- Görüşmeyeli epey oldu, inşaallah iyisin… Müsaitsen şu arada hem çaylarımızı içelim, hem de sohbet edelim, dertleşelim…
- Hayhay olabilir.. Bir araya gelince, konuşmalar dönüp dolaşıp siyasi mevzulara geliyor.
- Peki kardeşim o zaman siyaseti hiç konuşmayalım. Başka meseleleri konuşalım olmaz mı?
- Anlaşamayınca başka neyi konuşacağız?
- Yüzlerce ortak noktamız var…
- Var, ama…
- Hem siyasi meseleleri konuşmaktan rahatsız olduğunu söylüyorsun hem de siyasete giriyorsun, birbirimizi kırmadan konuşalım istersen.
- Olabilir.
- İktidarın suçu, her fırsatta dindarlığını nazarlara vererek milletin rey istemesidir. Yani dinî değerleri siyasetine alet etmesidir.
- Peki hukuk sahasında yapılanları vicdanen doğru buluyor musunuz? Dindar diye bildiğiniz bir iktidara yakışıyor mu?
- Doğrusu yapılan bu işlerde bir terslik, bir yanlışlık olduğunu ben de düşünüyorum. Ama bir taraftan da iktidarın veya mahkemelerin böyle yanlış işleri yapacağına da ihtimal vermiyorum.
- Yirmi bir yıldır başta olan bu iktidarın maddi ve manevi alanda ülkemizi soktuğu sıkıntıları siz de görüyorsunuz. Bundan sonra, sebep oldukları bu problemleri, sıkıntıları çözeceklerine inanıyor musunuz? Bunca başarısızlığına rağmen hâlen bunları desteklemeye devam edecek misiniz?
- Bundan sonra problemleri çözebilirler mi çözemezler mi bilemiyorum. Çözmeleri için biz de yardımcı olalım. Çünkü başka çaremiz yok. Bunlar dindar insanlar. Başkaları gelse de bu işleri düzeltemezler. Her şeye rağmen bunlar düzeltirler.
- Kardeşim yirmi bir yılın sonunda Türkiye’nin geldiği bu içler acısı, vahim tabloyu gördüğün hâlde, bu duruma sebep olanlardan ümidini kesmeyip, yine de “bunlar düzeltir” deyip, hâlen bunlara taraftar olmaya devam ediyorsan söylenecek hiçbir söz kalmamıştır. Bediüzzaman’dan dersini alan birin tavrı ve duruşu böyle olmamalı. Yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara belki de farkına varmadan ortak oluyorsun kardeşim, sen bilirsin.