Ülkemiz; Osmanlının son dönemlerinde, cumhuriyet döneminde ihtilâllerden çok büyük zarar görmüştür. Bilhassa 12 Eylül İhtilâlinin tahribatları devam etmektedir.
Şu anda 12 Eylül Anayasası ile yönetilmeye razı olmamız bizim için bir utançtır.
Aşağıdaki yaşanan olayı okuyunca ihtilâlcilerin hedeflerini gerçekleştirmek için neleri meşrû gördüklerini ortaya koyar.
İhtilâl konseyi, devletin bir kısım imkânlarını kullanıp ihtilâl hedeflerini gerçekleştirmek için muhtelif teklifleri bir kısım kişilere götürmektedirler.
Bu teklif götürülen kimselerden birisi de, Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’dı. Kendi ifadelerinden dinleyelim:
Benzer bazı teklifler bize de gelmişti. Beni tercih etmeleri mantıklıydı. Çünkü ben vitrinde olan kişiydim. Onlara göre, beni ikna ettikleri takdirde Nur cemaatini yönlendirmeleri daha kolay olacaktı.
İki ikna girişiminde bulundular, ikisinde de elleri boş döndüler. İlki, 12 Eylül’den kısa bir süre sonraydı, sanırım 1981’in Şubatı idi. İlk defasında, bir tanıdık telefon etti, “MİT’te çalışan albay bir dostum var. Bu arkadaş gelip sizi ziyaret etmek, görüşmek istiyor” dedi.
“Peki, gelsin!” dedim. Birlikte işyerine geldiler. Evde konuşmayı teklif ettim. O zat, “Yok, sizin ev pek uygun değil, salim değildir. Daha değişik bir yere gidelim” dedi. Bir arabaya bindik. Boğaz tarafına gittik.
Önce bizi biraz methetmeye başladı: “Siz şöyle vatanperver insanlarsınız. Böyle iyi insanlarsınız” benzeri şeyler söyledi.
Medih faslından sonra, “Beni Konsey gönderdi. Sizinle beraber çalışmak istiyoruz. Bizimle çalışırsanız, biz de BÜTÜN DEVLET İMKÂNLARINI emrinize tahsis ederiz ve size her hususta yardımcı oluruz” dedi.
Çalışma şartlarını şöyle sıraladı: “Evvelâ, şu Beyazıt’ta yaptığınız yüz elli, iki yüz kişilik derslerinizi kaldırmalı, tatil etmelisiniz.
“İkinci olarak; biliyorsunuz bizim paşalarımız Atatürk noktasında çok hassastırlar. Siz de Atatürk’ün aleyhinde konuşmalar yapıyorsunuz. Atatürk aleyhindeki konuşmaları bırakmanızı, kaldırmanızı istiyoruz.
“Üçüncü bir isteğimiz de şu: Yurtdışındaki Süleymancı ve Millî Görüşçü gruplara karşı beraber çalışalım.”
Sözünü bitirdiği anlaşılıyordu. Cevaben şunları söyledim: “Bir: Biz derslerimizi kaldırmayız, kaldıramayız. Okuduğumuz eserler Kur’ân tefsiridir. Siz bizi gelir, yakalar, götürürsünüz. Biz çıktığımız zaman yine kaldığımız yerden başlarız.”
Zira ihtilâl şartlarına rağmen, biz derslere devam ediyorduk. Konsey bunlardan rahatsız oluyordu. Bütün resmî ve gayrı resmî dernek, vakıf, cemiyetlerin toplantıları, hepsi askıya alınmış, yasaklanmıştı. Fakat biz bu yasağı dinlemiyorduk.
“İki: Biz Atatürkçülük ve Kemalizme karşıyız ve karşı olmaya devam edeceğiz. Üstadımıza ve bize reva görülen zulüm ve haksızlıkların Atatürkçülük ve Kemalizm adına yapıldığına inanıyoruz.
“Üç: Siz onlara dindar oldukları için karşısınız ve kızıyorsunuz. Onlar ise bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Kendimizi onlara karşı, size kullandırtmayız.”
Bu kesin ifadelerime rağmen, üstelemeye devam etti: “Hemen reddetmeyin. Biraz düşünün! Bakın bir teklif daha yapıyorum: Bizimle çalışırsanız, Risale-i Nurlar’ı bütün cezaevlerine koyarız!” dedi.
“Devletin elinin girdiği hiçbir işten hayır gelmez” diyerek son noktayı koydum. Hemen kalkıp gittiler. Birinci görüşme bitmiş oldu. (İşte Hayatım, Mehmet Kutlular, Yeni Asya Neşriyat, 2009)
TEŞEKKÜR
Risale-i Nur Külliyat kampanyası dolayısıyla, Medrese-i Yusufiye ekibinden destek istemiştik. Bize en güzel şekilde destek olan herkese teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun.