20 Mart 2014, Perşembe
“Zaten mesleğimizde zaman, mekân sohbetimize mani olamaz.
Şarkta, garpta, hatta ahirette, berzahta olsa da beraberiz.”
(Bediüzzaman Said Nursî)
Geçenlerde Risale-i Nur ülkesinde Hizmet Rehberi şehrini ziyaret ettim, çok düzenli ve heyecan verici bir şehir.
Ülkenin bütün şehirlerinden toplanmış cevherlerle imar edilmiş bir yer. Kıymetli mücevherlerle inşa edilen bu şehir caddesiyle, sokağıyla, binalarıyla, yön levhalarıyla aynı zamanda kanunnâme gibi. Mimar Zübeyir Gündüzalp çok mükemmel bir eser tanzim etmiş.
Aslında Hizmet Rehberi şehri Risale-i Nur ülkesinde yaşayanların kendi aralarında ve harice karşı tavır ve hallerini tanzim eden çok önemli esasları münderiç.
Hadisatın tehacumatıyla hâsıl olan yorgunluk ve nâhoş hallerin sebep olduğu yeisle sokaklarda gezerken Üstadı gördüm.
Omuzlarımın düşüklüğü, gözlerimde sönen fer, ayaklarımdaki dermansızlık dikkatini çekmiş olacak ki kollarımdan tuttu ve şiddetle sarstı.
Her zaman ki gibi diri ve dik duruşuyla gözlerinde parlayan heyecan ve şevk sanki kamçı gibi üzerimde patladı.
O heyecanla sanki şimşek gibi üzerime gelen o ateşin bakışlar ve mütebessim, ümit verici simayı görünce tarifi mümkün olmayan bir hal hâsıl oldu.
Keskin nazarı ve ferasetiyle derdimi anlamış olacak ki ilk sözü:
“Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’î buldukları bir hakikate dayanmaya pekçok muhtaç bulunan avâm-ı ehl-i imân için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz diye kuvve-i mâneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.”
- Üstadım, bir türlü kuvvetli tesanüdü muhafaza edemiyoruz. Aynı yöne bakmak gerekiyor, ama maalesef bazen ayrı yönlere bakıldığı için sıkıntı oluyor.
“Aziz, sıddık kardeşlerim,
Birden ruhuma gelmiş bir endişeyi beyan ediyorum:
Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılıçlarına mukabele edemedikleri için, şakirtleri içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrepler veya hissiyatları muhalefetinden zayıf damarları bulup, şakirtleri içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım. Sakın, çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin.
İnsan hatadan hâli olamaz; fakat tevbe kapısı açıktır. Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: ‘Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir’ deyip nefsinizi susturunuz. Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz. Müsamahayla birbirine bakmak şimdi elzemdir. “
- Üstadım şefkat, tesanüd, uhuvvet düsturlarının rağmına bazen insafsız gıybetlere, tenkitlere maruz kalıyor; belki bizde aynıyla mukabele ediyoruz, bu hal de iyice çıkmaza sokuyor bizi.
“Sakın sakın münâkaşa etmeyiniz; câsus kulaklar istifâde ederler. Haklı olsa, haksız olsa, bu hâlimizde münâkaşa eden haksızdır; bir dirhem hakkı varsa, münâkaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.”
- Üstadım şahs-ı manevî şuurunu tam idrak edemedik, ehl-i dalâlete karşı mukabelede zorlanıyoruz...
“Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki, o düsturu cidden nazara almalısınız: Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider. ‘İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider. (Enfal Sûresi: 46.)’ işâret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar. (...)
Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinanın çarkları birbirine muavenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakikatin, Kur’ân ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder.
Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkkî ediyorum. Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Adeta, herbiriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz.”
- Üstadım fecr-i sadık için, sulh-u umumî için gayret ediyoruz, lâkin üzerimize düşünleri yeteri kadar icra edemiyoruz galiba, muvaffakiyet Allah’tan elbette, lâkin muallak olan şartları bilemiyoruz.
“Evet, velâyetin kerâmeti olduğu gibi, niyet-i hâlisanın dahi kerâmeti vardır. Samimiyetin dahi kerâmeti vardır. Bâhusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samîmi tesânüdün çok kerâmetleri olabilir. Hattâ şöyle bir cemâatin şahs-ı mânevîsi bir veliy-yi kâmil hükmüne geçebilir; inâyâta mazhar olur.”
- Peki Üstadım; inşaallah Risale-i Nur’a ve sana lâyık bir talebe olup Sünnet-i Seniyyenin ihyası ve Lâilahe illallah dâvâsında inayete mazhar oluruz. Başka bir emriniz var mı Üstadım?
“Aziz, sıddık, sarsılmaz kardeşlerim,
Sizi ruh u canımla tebrik ederim ki, çabuk yaramızı tedavi ettiniz. Ben de bu gece şifadan tam ferahlandım. Zaten Medresetü’z-Zehrâ tevessü edip, hakikî ihlâs ve tam fedakârâne terk-i enâniyeti ve tevazu-u tâmmı daire-i Nurda aşılıyor, neşreder. Elbette gayet cüz’î ve muvakkat hassasiyet ve titizlik ve nazlanmak, o kuvvetli dersini ve uhuvvet alâkasını bozamaz ve İhlâs Lem’ası bu noktada mükemmel nâsihtir. Şimdi en ziyade bizi ve Nurları vurmak ve sarsmak için en fena plân, Nur Talebelerini birbirinden soğutmak ve usandırmak ve meşreb ve fikir cihetinde birbirinden ayırmaktır.”
- İnşaallah bu desiselere kapılmadan bu hizmet-i imaniye sancağını taşımaya gayret edeceğiz Üstadım.
“Aziz kardeşlerim,
Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.
***
Kendisini ziyarete gelenlere “Beni on defa ziyaret etmektense Nurları bir defa okumak daha faydalıdır” diye nasihat eden Üstadımız Emirdağ Lâhikası’nda ise şöyle buyuruyor:
“Benimle görüşmek isteyen, eğer âhiret için, Risale-i Nur için ise, Risale-i Nur bana kat’iyen ihtiyaç bırakmamış.”
Demek ki Risale-i Nur okuyarak da Üstadla görüşülebilir.
“Benim ile hakîkat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risaleyi açsa, benim ile değil, hadim-i Kur’ân olan Üstadıyla görüşür ve hakaik-ı îmaniyeden zevkle bir ders alabilir.”
Daim görüşmek ve hakikat derslerini lâyıkıyla alıp nefsimize tatbik edebilmek duâsıyla…
Okunma Sayısı: 1772
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.