Şırıl şırıl akan dereden geçerken köyüne son bir kez bakıp ağlayarak otobüse bindi. Ayşen üniversiteyi kazanmış ilk kez büyük şehire gidiyordu.
Annesinin gözyaşları gözünün önünden babaannesinin sözleri kulaklarından silinmemişken derin bir yalnızlık ve korku hissi kapladı benliğini. Korkuyordu tek başına kimsesiz bir şekilde köyünden uzakta yaşamaktan.
Yarı özel bir yurtta kalacak yurt ücretinin bir kısmını devlet, bir kısmını da ailesi karşılayacaktı. Okulla yurt arası çok yakındı. O mesafe bile Ayşen’e çok uzak geliyordu.
Arkadaşları bir gün Ankara’yı keşfetmek için birlikte gezmeyi teklif ettiler.
Altı kızdan oluşan bu grubta, her biri farklı şehirlerden gelmişti. Hep birlikte AVM’de biraz vakit geçirip bir şeyler yediler. Namaz vakti gelmişti. Ayşen namaz kılmak için mescidin yolunu tuttu, bunu gören diğerleri onu orada bırakıp gittiler. Tek başına ve tek biletle kala kalmıştı. “İşte” dedi içinden kabirde de böyle yalnız kalacaksın.
Yürüyerek Hacı Bayram Veli Camii’ne gelmişti. İçeri girdi, camiyi biraz gezdikten sonra namazını da kılıp çıkmak için kapıya yöneldiği sırada bir kaç hanım dikkatini çekti. Hanımlar oturmuş kırmızı kitaplar okuyorlardı.
Okudukları kitapları hayranlıkla inceledi, okuduğu her satır kalbinin derinliklerindeki yaraları sarıyor, sıla ve aile hasretini bir nebze olsun dindiriyordu.
***
Oradaki kızlarla tanıştı ve arkadaş oldular. “Bu kitapları nereden temin edebilirim, ben de okumak istiyorum” dedi. Kızlar, buna çok sevindiler ve “bizim kaldığımız bir yer var, orada haftada iki gün toplu olarak bu kitaplardan ders yaparız, iyi bilen ablalar okur ve bize açıklar, biz de daha iyi istifade ederiz” dediler. Ayşen buna çok sevindi, onların kaldığı yeri öğrendi, derslerine iştirak etti. Artık her fırsatta Nur derslerine iştirak ediyor, ne kadar yorgun veya meşgul olursa olsun okumadan uyumuyordu.
Yapayalnız kaldığı bir dönemde medar-ı teselli olan bu kitaplara vefasızlık etmekten çok korkuyordu.
Yarı yıl tatilinde memleketine döndü. Ailesi ondaki bu müsbet değişimi büyük bir mutluluk ve duâ ile karşıladı. Tesettürsüz karanlıklı yalnız hayatı imanla setr olmuş, ziyalanmış, taçlanmıştı.
Yıllar içinde okulu bitmiş, Nur dairesinde yaşamaya devam etmiş, evlenmiş çocuklarını da Kur’ânî bir terbiye ile yetiştirmişti.
Artık gençliğin gaflet uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığı bir zamandaydı. O da çocuklarını bu nur dairesi içinde yetiştirmiş, evlendirmiş ve torun torba sahibi olmuştu. Artık ölümü gülerek karşılamaya hazırdı. Zira okuduğu eserlerde ölüm o kadar tatlı ve sevimli anlatılıyordu ki, bir an evvel Rabbine kavuşmayı arzu ediyordu.
Nihayet emri hak Ayşen’e de vasıl oldu. Çocuklarını ve torunlarını Allah’a havale ederek huzur-u kalp ile Rabbine kavuştu.