"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hani tahsil cehaleti alırdı?

Faruk ÇAKIR
17 Aralık 2025, Çarşamba
Millete ve kamuoyuna doğru bilgileri doğru şekilde ulaştırmakla vazifeli olan medya, bazen öyle yanlışlara imza atıyor ki; bu yanlışların neresini düzeltmek gerektiği hususunda insan şaşıp kalıyor.

Medya vasıtalarıyla yanlış bilgi verilen konuların başında Üstad Bediüzzaman Said Nursî hakkındaki yayınlar gelir. Kimi bilerek, kimileri de bilmeden yanlışları tekrarlayıp dururlar. Bu yanlışların birine de birkaç gün önce bir TV kanalının ‘ana haber bülteni’nde imza atıldı. Konu doğrudan Üstad Bediüzzaman’la ilgili olmamakla beraber, ‘haber sunucusu’nun okuması için arka planda gösterilen ‘bilgi notu’nun bir bölümünde “(Said Nursî) 1925’de idam edildi” diye yazılmıştı. Her ne kadar sunucu bu notu sözlü olarak tekrar etmemiş olsa da bu kadar yanlış bir bilginin ‘canlı yayın’da ilân edilmesi ve bunu üzerinden yorumlar yapılması ‘habercilik’le izah edilebilir mi? Herkesin bildiği üzere Üstad Bediüzzaman Hazretleri 23 Mart 1960 tarihinde Urfa’da ikamet ettiği oteldeki odasında eceliyle vefat etmiştir. (Bu vesile ile Bediüzzaman Hazretlerini bir defa daha rahmetle yâd ediyoruz.) 

Diyelim ki ‘canlı yayın’ için arka planda bu ‘yanlış bilgi’ hazırlandı. Peki, yaklaşık 2 saat süren haber bülteni içinde birinci saatin sonunda (1:07:30’da) ekrana gelen bu yanlış bilgi, haber bülteninin devam eden süresince ya da sonunda niçin düzeltilmedi? (Özlem Gürses ile Sözcü Ana Haber 14 Aralık 2025) 

1960 yılında eceliyle vefat etmiş bir âlim için hem de canlı yayında, hem de TV’de “1925’de idam edildi” demek, sonra da bunu düzeltmemek nasıl izah edilebilir? Bu yayını dinleyenlerin çoğunluğu bu bilginin ‘kesin yanlış’ olduğunu biliyordu ve pek çok kişi de ilgili kanala ulaşıp bilginin yanlışlığını hatırlatmıştır. Buna rağmen anında bir düzeltmeye gidilmemesi yanlış üstüne yanlış yapmak anlamına gelir.

Türkiye’deki medya bu noktada oldum olası sınıfta kalan bir yapıya sahiptir. Çoğu defa Şeyh Said ile Bediüzzaman Said Nursî, isim benzerliği sebebiyle birbirine karıştırılır. Tabiî ki burada böyle bir karıştırmadan bahsetmem mümkün değil. Çünkü aynı ekranda hem Şeyh Said var, hem de Said Nursî. Dolayısı ile bu noktada eğer bir kasıt yoksa isim karışıklığından ziyade ‘katmerli cehalet’den söz edilebilir. 

Bu vesile ile bir defa daha hatırlatmak isteriz ki Üstad Bediüzzaman’ın “Şeyh Said isyanı”na iştiraki ya da destek olduğunu kimse iddia edemez. Bediüzzaman, bu yöndeki tekliflere ve çağrılara; yazdığı mektupla itiraz etmiş, olumsuz cevap vermiş ve isyan etmek isteyenleri de vaz geçirmek istemiştir. 

Elbette bu mesele ilk defa bugün tartışılmıyor. Senelerden beri tartışılan bu konu ile ilgili tarihi bilgi ve belgeler ortadadır. Bu bakımdan suları bulandırmak isteyenlerin boşa nefes tüketmesine gerek yoktur. 

Hem Bediüzzaman Said Nursî’nin hem hayatı, hem de yazdığı eserler ve mesajları meydandadır. Dolayısı ile hem yanlı bilgilerin, hem de iftiraların millet nezdinde kabul görmesi mümkün değil. 

Medyaya ve habercilere düşen doğru bilgileri doğru şekilde millete ulaştırmak olmalı. Aksi yöndeki her gayret neticesiz kalmaya mahkumdur. Tavsiyemiz, ‘ezber’leri bir yana bırakın ve belgelerle, gerçeklerle yüzleşin...

Okunma Sayısı: 193
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı