İnsan kâinatın nazenin bir meyvesidir. Allah çeşitli nimetlerini hissettirmek için insana maddî-manevî duygular ve organlar takmıştır.
Bunların bilincinde olması ona insanlık vasfını kazandırmaktadır. Bu cihazatı ona vereni tanıyıp, inanıp itaat etmesi de insaniyet-i kübra makamına ulaştırmaktadır. Çünkü insan imanın nuruyla kendisinde yansıyan İlâhî san’at ve nakışlar ile bir kıymet almaktadır. İnanmazsa o nurun bağlantısı kesilmekte, sanat ve nakışlar görünmez hale gelmektedir. Sanat ve nakışlar dikkate alınmadığında ise sadece ucuz maddî bir kıymeti kalmaktadır. Cismi de geçici, basit, belki de canavar bir hayvan mahiyetine bürünmektedir.
İnsanın akıl, fikir, şuur, vicdan gibi manevî algılarla zamanın, mekânın şuurunda olması ve medenî bir yaratılış özelliğine sahip bulunması onu hayvaniyetten ayıran en önemli özelliklerdir. Geçmişini hatırlamakta ve geleceğinden endişe etmektedir. Kâinatla bütünleşik olduğunun farkındadır. Fıtraten medenî olduğundan hemcinslerine muhtaç olup onlarla birlikte yaşaması gerektiğinin şuurundadır. Peygamberler İlâhî vazifelendirme ile, madde itibariyle hayvaniyetten sayılan insanın bu özelliklerinin işletilmesiyle insaniyete terakki ayarlarını yapmaktadırlar. Bunu yaparken de kendilerine tevdi edilen kitaplar ve sahifeler ile sistemleştirilmiş olan -tabiri caizse- insaniyet vasfına uygun olan inanma, ebediyet ve insanca yaşama butonlarını kullanmaktadırlar.
İlk olarak kâinatla bütünleşik insanın tevhid inancının sağlanması gerekmektedir. Bu fikrin edinilmesi için gereken amel, kâinatı okumaktır. Peygamberler ilk etapta zamanın şartlarına göre bunu ders vermişlerdir. Ve mekân olarak kâinatın tevhide bakan yüzünü anlatmışlardır.
İkincisi ebediyet arzusudur: “Ben nereden geliyorum ve nereye sevk olunuyorum?” diye merak eden insanın ebedî yaşama arzusunun karşısındaki ölüm gerçeğinin hakikî yüzü nedir? Bu arzusu nasıl tatmin edilecektir? İşte kısacık zaman boyutu içerisindeki bu sıkışıklığın giderilmesi ile tatmini, peygamberlerin tevhidden sonra üstüne basa basa işlettikleri sonsuzluk ayarı ahiret iledir.
Üçüncü ayar butonu ise insanın yaratılış icabı medenî olup insanca yaşama meylidir. Bu da insaniyet vasfına uygun adalet ve muamelat ve bilimde öncülüğün sağlanmasıyla mümkündür. Bu ayar da peygamberler vasıtasıyla yapılmıştır.
Bu insaniyet ayarları tek yetkili olan peygamberlik müessesesi haricindeki kişi ya da oluşumlar tarafından kullanılırsa bırakınız hayvaniyeti, daha aşağı derekelere yuvarlanmak işten bile değildir.
Evet: “Nev-i beşerin en nuranî ve en mükemmeli olan umum peygamberler aleyhimüsselâm bi'l-icma beraber ”lâ ilâhe illâ hû” deyip zikrediyorlar ve parlak ve musaddak olan hadsiz mu'cizatlarının kuvvetiyle, tevhidi iddia ediyorlar ve beşeri, hayvaniyet mertebesinden melekiyet derecesine çıkarmak için onları iman-ı billaha davet ile ders veriyorlar.” (Yedinci Şua; Ayetü’l Kübra; Yedinci Mertebe)