Alman bilim adamı Werner Heisenberg, 1927 yılında, ismine “belirsizlik ilkesi” denilen bir kuantum fiziği teorisi ortaya atar.
Heisenberg’in bu teorisi, en basit tarifiyle; bir parçacığın hem hızının hem de konumunun aynı anda hesap edilemeyeceğini söyler. Biri ne kadar kesinse, diğeri o kadar belirsizdir.
Bir diğer bilim adamı Albert Einstein bu teoriyi ilk kez duyduğunda şöyle der: “Ne yani, ben bakmadığımda, Ay’ın eski yerinde olmadığını mı söylüyorsunuz?”
Bugün ülkemizde Einstein’le aynı maksatla olmasa da birçok insan aynı soruyu soruyor. “Sabahları uyandığımızda niçin hiçbir şey eski yerinde değil?”
Fizikçiler; meçhulle, müphemle, belirsiz olanla ilgilenedursun, sosyal bilimler ve hukuk, aksine öngörülebilirlik ve istikrar ister, belirli olanın üzerinde durur.
Belirlilik ilkesinin hâkim olduğu hukuk devletinde vatandaşlar; devletin politikalarını, ekonomik gidişatı, kanunların uygulanma biçimini ve devletin kırmızı çizgilerini önceden kestirebilir, zorlanmadan öngörebilir ve böylece uzun vadeli planlar yapabilirler.
Hükümetler ise ani manevralar yapmaz, vatandaşının ezberini bozup, onu ters köşeye yatırmaz. Böylelikle keyfîliğin önüne geçilir ve devlete duyulan güven artar.
Oysa hukukun ve demokrasinin askıya alındığı Türkiye gibi ülkelerde, her şey Heisenberg’in teorisinden bile daha belirsizdir.
Tıpkı Einstein gibi, bir anlığına gözünüzü ekrandan ayırsanız, dövizin ve enflasyonun eski yerinde olmadığını görebilir ve hızını ve konumunu Einstein bile olsanız hesap edemeyebilirsiniz.
Bir sabah uyandığınızda, akaryakıta 5-6 lira birden zam gelebilir. Hükümet sizden ödediğiniz vergileri yeniden ödememizi isteyebilir. Ödediğiniz vergilerin nereye harcandığı da meçhuldür.
Bir saat evvel aldığınız bir fiyat teklifi, bir saat sonra geçerliliğini yitirebilir.
Bugün devletin dostu olan bir ülke, cemaat ya da camia, yarın bir numaralı düşmanı olabilir. Bir gecede kabine revize edilebilir, sınav sistemi değişebilir, varlıklı bir kimse fakir birisi olarak uyanabilir.
“Kaynağı belirsiz” paralar ülkeye girebilir, “kaynağı belirsiz” servet sahipleri çoğalabilir.
“Kaynağı belirsiz” haberlerle vatandaşlar kandırılırken, bu düzene itiraz edenler “kaynağı belirsiz” bir ihbarla kendilerini bir anda cezaevinde bulabilirler.
Şeffaflığın olmadığı bu düzende, kendilerinden hesap sorulamayan “kimliği belirsizlerin” borusu öter, perde arkasından iş görürler. “Muhatabı belirsiz” sorunlar baş gösterir.
Göç, kira ve barınma problemleri eksik olmaz. “Yeri yurdu belirsizlerin” sayısı giderek artar.
Örnekler çoğaltılabilir…
AKP iktidarıyla birlikte her bir vatandaş, “tek adam turizm”in talihsiz birer yolcusu haline geldi.
İstanbul’a giden bir otobüse bilet alıyorsunuz. Haberiniz olmadan biletiniz bir başkasına satılabilir. Otobüse bindiğinizde sizden ekstra bir ücret istenebilir. Yolda sizi otobüsten indirebilirler. Siz uyurken şoför karar değiştirmiştir ve gözlerinizi açtığınızda kendinizi İstanbul’da değil de Rize’de bulabilirsiniz. Bagajınıza el konulabilir…
Otobüsün nereye gideceğini ve yolculuğun akıbetini yalnızca şoför koltuğundaki tek adam bilebilir. Ve ne yazık ki siz derdinizi kimseye anlatamazsınız.
Vatandaşına yarını belirli kılamayan ve halkın kazanımlarını her defasında sıfırlayan bu ne idüğü belirsiz rejim, keyfi için askerine şınav çektiren acımasız bir komutan gibi:
“-Doksanaltı, doksanyedi, doksan sekiz…
- Kaç oldu asker?
-Doksan sekiz komutanım.
- Hayır sıfır. Çeeek. Bir, iki, üç…”