Türkiye’yi idare edenlerin çelişkili açıklamaları göreni da duyanı da şaşırtıyor.
En çok çelişki, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki çalışmalarla ilgili olsa gerek. Bir gün “Üyeliği düşünmüyoruz, mecbur değiliz, mahkum değiliz” şeklinde açıklama yapılıyor, bir başka gün “Hedefimiz AB’ye tam üyelik” deniliyor.
Tabii ki doğru ve milletin lehinde olan açıklama, “Hedefimiz AB’ye tam üyelik” şeklinde olandır. Fakat bu da söz ile değil, ancak icraatla desteklenirse bir anlam ifade eder. Yoksa her gün, her saat “Hedefimiz AB’ye tam üyelik” diyerek üye olmak mümkün olmaz. Onun yerine, Türkiye’nin tam üye olabilmesi için gerekli olan şartları, değişiklikleri ve reformları yapmak lazım. Bunun böyle olduğunu her idareci bilir, fakat kamuoyunu yanıltıcı beyanlar yine de devam eder.
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği (AB) Başkanı Faruk Kaymakcı, çoğu zaman olduğu gibi yine doğru tespitte bulunmuş ve “Bizim için AB ile ilişkilerimiz yalnızca yaptığımız ortak projelerden ibaret değil. Hedefimiz tam üyelik” demiş. (AA, 26 Temmuz 2022)
Türkiye ve Avrupa Birliği Arasında Sivil Toplum Diyaloğu Programı’nın altıncı dönemi kapsamında desteklenen “Ortak Bir Sorun-İki Farklı Kültürel Perspektif” projesinin kapanış toplantısında açılış konuşmasını yapan Kaymakcı, Türkiye ve AB ilişkilerinde sivil toplumun diyaloğunun kendileri için çok önemli olduğunun altını çizerek, AB Başkanlığı olarak sivil topluma destek vermeye devam edeceklerini vurgulamış.
Kaymakcı, AB ile ilişkilerin önemine değindiği konuşmasında şu ifadeleri de kullanmış:
“Bu süreçte de Gümrük Birliği güncellenmesi, vize serbestisi, güvenlikten savunmaya her alanda iş birliğini AB ile arttırmak istiyoruz. Dolayısıyla Türkiye bu kararlılığında devam edecek.”
Türkiye’nin hedefinin AB’ye tam üyelik olması elbette bu günün ‘karar’ı değil. Neredeyse yarım asırdır bu hedef dile getiriliyor ve bu yolda önemli adımlar da atıldı. Fakat son yıllarda ne hikmetse bu hedefin unutulduğu kanaatini destekleyen adımlar atılıyor. En üst seviyede yapılan açıklamalar Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri yavaşlatacak manalar içeriyor. “Bize Kopenhag Kriterleri gerekmez, Ankara Kriterleri bize yeter” diyen bir siyasi anlaşılın Türkiye’yi AB üyeliğine yaklaştırması kolay olur mu?
İdareci ve siyasetçilerin istikrarsız AB tavrı, vatandaşın tavrını da etkiliyor. Geçen yıllarda yapılan anketlerde büyük nispette “AB üyesi olalım” diyenler varken, son zamanlarda “AB’ye üyelik ihtiyaç değil” diyenler çoğalıyor. Bu değişimin sorumlusu da herhalde idarecilerdir.
Netice olarak idarecilerin doğru ve haklı konuşması yetmez, bu sözleri destekleyen icraatlar ortaya konulmalı vesselam.