"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ömrü kısa olsa da, hizmeti bâki olan Gazeteci: Mustafa N. Polat

İslam YAŞAR
24 Ağustos 2025, Pazar 00:20
“Zamanı değil, ânı değerlendirmeye çalışıyorum” diyen Mustafa Nezihî Polat, 29 yıllık ömrüne kıyamete kadar devam edecek bir hizmet sığdırdı. Ömrü fânîydi, ama hayatı bâkî kaldı.

Mustafa Nezihi Polat’ı rahmetle yâd ediyoruz

“Hayatın az ise hayat-ı bâkiyeyi düşün. Ömrün kısa ise ebedî bir ömrün var; merak etme.”

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, İman ve Küfür Muvazeneleri eserinde Kur’ân namına insana böyle seslenir. Bütün insanlar bu hitabın muhatabıdır. Ama beşerin ekseriyeti bâkî hayattan ziyade fânî ömrü esas aldığı için zahiren kazanmış gibi görünse de hakikatte kaybeder. Üstelik bu kaybın telafisi mümkün değildir. Bu gidişatın istisnası da vardır elbette. Hilkatin hikmetlerini bilen hakikati müdrik mü’minler, ömürlerinin kısalığını, uzunluğunu merak etmezler. Hayatın bâkî olduğunu bilirler, ebedî saadetin fânî ömür içinde kazanılacağına, bunun da ancak salih amelle mümkün olacağına inanırlar. Bir yandan imanlarını tahkim, ibadetlerini tekmil etmeye çalışırken, diğer yandan insanlığa faydalı eserler vermeye gayret ederler ve kısa ömürde, ebedî saadeti kazanırlar. Tıpkı Mustafa Polat gibi. 

***

İspir’de bir gazeteci doğdu

Mustafa Nezihî Polat 1941 senesinde Erzurum’un İspir kazasında dünyaya geldi. Aile büyükleri tarafından itina ile yetiştirildi. Anadolu’da yaşayan ekser gençler gibi o da tahsil hayatının yanı sıra babasının işlerine yardım ederek büyüdü. Babası Ahmed Polat’ın Erzurum Hür Söz gazetesini çıkarması sebebiyle Mustafa hakkında ‘Gazeteci olarak doğdu’ demek pek mübalağa sayılmaz. Çocukluk yıllarında zamanının çoğunu babasının yanında geçirdiği için hayatı idrak ettiğinde, dimağına işleyen müessir ses matbaa makinelerinin sesi, hissettiği koku, mürekkep kâğıt karışımından hâsıl olan ve ruha işleyen hoş rayiha idi.

Gazeteciliğin her dalında usta

Bu hava âdeta dem ve damarlarına işlediğinden, gazetede matbaa işçiliği ile birlikte her gün haber yazdığı, makale kaleme aldığı, mahallinde meşhur kişilerle röportaj yaptığı, bazı hususlarda serî yazılar hazırladığı için gazeteciliğin bütün dallarında kendisini yetiştirdi. Buna bitmek, tükenmek bilmeyen çalışma azmi de eklenince gazetenin Genel Yayın Müdürü oldu.

Mustafa’nın bundan daha mühim ikinci bir nasibi daha vardı. O da ailesinin Risale-i Nur camiası içinde temayüz etmesi, babasının diğer hizmet sahalarının yanı sıra Risale-i Nurların neşri için de gayret göstermesi, gazetede her vesile ile Risale-i Nurlardan iktibaslar yapması, Bediüzzaman, Risale-i Nur ve Nurculukla ilgili haberlere geniş yer vermesi idi. 

Bâbıâli’ye yolculuk

Mustafa Polat’ın böyle dinî, millî, imanî, İslâmî, nuranî ve içtimaî bir çevrede büyümesi, meslekî maharetleri ile birlikte bu müktesebatını yaptığı bütün işlerde, hususan gazetecilikte, yazarlıkta da kullanması; adının kısa zamanda mahallinin hudutlarını aşmasına ve kültürün, sanatın, edebiyatın başkenti addedilen İstanbul’a ulaşmasına vesile oldu. 1965 senesinde kabuğunu çatlatan çekirdek, İstanbul’a geldi ve Bâbıâli’de Sabah gazetesine girdi. Orada da gazeteciliğin hemen her dalında faaliyet göstermekle birlikte, yazılarında meselelere imanî nazarla bakması, Risale-i Nurlardan çözüm teklifleri getirmesi, selis üslûbu sayesinde yazıları ile dikkat çekip takdir topladı. 

Sabah gazetesinden ayrıldı

Başarının, takdirin, tebriğin olduğu yerde kıskançlığın, hasedin de olması, zamanın zaafı idi. Zaaf izale edilmediği takdirde zaman, zemin tanımaz, her fırsatta zuhur ederdi. Bu zaaf oraya da sirayet etmiş olmalı ki bazı idarecilerin Mustafa Polat’tan ilk şikâyeti, üslubunun sertliği oldu. Ardından Bediüzzaman’dan çok bahsetmesi, yazılarında Risale-i Nurlara atıfta bulunup nakiller yapması tenkit edilince oradan ayrıldı.

İttihad kadrosunda yer aldı

Erzurum’da iken sık sık haberleştiği, geldikten sonra da her vesile ile görüştüğü Zübeyir Gündüzalp, Mehmed Kutlular, Av. Bekir Berk gibi Nurun kurmayları ile istişare etti. onların teklifi üzerine İttihad gazetesinin kurucu kadrosu içinde yer aldı. Kendisine gazetenin Umumî Neşriyat Müdürlüğü vazifesi verilince hayatî hedef ittihaz ettiği asıl işine başladı.

“Ömür sermayesi pak azdır, lüzumlu işler pek çoktur.” 

Bediüzzaman Hazretlerinin bu sözünün hakikatini anlamış gibiydi Mustafa Polat. Eskiden de çok çalışırdı ama İttihad’a başlayınca onun için hayat, çalışmaktan ibaret bir hâl aldı. Her gün evinin zarurî ihtiyaçlarını ihmal etmeden zamanının çoğunu gazetedeki çalışma masasının başında geçirdi. İşe herkesten önce geldi, sonra gitti. O hedef hayal değil, hakikatti. Gösterilen gayret zayi olmadı. 

Saldırılara kalemi ile cevap verdi

Türk basınında ilk defa uygulanan bir tarz ve teknikle çıkan her sayı ülkenin, İslâm âleminin ve insanlığın meselelerine, gösterdiği imanî, Kur’ânî çareler için müessir oldu. Bilhassa o zaman da İslâm âleminin kanayan yarası olan Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Filistin meselesini ve İsrail işgalini her vesile ile manşet yaparak davayı canlı tuttu. Ülkedeki bazı çevreler de Müslümanlara saldırmakta İsrail’den pek geri kalmıyorlardı. Mustafa Polat, İslâm dinine, Nur cemaatine ve dinî hizmet kuruluşlarına yapılan alenî ve imaî saldırılara, ehil insanlardan yazılar alarak veya sahanın ihtisas sahibi ilim ve fikir adamları ile röportajlar yaparak cevap verdi. Meselâ Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in, Bediüzzaman ve Nur camiası hakkında söylediği hezeyanvarî sözlere, Anayasa Profesörü ve Adalet Partisi Senatörü Ali Fuat Başgil’den aldığı yazı ile cevap verdi:

“Nurculuk sırf kuvvetli bir İslâmî iman ve ahlâk telkininden ibarettir. Nurcuların hepsi namuslu ve faziletli insanlardır. Nurculuk ne bir tarikattır ne bir mezheptir, ne de politik bir cereyan. Nurculuk saf Müslümanlığın ta kendisidir.” Bu arada gazeteye maddî gelir sağlamak maksadı ile kurulan Mihrab Yayınları’nın sahipliği vazifesini de üzerine alan Mustafa Polat, kendisinin hazırladığı Nur Çağı tefrikasını kitap hâline getirdi. Av. Bekir Berk’le birlikte İslâmî Hareket ve Türkeş kitabını hazırlayarak dinin siyasete âlet edilmesine mânî olmaya çalıştı. Başka pek çok kitabın neşredilmesine vesile oldu. 

İttihad, Yeni Asya oluyor

O yıllar; ülkede, İslâm âleminde ve dünyada çok çeşitli hadiseler vuku bulduğu, Nur Hareketinin de inşirah yılları olduğu için haftada bir çıkan ittihad, günlük hadiseleri değerlendirmeye yetmeyince İttihad’ı kuran irade, gazeteyi günlük çıkarmaya karar verdi. 21 Şubat 1970 tarihinde günlük Yeni Asya gazetesi neşir hayatına başladı.

Adalet ve fazilet mektebi: Asya

“Asya hak, adalet ve fazilet mektebidir. İnsanlığın terbiyegâhı olmuştur. İnsanlığın kıblesi de Asya üzerindedir. Asya insanı, Avrupa’nın esareti altına girmişse, bu İslâm’ın emrettiği şûrâyı, meşvereti, istişareyi terk etmesinden olmuştur.” 

İttihad’da olduğu gibi Yeni Asya’nın da Umumî Neşriyat Müdürü ve başyazarı olan Mustafa Polat ‘Hüküm’ adlı köşesinde yazdığı ilk başmakalede, meseleyi Asya kıtasının tarihî mukaddes değerleri ve içtimaî zaafları ile mezcettiği bu gibi sözlerle anlattı gazetenin adının Yeni Asya konmasının sebebini. Yeni Asya ile hedefini biraz daha büyüttü. Cağaloğlu’nun ortasında, bütün neşriyat dallarında faaliyet gösteren Yeni Asya Holding kuracaktı. Yeni Asya’yı haysiyetli, şahsiyetli, müsbet düşünceli yazarların yazmak için yarışacakları örnek bir gazete haline getirecekti. Cemiyette takdir edilen yazarlar, akademisyenler her gün “Görüşler ve Düşünceler” köşesinde memleket meseleleri hakkındaki fikirlerini serdedeceklerdi.

Sabah akşam görev başında

O hedefe doğru giderken Yeni Asya’nın cemaatte ve cemiyette rağbet görmesi onu memnun ve mesrur etmeye yetti. Gazetenin günlük olması, onun çalışma temposunu o nisbette arttırdı. Her günü, her ânı, harıl harıl çalışarak geçecek bir ömür koşusuna çıkmış gibiydi. Fazla çalışıp, farklı işler yapmayı fıtrî bir hayat tarzı hâline getirmişti. 

Çok yorulduğu veya dikkati dağıldığı zaman, soğuk kış günü de olsa ayağının altına bir leğende soğuk su koyup daktilonun başına geçer ve müsvedde kâğıt kullanmadan yazısını yazar getirirdi. Yazısında bir yerin düzeltilmesi istendiğinde itiraz etmez, hatayı mazur göstermeye çalışmaz, çoğu zaman yeniden yazardı. Mesai arkadaşları Mustafa Polat’ı akşam masasının başında bırakırlar, sabahleyin erkenden geldiklerinde de orada bulurlardı.

“Zamanı değil, ânı değerlendirmeye çalışıyorum.”

Böyle diyordu neden çok çalıştığını soranlara. Dakikaya saati, güne haftayı, haftaya ayı, aya yılı, yıla yılları sığdırmaya gayret ederdi. Günlük makalesini yazarken sayfa düzenini tasarlar, sayfaları tanzim ederken, yazı alacağı ihtisas sahibi yazarları, röportaj yapacağı kişileri, araştıracağı mevzuları düşünür, aynı zamanda Yazı İşlerinde işleyişi tanzim eder, çalışmalarını gözden geçirirdi. 

“Yarınki Yeni Asya”

Gazetelerin bir gün öncesinden hazırlanıp basıldığı Sirkeci’de, Otogar’da, şehrin merkezî meydanlarında ‘Yarınki Sabah, yarınki Akşam, yarınki Hürriyet, yarınki Milliyet’ gibi sayhalarla satıldığı için o da ‘Yarınki Yeni Asya’ dedirtmeye çalışırdı. Bunun söylenmemesini Türk basını için eksiklik sayar ve gazeteyi, Anadolu’ya da göndermek için behemehâl akşam baskısına yetiştirirdi. 

Yeni Asya’nın altı ayını doldurduğu günlerdi. Mustafa Polat, resmî ilân almak için Basın İlân Kurumu’na müracaat etmenin heyecanı içindeydi. Ertesi gün çıkacak gazetenin Görüşler ve Düşünceler köşesine koymak maksadıyla Ataköy’de oturan Prof. Ahmed Arda’dan yazıyı alıp döndüğünde, karşısına günlük programında olmasa da kaderinde olan başka bir hakikat çıktı:

 “Mevt adem, idam, fena, hiçlik, failsiz bir inkıraz değil, belki bir Fail-i Hakîm tarafından hizmetten terhis ve tahvil-i mekân ve tebdil-i beden ve vazifeden paydos ve haps-i bedenden âzâd etmek ve muntazam bir eser-i hikmettir.” 

Vazifeden paydos vakti

Ona da 24 Ağustos 1970 tarihinde bu kaderî hakikati yaşamak kaldı. Arabasıyla Zeytinburnu kavşağına girdiği anda yola aniden çıkan bir araba ile çarpıştı. Görenlerde, kazadan ziyade sû-i kast olduğu kanaati uyandıran bir trafik kazası neticesinde ‘vazifeden paydos ve haps-i bedenden âzâd’ ederek 29 yıllık ömrünü tamamlayıp ebedî hayatın berzah safhasına geçti.

***

Kalemi susmadı! Yeni Asya ile devam ediyor

“Sönmez, bu bizim hilâlimizdir.

Konuşmamız ve susmamız, melâlimizdir.

Şayet kapanırsa yollar ey dost,

Hak yolunu açacak celâlimizdir.” 

Mustafa Nezihi Polat, böyle demişti Yeni Asya yayın hayatına başladığı zaman. Hayatî hedef ittihaz edip ömür meyvesi saydığı Yeni Asya yaşına yetmeden onun ömrü bitti. ‘Ey dost’ diye hitap ettiği dava arkadaşları, onu Bediüzzaman’ın “Eyüp Sultan Kabristanı’nın dereye bakan yüksek bir yerinde oturmuştum. İstanbul etrafındaki âfâka baktım. Birden bakıyorum, benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir hâlet-i hayaliye bana geldi.” 1 diyerek ölümü tahayyül ettiği yere defnettiler.

Ardından onun gidişini, o hilâli söndürme vesilesi yapmak isteyenler yolları kapatmaya çalıştıkça celâlleri ile ‘Hak yolunu’ açtılar. Yeni Asya’yı bütün neşriyat dallarında faaliyet gösteren bir ‘Medya Grup’ hâline getirerek onun hedefini gerçekleştirdiler. İstikrarla ve isabetle yayınlarına devam ederek Mustafa Polat’la birlikte bütün müessislerin ve mensupların ömürlerine ömür katıp hayatlarını ebedîleştiriyor. Zîra ömür fânî de olsa, hayat bâkî.

Dipnot: 

Lem’alar, s. 364.

Okunma Sayısı: 311
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı