6 Şubat gecesi Kahramanmaraş’ta yaşanan deprem 1939 Erzincan depreminden sonra yaşadığımız en büyük depremdir. 10 ilimizi ve 13,5 milyon vatandaşımızı etkiledi. En büyük acılardan birini yaşadık.
Son kayıtlara göre 44 binin üzerinde canımızı kaybettik, 100 binin üzerinde insanımız da yaralı. En kaz altından kurtulan insanlarımız da yardımlarla konteynır ve çadırlarda veya akrabalarının yanında çok zor şartlarda yaşıyorlar. Şehirler yeniden kurulacak.
Depremde sevdiklerini kaybeden insanların ağızlarından çıkan sözler yürekleri dağlıyor. Ekranlardaki görüntüler ağlatıyor, dayanılacak gibi değil. Depremzede olan insanlar her şeylerini kaybettiler, hayatlarını yeniden kuracaklar, yaraların sarılması için herkesten, STK lardan, muhalefetten, özellikle iktidardan yardım bekliyor.
Umumi hatadan kaynaklanan umumi musibetlerin yaraları birlik beraberlik içinde herkesin topyekûn seferliği ile sarılabilir. Şayet ülkede bütün kesimler bu felâkette seferber olmazsa, devlet 10 ilde 13,5 milyon nüfusu kapsayan felâketin altından kalkarken zorlanır.
İktidarın en önemli görevi felâketler öncesinde Afat ve Kızılay gibi kuruluşların bütün teşkilatları her ilde hazır olmalıdır. Nasıl ki silahlı kuvvetler her zaman savaşa hazır oluyorsa aynı mantıkla bu kuruluşlarda felâketlere hazır olması gerekiyor bocalamamak için. Çünkü ülkemiz deprem kuşağında yer alan bir ülke.
Felâket anında deprem kuruluşları iyi bir organizasyonla gıda, barınma, sağlık hizmetlerini vererek enkaz altından insanların sağ kurtulmaları için erken müdahale ederse daha az can kaybı olur.
Ama iktidarın kendisinin de belirttiği gibi basın, muhalefet ve o yörede yaşayan vatandaşlar icra makamının bu felâkete geç müdahale ettiğini, iyi organize olamadığını, arama ve kurtarma çalışmalarında geç kalındığını dile getirerek bayağı sızlanmalar oldu. Askerin çalışmalara geç katılması da basın kuruluşlarında ve kamuoyunda çok tenkit edildi. Bu nedenlerden dolayı deprem öncesindeki hazırlıkların yeterli düzeyde olmadığı kanaati hasıl oldu insanımızda.
İktidarın üzerine düşen önemli görevlerden biri de bu günlerde herhangi bir ayrım yapmadan gönüllü kuruluşlar, muhalefet ve iktidarıyla birlik beraberlik içinde depremzedelerin yaralarını sarmalıdır. Bir köyde bir cenaze oldu mu o cenazeyi bütün köylü sahiplenir, gelip gidenler köylü tarafından ağırlanır. İktidarda aynen bunu gibi hareket etmelidir. Kendilerinin göremedikleri organizasyondaki aksama ve noksanları dile getiren muhalefet ve basının sesine kulak vererek hoşgörü ve anlayışla bunları ortadan kaldırmalıdır.
Ama iktidarda birlik ve beraberliği sağlayacak sağduyuyu göremediğimiz gibi, tam tersine iktidar olan Cumhur İttifakının sözcüleri depremin ilk günlerinden itibaren “ Cumhur İttifakı sahada” sözleriyle birlik beraberliğe zarar verdiler. “Muhalefetiyle iktidarıyla elbirliği için depremin yaralarını sarmaya çalışıyoruz” denilseydi daha şık olmaz mıydı?
Yine AKP sözcülerinin kendilerini eleştirenlere yönelik sarf ettikleri “Bunları not ediyoruz” sözleri de kamuoyunda çok tepki çekti. Bu cümleler giderilmesi istenen noksanlıkların ortaya konulmasına tahammül edilmediğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanının, MHP Genel Başkanıyla depremin hasar verdiği Osmaniye’yi ziyaretinde “Ama terbiyesiz, terbiyesizliğini bırakmaz. İşte çıkmış bir tanesi Kızılay nerede? Ne çadırını, ne yemeğini gördük diyor. Be ahlâksız, namussuz, adi” cümleleri hiç hoş değil, bu makama yakışmadı.
İktidarıyla muhalefetiyle herkes, hepimiz 10 ilde can, mal ve yıkıma sebep olan bu büyük depremin maddi ve manevi yönünü düşünerek dersler çıkarıp yanlışlarımızdan kurtulmamız gerekirdi.
Ama nerede? “Köy aynı, insanlar aynı, eski hamam eski tas.”