Bütün dünya ateş çemberi içinde, ama asıl yangının İslâm âleminde olduğunu da görmek durumundayız.
Bilindiği üzere, İslâm dünyasına mensup ülkelerin bir araya gelerek kurduğu en üst teşkilât İİT, yani “İslâm İşbirliği Teşkilâtı”dır. Buna bağlı olarak kurulan “İslâm Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi” (SESRIC), İslâm ülkelerinde yaşanan çatışma ve uyuşmazlık gibi konularda yeni ve dikkat çekici bir rapor yayınladı. “Çalkantılı Dünyada Barış ve Güvenliğin Tesisi: İİT İçin Zorlu Mücadele” adlı raporda teşkilâtın, yani İİT’nin daha etkin rol oynaması gerektiğine işaret edildi ve bu sebeple teşkilâtta “yapısal değişikliklere gidilmesi” istenmiş.
İslâm Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC), “İslâm İşbirliği Teşkilâtı”na bağlı olarak 1 Haziran 1978 tarihinde Ankara’da faaliyetlerine başlayan bir kuruluş. Bazı İİT üyesi ülkelerde çatışmaların giderek arttığına dikkat çekilen raporda, “Dünyadaki çatışmaların yüzde 60’ı, ekseriyeti iç savaş olmak üzere, İİT ülkelerinde yaşanıyor” ifadeleri yer almış. (AA, 1 Mart 2019)
Başka hiçbir dert olmasa bile “dünyadaki çatışmaların yüzde 60’ı İslâm ülkelerinde yaşanıyor” tesbiti sonrası hangi İslâm ülkesi idarecisi yan gelip yatabilir? Bu rapor, bu bilgi ‘manşet’ olmayı, üzerinde günlerce ve belki de aylarca konuşmayı, tartışmayı, çare aramayı icap ettirmez mi?
Raporda başka üzücü tesbitler de var. Meselâ, “Terör saldırılarının yüzde 76’sı İİT ülkelerinde meydana geliyor” bilgisi bunlar arasında. Bölgede yaşanan çatışmaların önlenebilmesi için ülkelerin yaşadığı problemlerin derinine inilmesi gerektiğine dikkat çekilen raporda, çatışmalara sebep olan en önemli etkenin İİT ülkelerinin birçoğuna hâkim olan eşitsizlik olduğu belirtilmiş. SESRIC raporunda, kişiler arasındaki sosyal farklılıkların, ekonomik ve siyasî farklılıklarla pekişerek toplum genelinde çatışmaya sebep olabilecek öfke birikmesine yol açtığına vurguyla dikkat çekilmiş.
Raporda ayrıca, “İİT ülkelerinde siyasî katılımın yanı sıra siyasî ve sosyal entegrasyon oldukça düşük. Bu durum, özellikle 2011’de başlayan ‘Arap Baharı’ndan sonra da görüldüğü gibi, İİT ülkelerini kargaşaya daha açık hale getiriyor” değerlendirmesine yer verilmiş. Raporda, İslâm ülkelerinde ‘reforma gidilmesi gerektiği” tesbiti de yer almış. “İslâm İşbirliği Teşkilâtı”nın barış ve güvenlik meseleleri için ayrı bir birim kurması teklifi de yapılmış.
Esasında, habere konu olan raporun özünde İslâm âlemini saran büyük yangının cehalet ve buna bağlı olarak istibdat olduğuna işaret edildiği söylenebilir. Kelime olarak ‘istibdat’ denilmemiş olması neticeyi değiştirmez. Eşitsizlik büyük bir dert olarak zikredildiğine göre, bunun sebebi de istibdat değil mi? İstibdat olmayan bir yerde eşitsizlik yol alabilir mi? Hem ‘kişiler arasındaki sosyal farklılıkların toplum genelinde çatışmaya sebep olabilecek öfke birikmesine yol açtığı’ tesbiti de işin özünde imkânların adaletle paylaşılmadığına işaret etmez mi?
Değişik yorumlar yapanların olması da mümkün, fakat bu rapor, İslâm âlemindeki hastalığın teşhis edildiğini gösteriyor. O halde yapılması gereken iş bellidir: İslâm âlemindeki bu yangın el birliği ile söndürülmeyi bekliyor.
Bunu da, ancak tam hak, tam hukuk, tam adaletle yapmak mümkün. Aksi yöndeki bütün değerlendirmeler zaman kaybı olarak karşımıza çıkmaya mahkûm. Ne edip etmeli ve İslâm âlemini ‘savaş meydanı’ olmaktan çıkarmalıyız...