"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dindar kesim ve demokrasi

İbrahim ERSOYLU
03 Mayıs 2019, Cuma
Dünyada halihazırda uygulanan iki tür yönetim şekli vardır:

Biri; hakikî mânada demokrasiyi esas alan ve hayata uygulayan demokratik yönetimler, diğeri; demokrasinin olmadığı ya da şeklen var olduğu tek kişi veya zümre hâkimiyetine dayanan müstebit yönetimler.

Demokratik yönetimlerin iş başında olduğu ülkeler, fen, sanat ve teknolojide ileri, insan hak ve hürriyetleri, medeniyet ve refahta dünya sıralamasının üst taraflarında yer alan devletlerdir.

İslâm devletlerinin içinde bulunduğu, demokrasinin olmadığı veya şeklen var gözüktüğü, istibdada dayalı yönetimlerin iş başında bulunduğu ülkeler ise, fen, sanat ve teknolojide geri, hak ve hürriyetlerin ihlâl edildiği, toplumsal gerilimlerin yaşandığı, medeniyette ve refahta dünya sıralamasının alt seviyesinde yer alan sıradan devletlerdir.

Hal böyle iken demokrasiye karşı çıkmak, bir mânada antidemokratik, müstebit idarelere taraf olmak demektir. Ne yazık ki, İslâm dünyasında olduğu gibi ülkemizde dindar kesimin çoğu, demokrasiye soğuk bakmaktadır. Şüphesiz bunun birçok sebebi vardır.

Önemli bir sebep; kendi içinde demokrasiyi uygulayan Batılı devletlerin, maddî menfaatlerini tercih ederek dünyadaki ve İslâm âlemindeki antidemokratik zalim rejimlere karşı çıkmamaları, onlara açık veya gizli şekilde destek vermeleridir.

Diğer bir mühim sebep; toplum çoğunluğunun demokrasi meselesinde yeterli bilgiye sahip olmaması, istibdat ile demokrasinin farkını pek kavrayamamalarıdır.

Haddizatında istibdat zincirlerinden kurtulmak için demokrasiyi talep etmek ve onda ısrar etmek, dindarlar dâhil toplum çoğunluğunun menfaatinedir.

Diğer bir husus ne yazık ki Türkiye, maddî manevî ilerlemesinin yolunu tıkayan Kemalist ideolojisinin cenderesi içinde kıvranmaya devam etmektedir. Kendi dinamikleriyle bu cendereden kurtulması çok zor görünmektedir. 1950’lerde olduğu gibi, ancak demokratik ülkelerin (AB gibi) desteği ile demokrasiye geçmesinden başka bir yol görünmemektedir.

1950 ve sonraki süreçte ülkemizde Adnan Menderes ve Süleyman Demirel liderliğinde kurulan Demokrat idareler, ülke için olduğu gibi, dindar kesim için de hayırlı sonuçlara vesile olmuştu. O dönemlerde devletimiz ekonomik yönden kalkınırken, adalet, insan hak ve hürriyetleri, siyasî baskı olmadan din hizmetlerinin rahat yapılması yönünden şimdikinden çok iyi bir durumdaydı.

Sözün Özü: Geçmişte ve günümüzde yaşanan tecrübeler gösteriyor ki; dindar kimlikli de olsa müstebit, baskıcı, otoriter yönetimden, ondan nemalananlar dışında kimseye pek hayır gelmez. Böylesi yönetimlerden kurtulmak için samimî bir şekilde demokrasi talebinde bulunmak, sonra bunun ülkede tesisini gaye edinen gerçek demokrat güçlere destek vermekten başka çare gözükmemektedir.

Ne yazık ki ülkemizde, dindar kesim içinde bu işin farkında bulunup demokrasi talebinde bulunan ve bu yolda demokrat güçlere destek veren Yeni Asya camiasından başka da görülmüyor.

Okunma Sayısı: 2124
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    3.5.2019 11:57:17

    Antidemokratik rejimlerin faydası yalnızca iş başındaki yöneticileredir. Onlar için varlık halka için yokluk. İşte hür, medeni ve demokrat dünya işte demokrasinin olmadığı üçüncü dünya ülkeleri. Dışarıya gitmek isteyenler hangilerini tercih ediyor? 23 Nisan'da bir öğrenci "Almanya'da okumak ve oranın vatandaşı olmak" olduğunu söylemişti. Onu oraya sevk eden sebep nedir? En başta hürriyet, adalet, demokrasi, hukuk, insan haklarına riayet, nitelikli bir eğitim....vesaire. Yani hayatı daha iyi şartlarda yaşamak. Bunun gibi belki binlerce insan var. Demokrasi hakimiyet-i millettir. "Dindar" olmak demokraside "meşrûiyet" kaynağı değildir. İktidar meşrûiyetini dindarlıktan değil "millet iradesinden" alır. Millet iradesinin merkezi de Meclistir. Meclisi işlevsiz bir ülkede demokrasi ve hukukun olduğu söylenemez. Şeklen var fiilen yoktur. Dindar kitleler artık içinde hürriyet, adalet, müsavat, meşveret, hukuk, insan haklarına riayet gibi esaslar içeren demokrasiye sahip çıkmalıdır.

  • Gündüz Alp-2

    3.5.2019 11:34:11

    Türkiye'de dindar kesimlerin demokrasiye karşı mesafeli duruşu, demokrasi kültürü ve bilincine yeterince sahip olmayışı inancından değil demokrasinin yanlış tanıtılmış olmasından kaynaklanıyor, diye düşünüyorum. "Demokrasi" ismine menfi anlamlar yükleyerek ona bir dönem "küfür rejimi" diyenler bile oldu. Oysa Bediüzzaman'ı dinlemiş-okumuş olsalardı önce meşrutiyet, sonra cumhuriyet, şimdiki demokrasinin gerçek anlam ve uygulamasını öğrenmiş olsalardı ona sahip çıkacak, destek vereceklerdi. Fakat özellikle politik İslam ideolojisi ve takipçileri, Orta Doğu'nun sokak hareketlerinden etkilenerek ya da ilham alarak, iktidarlarına engel zannettikleri ve menfaatlerine uygun görmedikleri demokrasiye "küfür" etiketi yapıştırarak dindar kitleleri manipüle ettiler.Hala aynı zihniyetin yansımalarını bilhassa seçim kampanyalarının eylem ve söylemlerinde yaşıyoruz. Demek fertlerin demokrasi bilinci ve kültürü, ona sahip çıkmada ve taraftar olmada birinci derecede rol oynuyor.

  • Gündüz Alp

    3.5.2019 11:21:33

    Sayın Ersoylu, Yeni Asya ve camiası kadar sair dindar kitleler de hürriyet ve demokrasiye sahip çıksalardı -beki- demokrasi ve hukuk bu kadar tahrip edilmemiş olacaktı. Fakat ne yazık ki, hala bu konuda ciddi ve yeterli bir adım attıkları da söylenemez. Oysa demokrasi ve hukuka (muhalif-muvafık) topyekun milletin ihtiyacı vardır. Ülke bazında bugün yaşadığımız sorunlar da bunların yokluğundan kaynaklanmıyor mu? Dünya genelindeki sorunlar da yine aynı şekilde. Demokrasi ve hukukun hakim olmadığı ülkeler hem dahili hem harici sorunlarla boğuşuyorlar. Ciddi ve samimi bir dindarın istibdat ve tahakküm rejimine destek vermesi inancına muhalif bir vaziyet almasıdır. Zira hürriyet, inancının gereği ve özelliğidir. Bediüzzaman bile ekmek-hürriyet tercihinde reyini hürriyetten yana kullanmıştır. Yine malumdur ki bazı ibadetleri yerine getirme şartlarından birisi de "hür" olmaktır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı