Sözlükte “sevgi” anlamındaki “hub” kökünden gelen muhabbet, Kur’ân terimi olarak Allah’a bakan boyutu ile “O’nun, ahkamına uyan kimseleri zâtına mahsus bir sevgi ile sevmesi, kullara bakan boyutu ile, O’nun verdiği sevgi duygusu” şeklinde tanımlanabilir. Zıttı “nefret, düşmanlık” anlamındaki “buğz”dur. İsim ve mastar olarak kullanılan kelime, isim olarak “sevgi, ilgi, bağlılık, hub, meveddet”; mastar olarak ise “sevmek, beğenmek, ilgi göstermek” demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de “hub” kökünden gelen kelimeler çeşitli kalıplarda doksan civarında âyette geçmekte, bu âyetlerde hem Allah’a hem kullarına izafe edilmektedir.
Allah’a izafe edilen bir âyette şöyle buyrulmaktadır: “İhsan üzere muamele edin, zira Allah ihsan üzere muamele edenleri sever.” (Bakara 2/195) Başka âyetlerde de meselâ, Allah’ın temiz olanları sevdiği (Bakara 2/222), keza takva sahiplerini sevdiği (Âl-i İmran 3/76), sabırlı olanları sevdiği (Âl-i İmran 3/146) belirtilmekte; diğer taraftan fesadı sevmediği (Bakara 2/205), haddi aşanları sevmediği (Bakara 2/190), kâfirleri sevmediği (Âl-i İmran 3/32), zalimleri sevmediği (Âl-i İmran 3/140) ifade olunmaktadır. Şu âyette ise kullara izafe edilmektedir: “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar, ortak koştuğu şeyleri Allah’ı sever gibi seviyorlar...” (Bakara 2/165). Şu âyet ise muhabbeti her iki boyutta da ifade etmektedir: “(Ey Peygamber) de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve mağfiretine ulaştırsın…” (Âl-i İmran 3/31)