İnsanları, ideolojileri ve siyasî hareketleri sınıflandırırken veya kategorize ederken hissiyattan uzak durmak gerekiyor.
Halk arasında etiketleme olarak da bilinen kimliklendirme meselesi ilmî temeller ve ispatlara dayandırılmazsa, seslendirenlere zarar verir. Cehalet, tarafgirlik ve menfi duyguların toplumumuzu sosyal cihetiyle parçaladığı zamanımızda, mevzunun şartlarımızı aştığını belirtelim.
AKP’nin Kemalistliğinin maslahatçılık formatında olduğunu bilmemiz gerekiyor. Avrupa’da; Marksist ve Materyalist felsefeyi düşüncelerinde bütünlükle benimseyerek kullanmış feylesofları tanıyorsunuz. Sigmund Freud, Karl Popper, Frankfurt Okulunun temsilcileri, Gustav Jung ve Darwin gibi meşhurların eserlerinde ve zahirî hayatlarında Marks’ın felsefesinin unsurlarını tedai edecek bir şey bulamazsınız. Kendileri gibi şakirtleri, Marks’tan uzak dururlar. Popper’ın açık-toplumcu cemaatine, üstadlarının Marksistliğine dair ihsasta bulunmanız, hakaret kabul edilir.
Hakikati araştıran ilim, bu tür iğfallere müsaade etmiyor. Viyana sokaklarında Komünist bir genç olarak yaşamış Popper’ı saklayacak tarih bulamayız. Bu telâkkimiz, Marksizm’le akrabalığını gizleyen diğer felsefî görüşlerin mensupları için de geçerlidir. Semavî dinlere karşı, geleneksel Hıristiyanlık değerleriyle çatışmalı, hürriyet perdesinde fıtrî ahlâkın kurallarını reddetmiş ve yaratıcıya inanmak ile inanmamayı bir gören bu Marksizm mezhebinin salikleri açıkça Karl Marks ve felsefesinden bahsetmezseler de, esasta Marksist/materyalisttirler…
Türkiye’mizdeki Kemalistlere gelince… Muhafazakâr veya dindar Kemalist olur mu?
Milliyetçi veya demokrat Kemalist olur mu?
Önce; farklı düşüncelerin Kemalizm’den anladıklarının açığa kavuşturulması gerekiyor. Özünde; semavî dinlerle istihza, Müslümanlığı kabul etmeyen, İslâm ahlâk ve geleneğini benimsemeyen, İslâm şeairlerini yasaklama taraftarı, İslâmın ortak dili Arap alfabesinden nefret eden, Peygamberi yalnızca akıllı bir insan kabul eden Kemalizm’i, kendi istibdatlarında her görüş farklı yorumladıklarından; dindar, milliyetçi, vatanperver, ahlâkçı, mukaddesatçı, sosyaldevletçi, ittihad-ı islâmcı ve hatta şeriatçı birisi, Kemalist kimliğiyle görünebilir. Anayasanın girişinden itibaren resmî kanallarla halkımızın ücra damarlarına kadar nüfuz etmiş Kemalizm’e, açıkça itirazın kolay olmadığını biliyoruz. Çalışmalarını popülizm kulvarında yapacak hareketlerin Kemalist görünmeleri, oradaki üslupları kullanmaları ve devletin resmi ideolojisiyle görünmeleri efkârıammede kabul görmüştür.
Kaldı ki AKP, Atatürkçülüğü ihya eden 12 Eylül’ün meyvesidir. İcranın bekçisi olarak “ilke ve inkılapları” yaşatmakla vazifeli… Kemalizm’i; demokrasilerden, dinin hayata yansımalarından, tarihten, gelenekten, san’at yolu ile oluşacak irticadan, fıtrat ve ahlâktan gelecek gericilik yaklaşımlarından korumakla vazifeli. Marksizm’le ikizce yaşayan bu ideolojiye sadık kalmak zorundadırlar. M. Kemal’i yaşatma cihetiyle üstlendikleri misyon bunu gerektiriyor. Kalplerde olanı Allah bilir.
Küreselcilerin Türkiye ve Asya temsilcileri olarak ihtilâlciler; ılımlı, hürriyetçi, çokkültürlü ve liberal ekonomici bilindikleri gibi, maslahat gereği bazen antikemalist görüneceklerdir. Partinin saflarında Mısıroğlu ile A. Yayla birlikte hizmet etmişlerdir. Bazen CHP’yle polemiklerinde, kendilerinin daha fazla Atatürkçü olduklarını söylerler. Hakikatte ise AKP, 12 Eylül’ün çerçevesince küresel dinsizlik cereyanlarının hazırladıkları projenin vazifelisidir. Globalizmin esasları, Kemalizm ilkelerinden önce gelir. Birilerinin AKP için, Kemalist siyaset tarzı takip ediyor demesi, bulmacanın şaşırtmacasıdır. Neoliberallerle ittifakını gizlemeye matuf bir beyandır. Neocon-Neoliberal İttifakının Marks’a bağlanan ideolojilerini dinî, ananevî ve bazen millî kalıplarda halka nasıl sunulduğunu merak edenler, 12 Eylül öncesi Türkiye’siyle Yeni Türkiye’yi karşılaştırabilirler. Marksizm/Kemalizm uygulamalarından dolayı cesaret ve çalışkanlık nişaneleri almış AKP’nin Kemalistliğinden önce; sivil ve küresel Marksizm’i konuşulmalıdır. Kemalizm zamana bağlı, mahallî bir ideolojidir. İslâm âlemini alakadar etse de; insaniyeti, yaratılışı, çevreyi, semavî din ve ahlâkları tahrip projesi “Küresel sosyal Marksizm’de,” Kemalizm’den önce Neoliberalizmin esasları gelir.
Özetle, dini siyasete âlet edenlerin Kemalizm veya Marksizm’le bir dertleri olmamıştır.