Dünyanın en yanlış işlerinden biri de, idarecilerinin başörtüsü yasağını savunmasıydı. Keyfi ve kanunsuz başörtüsü yasağının Türkiye’ye verdiği maddî ve manevî zararı tesbit edebilen var mı? Bilhassa darbe ve ara dönemlerde nükseden bu yasak tam anlamıyla Türkiye’nin önünü tıkamış ve ufkunu karartmıştır.
Başörtüsü yasağını savunan ve uygulayanların, geç de olsa yanlış yaptıklarını anlamış olmaları Türkiye açısından bir kazançtır.
Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğ’un açıklamaları bu anlama gelir. “Geçmişte hatalar oldu” diyen Başbuğ, Haber Global’de (TV) Erdoğan Aktaş’ın sorularını cevaplandırırken şöyle demiş: “12 Eylül 1980 askerî müdahale olayı sonrası ortaya çıkan bir ‘türban’ meselesi oldu. Yapılan hata 18 yaşını dolduran kızlarımızın üniversitede türban takması konusunda karşı çıkılması en büyük yanlıştı. 18 yaşında, üniversitede eğitim alan kızın türban takıp takmamasına sizin devlet olarak müdahale etmeniz ne kadar doğrudur? Ben doğru olmadığı kanaatindeyim. Bazı olaylarda da en çok kullanılan, karşı tarafa da en çok güç veren noktalardan bir tanesi de budur. Türban konusunda Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin de büyük hatası oldu. Birincisi üniversitelerdeki türban olayını TSK da zımmen destekledi. İkincisi türbanlı anne, yemin törenine sokulmadı. Aynı annenin oğlu şehit oldu, gittiniz elini öptünüz. Burada bir ikilem var. Çözemedik bunu. Örneğin, dönemin başbakanının eşi GATA’ya alınmaması yanlıştı.” (‘Eşit Ağırlık’ programı, 28 Ocak 2020, @aktaserdogan, 7 Şubat 2020) (Yeni Asya, 10 Şubat 2020)
Bu açıklama üzerine Başbuğ’un ‘başörtüsü’ne ‘türban’ demesine itiraz edenler olduğu gibi, “18 yaş öncesine” başörtüsü yasağını dolaylı olarak savunmasına itiraz edenler de oldu. Elbette bu itirazlar haklıdır. Hele hele başörtüsünün “18 yaş öncesi takılamayacağı” gibi bir kanaat Türkiye ve dünya şartlarına uymaz. Bununla birlikte uzun yıllar doğrudan ya da dolaylı olarak başörtüsü yasağına destek olan çevrelerin bugün, “18 yaş sonrası serbest olsun” noktasına gelmesi de bir merhaledir.
Başbuğ’un bir itirafı da başörtüsü konusunda mensup olduğu kurumun da büyük hatası olduğunu ifade etmesidir. O gün yapılan bu yanlışlara Türkiye’nin büyük çoğunluğu itiraz etti. Yetmedi, dünya bile bu yasağın anlamsız olduğunu söyledi. Ne var ki çeşitli sebeplerle bu yanlış ve yasak yıllarca devam etti.
Bugün gelen bu itiraf esasında şimdi yanlış yapanlara da örnek olmalıdır. İkna metodu ile başörtüsü serbestliğinde yaş sınırı olmayacağını herkese anlatmak durumundayız. Başörtüsü serbestliği sadece üniversite öğrencileri ile sınırlı görülemez. Hangi yaşta olursa olsun isteyen herkes serbestçe başörtüsü takabilmelidir. “Öğrenci taksın, memur takmasın” ya da “şurada çalışanlar taksın, burada çalışanlar takmasın” gibi yasağı kişilere ve kısımlara bölen bir anlayış kalıcı çare olamaz.
Başta Türkiye’yi idare edenler olmak üzere herkes bilmelidir ki eşyanın tabiatına aykırı hareket etmek mümkün değildir. Suları tersine akıtmak mümkün olur mu? “İlkokulda okuyanlar takmasın, üniversitede okuyanlar taksın” demenin bir anlamı olabilir mi? Dün üniversitedeki yasağı savunanlar bugün ‘yanlış yaptık’ diyorsa; yarın da ‘ilkokulda yasak olsun’ diyenler ‘hata ettik’ demek durumunda kalırlar.
Umalım ve temenni edelim ki başörtüsü konusundaki itiraflardan sonra sıra şimdiye kadar devam ettirilen diğer yanlışların itirafına da gelsin. Tabiî ki yeni hatalar da yapmamak şartıyla...