Vaktiyle, bir grup mektepli tiyatrocu Anadolu turnesine çıkarlar. Turnenin başrol oyuncusu, ekibe emrivaki yaparak, asıl işi oyunculuk olmayan yakın bir arkadaşına gazeteci rolünü verir.
Piyesin kahramanı olan başrol oyuncusu, oyunun hemen başında gazeteciyi öldürmekte ve sonra da adamlarına emir vermektedir: “Cesedi götürün nehre atın…”
Oyuncular yerdeki amatör aktörü hemen perde arkasına kaldırırlar, böylece o da çok göze batmaz.
Amatör aktör, rolü bitince perde arkasından iş görmeye devam eder ve alkış tutmaları için seyircileri galeyana getirir. Başroldeki bu alkışlardan gayet memnundur.
Her gün aynı oyunu görmekten sıkılan seyircinin tiyatrodan ayağı kesilir. Oyuna gelenler(!) de eskisi gibi alkışlamaz olmuştur. Başrol oyuncusu, arkadaşına kızgındır.
Oyun yine başlar. Başroldeki her zamanki gibi oyunun hemen başında gazeteciyi öldürür ve ceset yere düşer. Fakat başrol oyuncusu bu kere senaryonun dışına çıkarak, adamlarına şu emri verir: “Cesedi burada bırakınız, görenlere ibret olsun…”
Bu hatırlı amatöre zaten kızgın olan mektepli tiyatrocular da oyunun sonuna kadar upuzun yerde yatmak mecburiyetinde kalan gazeteciye, “Bunun ne işi var burada, oh olsun” derler, gelip geçip birer tekme savururlar… Yerdekinin gıkı çıkamaz!
Malumunuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un yerine Dışişleri Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Burhanettin Duran’ı atamıştı.
Muhalefet, Altun’un tenzil-i rütbesini bir başarı olarak görürken, AKP’liler de yavaş yavaş kunduralarının ucunu yere vurmaya başlamışlardı.
AKP kulislerinde; “Altun’un agresif tavrı sebebiyle Cumhurbaşkanlığının hedef haline geldiği, siyasîleri hedef alan açıklamalarının atanmış bir memurun işi olmadığı” konuşuluyordu.
“Düşene bir de sen vur” kaidesince, Altun’u daha sert ve açıktan eleştiren başkaları olacak mı diye merak edilirken, siyasî zekâsı ve hırsı yüksek olan Altun gardını almaya başladı.
İddialar Ertuğrul Özkök’ün yazısından:
“Dün Altun’un avukatı Sezgin Tunç aradı ve söze şöyle başladı:
‘Sayın Altun’un isteği üzerine arıyorum. Kendisi şu an yurt dışında ve ‘özellikle’ bir konuda sizi bilgilendirmemi istedi.’
Konu, 19 Mart sabahı İstanbul’un seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile aynı saatlerde gözaltına alınan Serdar Haydanlı ile ilgiliydi.
Haydanlı önce gözaltına alınmış, sonra apar topar serbest bırakılmıştı.
Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel de bizzat İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un imzasıyla, ‘100’üncü yıl kutlamalarında Serdar Haydanlı’nın görevlendirildiğini’ gösteren resmî bir yazıyı kamuoyu ile paylaşmıştı.
Tunç, ilk defa o yazıyı resmen doğruladı ve aynen şunları söyledi:
‘Evet o yazı yazıldı. Ama sanki sadece Serdar Haydanlı’ya böyle bir yazı yazılmış gibi bir izlenim ...(doğdu.) Sayın Başkan 100’üncü yıl kutlamaları dolayısıyla çok sayıda şirket için aynı türde ‘Görevlendirme’ yazısı yazdı. İsterseniz bu yazıların örneklerini size gönderebilirim.’
Özkök yazısında şöyle söylüyor: Bizzat Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı eliyle, “Bu adamlara biz de ihale verdik” diyerek, İmamoğlu ve tüm CHP’li belediye başkanları lehine belge sunuyor. Devlet bugün itibarıyla İmamoğlu ve arkadaşları lehine “müdahil” oldu bile diyebiliriz.
Altun’un avukatı Sezgin Tunç, Özkök’ün yazısını manipülasyon olarak değerlendirdi ve iddiaları reddetti.
Perde ne zaman yırtılacak, bekleyip göreceğiz.
Bunlar olup biterken Altun, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanlığı Kurumundaki mesaisine başladı.
Biz de yazımızı meşhur bir film repliğiyle bitirelim: “Artık aslanlar gibi bir kütüphane müdürümüz var. Demek bir de kütüphanemiz olsa, işte bitti…”