Risale-i Nur Külliyatı’nı kendi malı ve telifi gibi hissedip ona sahip çıkan, hayatta en mühim vazife olarak, onu neşir ve onunla iman ve Kur’ân hizmeti yapan kişilere “Nur Talebesi” denir.1
Bütün Nur Talebeleri diğer ehl-i iman ile din kardeşi oldukları gibi, Risale-i Nur’un hizmet metodunu ve ölçülerini benimseme ve uyguma yönünden birbirlerinin kardeşi mesabesindedirler. Ne var ki bazı Nur Talebeleri, başta menfî siyaset olmak üzere, değişik sebepler yüzünden inatla diğer Nur Talebesi kardeşlerine olumsuz tavır takınmaktadırlar.
Üstad Bediüzzaman, bir Lâhika mektubunda Nur Talebelerinin birbirlerine en fedakâr nesebî kardeşten daha ziyade kardeş olduklarını; kardeş ise kardeşinin kusurunu örtüp, unutarak af etmesi gerektiğini ifade eder.2
Üstad bir başka Lâhika mektupta, ”Bizler birbirimize lüzum olsa ruhumuzu feda etmeye, hizmet-i Kur’âniye ve imaniyemiz iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirlerine küsmeye değil, belki kemali mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır muhabbetini, samimiyetini ziyadeleştirmeye çalışır.”3 buyurmaktadır.
ÜSTAD MENFî SİYASET CEREYANLARINA HİÇ KAPILMADI
Günümüzde Nur Talebeleri arasındaki en vahim ihtilâf, menfî siyaset kaynaklıdır. Bilindiği gibi menfî siyaset; Üstadın şeytandan Allah’a sığındığı siyaset anlayışıdır. Bu anlayışa sahip olanlar, şeytan onların siyasî fikirlerine yardım etse ona rahmet okurlar, kendilerine muhalif olanlara melek de olsalar onlara lânet ederler. 4 Ne yazık ki günümüzdeki dindar kimlikli siyaset cereyanların fikir ve tavırları bu istikamettedir.
Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur’un bir çok yerinde Demokrat olmayan her türlü dindar kimlikli siyaset cereyanlarına taraftar olmadığını açıkça belirtmesine rağmen, 5 bir çok Nur Talebesi o cereyanların cazibesine kapıldığı görülmektedir. Şahsî garaz yanında maddî menfaat, makam–mevki elde etme gibi sebepler yüzünden bu tür siyasetin manyetik alanına girenlerin bir kısmı, adavet duygularını kâfirler, din düşmanı zındıklar yerine, (Yeni Asya mensupları gibi) Nur’un meslek ve meşrep ölçülerinde sebat eden kardeşlerine yönelt- mektedirler. Nurun mesleği nazikâne, nezihane ve kavl-i leyin olduğu halde 6 Nur Talebesine yakışmayacak bir üslûpla o kardeşlerine hücum etmektedirler. Manşet, makale, haber ve ilânlarla Üstadı ve Risale-i Nur’u medyada gündeme getiren, onlara yöneltilen asılsız iftira ve tenkitleri manşet ve yazılarla püskürten gazeteye sahip çıkacakları yerde, bindiği dalı kesen akıl almaz bir tavırla onu her vesile ile karalamaktadırlar. Bu tavrın zındıka hesabına geçtiği kesindir.
Bu yazıyı yazmaya bizi sevk eden husus, geçenlerde sosyal medyada dahil edildiğimiz bir grupta, gazete ile alâkalı bir paylaşımda bulunmam sonucunda maruz kaldığım yıkıcı tepkidir. Gençliklerinde Yeni Asya Camiası’nda büyüyen ve gazeteyi okuyan, şimdi ise muhalefete savrulan bir kısım üyeleri tarafından keskin hücumlara maruz kaldık.
BAZEN İNAT, BATILI İLTİZAM ETTİRİR
Üstad, inadın bazen müfrit fırka mutaassıplarına dalâlet ve batılı iltizam ettireceğini, hırslı bir intikam veya müntakim bir muhalefet ile “İslâm mağlûp olacak” diyeceklerini, sırf sözlerinin doğru çıkması için İslâm’ın mağlûp olmasını isteyeceklerini, bunun da ancak Ahirette tartılacak bir günah olacağını söyler. 7
Sözün Özü: Günümüzde hadiseler, Yeni Asya’nın takip ettiği çizginin doğruluğunu güneş gibi tasdik ettiği halde, onun bir kısım muhaliflerinin tavırları yukarıdaki ifadelere ne kadar benzemektedir. Cenâb-ı Hak cümlemizi böyle bir tavırdan muhafaza etsin ve istikametten ayırmasın. Amin.
Dipnotlar:
1- Mektubat, YAN, s. 400. 2- Şuâlar, 13. Şuâ, s. 376.
3- A.g.e, s. 14. Şuâ, s. 780. 4- Hutbe-i Şamiye, YAN, s. 125
5- Emirdağ L.2, s. 364; 492; 535. 6- Lem’alar, YAN, s. 294.
7- Sünûhat, YAN, s. 167-171