diye düşünüyordu. O kitapların nelerden bahsettiğini öğrenmem gerek, hatta o kitapları benim de okumam lâzım, diyordu.
Muhabbet iyice koyulaşmıştı, fakat zaman da epey geçmişti. Namaz vakti de girince namazı eda etmek üzere Bâbüsselâm’dan içeriye girmek için hareketlendiler. İslâm abi ile arasındaki o koyu muhabbet, Ahmed Salih’e az da olsa hasreti unutturmuştu. Kâbe’yi görecek olmanın verdiği heyecan ayaklandıklarında tekrar depreşmişti. Gözleri buğulanmıştı Ahmed Salih’in. Yüreğinin yangını alev alev devam ediyordu. Yaş oluyordu gözlerinde, yüreğinin sevdası. Buğulanmış gözler ve sevda ateşi ile kavrulan yüreği ile Kâbe’ye doğru hareketlendi Ahmed Salih.
 

—Devam edecek—
 
NURULLAH  ÇETİN
Okunma Sayısı: 1879
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı