"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kâinat-vahiy birlikteliği

Hüseyin Şahinoğlu
08 Şubat 2020, Cumartesi
İmanı kazanma, muhafaza etme ve geliştirmede hayatî önem taşıyan usûlî prensiplerden birisi de “kâinat-vahiy” birlikteliğini görmek ve bunu sürekli olarak göz önünde bulundurmak gerektiğidir. Başka bir ifadeyle inancımızı güçlendirmenin bir yolu da bir kulağımızı kâinata, bir kulağımızı vahye dayayarak inancımızı pekiştirme gayreti içinde olmamız icap ettiğidir!

Kendi anatomik varlığımızdan başlayarak yakın ve uzak çevremize baktığımızda her şeyin anlamlı olduğunu görüyoruz. Meselâ son derece hassas olan gözümüz dış etkilere karşı korunma sağlamak üzere “göz çukuruna” yerleştirilmiş, etrafımızı saran havaya “olmazsa olmaz” derecesinde muhtaç olduğumuz oksijen elementi yeterli oranda konulmuş, belirli oranlarda esneklikler söz konusu olmakla birlikte hem dinlenip istirahat etmemize hem günlük işlerimizi görmemize imkân verecek şekilde gece ile gündüz arasında bir denge kurulmuş gözüküyor… Yani uygun şekilde solunum ihtiyacımızın karşılanmasından sağlıklı beslenmeye, organlarımızın olumsuz etkilerden korunmasından gece-gündüz gibi zaman periyotlarının düzenlemesine kadar her şeyde ince bir tasarım, şuurlu bir tercih, şefkatli bir planlama görüyoruz.

İnsanî olarak düşündüğümüzde şu temel soruyu sormamız gerekiyor: Bedeni varlığımızdan çevremize, dünyadan uzay âlemine kadar gördüklerimiz “anlamlı” mı yoksa “anlamsız” mıdır? Diğer bir ifadeyle bütün bunlar bir mânâ ifade ediyor mu yoksa mânâsız şeyler olarak mı görünüyor? Her halde yine insanî özelliklerimizle bu soruya cevap vermeye çalıştığımızda hiçbirimiz, hiçbir şekilde “anlamsız” yahut “mânâsız” sözcüğünü kullanamaz. O halde her şeyde “anlam” daha doğrusu “anlamlar” var, diye anlıyoruz. Biraz daha açarak ifade etmek gerekirse, fizikî âlem baştan başa “mesajlar” yumağı demek oluyor. Hem her varlık kendi özel yapısı, işleyişi ve fonksiyonu ile hem bütün âlem yapısı, özellikleri ve fonksiyonu ile anlamlılıklar taşıyor, bize mânâlar saçıyor, mesajlar sunuyor…

Tuvale çizilen muhteşem bir çiçek buketi, ressamı hakkında; nefis bir yemek, aşçısı hakkında; muhteşem bir saray, mimarı hakkında mesajlar verdiği gibi; bağrında sayısız çiçeklere saksılık yapan tabiat, adetleri bir tarafa türlerini bile saymaktan aciz olduğunuz çokluktaki sebze ve meyveler, başta ikamet ettiğimiz dünyamız olmak üzere sayı ve sınırlarını bilmediğimiz gök cisimlerinden oluşan mükemmel bir kâinat hiç şüphe yok ki adeta nihayetsiz “mesajlar” veriyor!..

En kalın çizgisiyle ifade etmek gerekirse kâinat ve ondaki her olay ve her varlık bir Var Edici’sinin bulunduğunu, O’nun sonsuz kudret, ilim, hikmet, rahmet, güzellik sahibi olduğunun mesajlarını veriyor.

Peki kâinatı var eden Yaratıcı, varlıkların dili ve haliyle akıl sahibi insanlara mesajlar verirken, insanların daha kolay anlayacağı “söz” ile de mesajlar verebileceği ya da vermesi gerektiği hükmünü akıl reddeder mi? Hayır. Aksine bunu çok yerinde bulur! İşte vahiy tam da budur! Kâinatı yaratıp varlığını devam ettiren Yaratıcının akıl ve irade gibi uygun donanımlar vererek “sorumluluk” yüklediği insana “sözlü” olarak mesaj vermesi, konuşması! Ancak O yaratıcı “mutlak”  yani mahlûkat cinsinden olmayan bir Kudret olduğu için O, bu sözlü konuşmasını indirdiği “kitaplar”la gerçekleştiriyor. Tarihi seyr hep böyle devam etmiş ve bu halkanın sonuncusu da Hz. Muhammed (asm) ile indirilen  Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Vahye, yani Kur’ân’a kulak verdiğimizde tıpkı kâinatın mesajları gibi onun da temel mesajının Yaratıcının varlığı, birliği ve özellikleri (esma) olduğu anlaşılıyor. Kur’ân “lâ ilâhe illallah” diyerek görünen hiçbir şeyin ilah vasfı taşımayıp sadece Allah’ın ilah olduğunu söylüyor. Muhtelif sûrelerinde ve âyetlerinde kâinata sıklıkla referansta bulunarak Allah’ın kudret, ilim, hikmet, güzellik, rahmet sahibi olduğunu dile getiriyor.

Kâinatın mesajlarıyla Kur’ân’ın mesajlarını karşılaştırdığımızda “aynı dersler” olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla kâinatta kudretiyle konuşan ile, Kur’ân’da kavli (sözü) ile konuşanın aynı Mütekellim (Konuşan/Konuşucu) olduğunu fark ediyoruz. 

Başka bir ifadeyle hem kâinatın hem de Kur’ân’ın aynı mutlak kaynağın, ilki kudret sıfatıyla diğeri kelâm sıfatıyla gerçekleştirdiği aynı beyanı, aynı açıklaması, aynı mesajı olduğunu müşahede ediyoruz!

Kâinat ile Kur’ân’daki mesajların örtüşmesi, sadece Yaratıcı’nın varlığı ve özellikleriyle sınırlı olmayıp bütün iman konularıyla da ilgilidir. Meselâ Kur’ân öldükten sonra yeni bir yaratılış gerçekleşeceğinden, iyilerin mükâfat, kötülerin ceza göreceğinden bahsediyor. Biz bu varlık âleminde bunların örneklerini, delillerini, izlerini, ip uçlarını da görüyoruz. Meselâ kışın adeta ölen tabiatın baharda yeniden dirildiğini, iman eden ve salih amel işleyen insanların bu dünyada da manevî huzur ve itminan duyarak bir nevi Cennetî huzur duyduğunu, buna karşılık inkârcı ve bozguncuların iç dünyalarında bir nevi Cehennemî sıkıntı hissettiklerini anlayabiliyoruz.

Sözün özü mesajları aynı olan, fakat her ikisini de birbirini destekler şekilde okumamız gereken iki kitapla karşı karşıyayız: Kâinat ve Kur’ân. Üstad Bediüzzaman Said Nursî ikinci kitabın yani Kur’ân’ın, birincisinin yani kâinat kitabının tercümesi olduğunu ifade ediyor.

Bize düşen sürekli olarak bu iki kitabı beraberce okuyup anlamaya, çıkardığımız mesajları pratiğimize (İman-amel-ahlâk olarak) yansıtmaya çalışmaktan ibarettir.

Okunma Sayısı: 1090
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı