Kişilerden ve vaadlerden bağımsız olarak Türkiye’nin sıkıntılarını aşmasının yolu bellidir.
Ne zaman hak, hukuk ve adalet yoluna girer ve o yolda ilerleriz; birikmiş sıkıntıları geride bırakmak mümkün olur.
Ayrıca ifade etmeye gerek yok ki, bu ancak vaadle değil, uygulamalarla mümkün olur. Sabah akşam ‘hukuk ve adalet devleti olacağız’ deyip, sıra icraata geldiğinde haksızlık yapmaya devam edilirse sıkıntılar sona erebilir mi?
Son günlerdeki tartışmaları değerlendiren İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, bu dönüşümün ne siyasî ne de ekonomik anlamda bir demokratikleşme getirmeyeceğini söylemiş.
Prof. Dr. Günçavdı’nın değerlendirmelerinin bir bölümü şöyle:
“Merkez Bankası Başkanı söylemleriyle uluslar arası sermaye çevrelerinin duymak istediklerini dile getiriyor, ama mevcut yapısal sorunların giderilebilmesinde bir çaba da hükümet tarafından ortaya konulamıyor. Yılın kazasız belâsız çıkartılması amaçlanıyor. Bu karardan, sadece siyasî hayatın geleceği için değil, aynı zamanda yapısal ekonomik sorunlarımızın giderilmesinde gerekli olumlu ortamı temin edecek bir demokrasi çıkmaz. Faizle sadece kurdaki dalgalanmaları terbiye edebiliriz, o da kısa dönemde. Orta ve uzun vadede Türkiye’nin problemlerini yok edemez. Bu dönüşüm öncelikle siyasî alanda yapılacak radikal adımlarla mümkündür.
“(Soru: Peki, ne tür bir dönüşüm gerekiyor?) Ekonominin yönünü, büyüme modelini değiştirecek politikalar öncelikle siyasetten geçiyor. Siyasetin normalleşmesi lâzım. Bu da başkanlık rejimiyle mümkün değil; daha çoğulcu, demokratik ve güçlendirilmiş kuvvetler ayrılığını dikkate alan yeni bir sistemle mümkün. Ancak o zaman önemli sorunlara çözüm getirilebilir. Bu reformlar konuşulmayacaksa, ne faiz kararı ne de bu kararların arkasından ortaya konulacak diğer reformların bir anlamı vardır.” (Konuşan: Mehtap Özcan Ertürk, Sözü g., 22 Kasım 2020)
“Siyasetin normalleşmesi” ihtiyacı elbette ilk defa dile getirilmiyor. Ancak bu ihtiyaç bugün, dünden daha fazla hissediliyor. Siyasî partiler ‘siyaset’e kurulan tuzaklar konusunda bile bir araya gelemiyorsa sıkıntının derinlerde olduğu akla gelmez mi? Normalleşen siyaset, ‘siyaset kurumu’na dışardan yapılan müdahaleleri çok daha kararlı, çok daha cesur bir şekilde reddetmiş olmaz mıydı?
İnişli ve çıkışlı da olsa bu meseleler önümüzdeki dönemde çok daha fazla tartışma konusu olacak gibi görünüyor. Bugünkü bir itiraz, yarın onlara ve yüzlere çıkabilir. İdareciler de bu haklı itirazları görmek ve duymak mecburiyetinde kalacak.
Ülkemizin kalıcı menfaati; hak, hukuk ve adalet yolunda ilerlemektir. Bu yol şartlar zorladığı için değil, milletin ve devletin menfaatine olduğu için tercih edilmeli.
“Adalet mülkün temelidir” deyip de aksini yapmak şimdiye kadar kime ne fayda vermiş ya da verir ki?