En başta ifade etmek gerekir ki adaletin olmadığı insanlığa faydalı bir şey olmaz.
Biraz sloganlaştırarak “Adalet yoksa ot dahi bitmez” denilse yeridir. Zaten öyle olmasa “Adalet mülkün temelidir” denilip idarecilere hep bu tavsiye edilir miydi?
Adaletin tecelli etmesi biraz da iyi hukukçuların varlığına, o da iyi bir hukuk eğitimine bağlı. Hukuk eğitimi noktasında da çok gerilerde kaldığımızı işin içinde olan uzmanlar ifade ediyor. Örnek olması bakımından 2009 yılından beri İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olan Prof. Adem Sözüer’e kulak verilebilir. Prof. Adem Sözüer’e göre, hukuk devletinin güçlü olması için hukuk öğretiminin güçlü olması gerekir, ama Türkiye’de hukuk öğrenimi çıkmazda ve acil reforma ihtiyacı var. Sözüer, niteliksiz çok fazla hukuk fakültesi olduğunu ve bu fakültelerin bir çoğunda hoca bulunmadığını söylemiş. Sözüer’e göre, hukuk öğrencilerinin özerk kişilikli, sorgulayabilen, sadece hukuk kitaplarını değil, onun dışında bir dünyanın da olduğunu bilen kişiler olması lâzım. Sözüer, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanmasının şartını buna bağlıyor. (Konuşan: Ayşe Karabat, www.aljazeera.com.tr, 14 Aralık 2016)
Hak, hukuk ve adalet hatırlatması yapması icap edenlerin başında hukukçular ve hukuk fakülteleri gelir. Maalesef bu noktada iyi bir imtihan verilemiyor. Değil 6 ay, neredeyse 6 yıldır bu camiadan arzu edilen nisbette hak, hukuk ve adalet hatırlatması duyulmuyor. 6 ay haber alınamayan kişiler, hukuken ‘gaip/kayıp’ kabul edildiğine göre bu camia ‘gaip’ sayılmalı.
Tabiî ki adalat hatırlatması yapanlar da var. İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, “Adalet yoksa, adaletten şüphe duyuluyorsa bu ister aile içinde olsun, ister okulda, ister işletmede, işyerinde; insanı insan yapan, insana yakışan ne varsa bir bir kaybolur” demiş.
İKÜ Hukuk Fakültesi ve Adalet Meslek Yüksek Okulu 2017 mezuniyet programında konuşan Dr. Bahar Akıngüç Günver şunları da söylemiş: “İnsan yaşamında her şey imkânlar dahilinde yenilenebilir. Özellikle yaşadığımız çağ bunu mümkün kılıyor. Ancak bir değer, bir ihtiyaç var ki onun yerini hiçbir şey tutmaz. O değer adalet. Eğer adalet yoksa, hiçe sayılıyorsa onun kaybettirdiklerini yerine koymak, yol açtığı yıkımları onarmak çok zordur. Çünkü adaletin olmadığı yerde bireyin özvarlığı zedelenir; kendine olan inancı, saygısı, güveni, yaşama sevinci yok olur. Bu ruh hali sinsi sinsi toplumun geneline sirayet eder. Öfke, kayıtsızlık, kuşku, kaygı, korku başlar. Anlam duygusu yerini hiçliğe bırakır. Adalet evrensel bir ihtiyaçtır. Adalet, yeryüzünü paylaştığımız her canlı için gereklidir. Bu nedenle hukuk bir toplumu tamamlayan, inşa eden, onaran, oluşturan, her ayrıntının teminatıdır.” (DHA, 14 Haziran 2017)
Şu nokta bilhassa önemli: Adaletin yerini başka bir şey tutamaz. Adaletsizliğin sebep olduğu tahribatı tamir etmek mümkün olmaz. Ve adeletsizlik güveni sarsar, cemiyete korku hakim olur. Hemen hatırlayalım ki insanların korkması ve ürkmesi başka şeylerin ürkmesine korkmasına benzemez. Bu hal “Korkunun dağlara sinmiş hali” olarak da tarif edilebilir.
Her hal ve şart altında adalet, adalet, adalet demeyi sürdürelim. Ancak bu yolla ‘mülkün temeli’ni sağlam tutmak mümkün olur. Adalet talebi ‘lüks talep’ muamelesi görmemeli. Herkes için, hepimiz için, her zaman adalet...