Geçen sene 9 Mart gecesi Karadeniz TV’de Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programında Kemalizmi tartışmaya çalıştığımız isimlerden Mehmet Arif Demirer, daha sonra bu tartışmayı Anayurt gazetesinde yayınlanan köşe yazılarında da devam ettirdi. Ayrıca bu konuda bir de kitap yazdı.
Yazılarında sıklıkla Müflis Proje: Kemalizm ve Said Nursî ve M. Kemal kitaplarımıza atıflar yapan, yayın aşamasındaki kendi kitabını da esas itibarıyla bu kitaplara cevap olarak kurgulayan Demirer, bu süreci bizimle yazışarak götürdü.
Sorular sordu, cevaplar aldı; kendince bulduğu belge ve dokümanları bize ulaştırıp görüşümüzü istedi; bir mesajında da “Ölmeden önce sizi kavi bir Kemalist yapacağıma söz veriyorum” dedi.
Bu minval üzere seviyeli ve medenî bir tartışmayı devam ettirirken, son yazısında, bizim Konya’da verdiğimiz seminerin gazetemizde “Kemalizm toplumun dokusuyla uyuşmadı” başlığıyla yayınlanan haberini konu edinmiş Demirer.
Ve tek parti dönemindeki baskıların, ağır hak ihlallerinin 1950’ye kadar devam ettiği yönündeki ifademizden yola çıkarak şunları yazmış:
“1950 öncesi Cumhuriyet tarihini tek bir dönem olarak görmek son derece yanlıştır. 10 Kasım 1938’den sonra yepyeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemi, 16 Şubat 1939 günü, el yazısı ile tam 10 sayfa, yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yazmıştır: ‘tedricî tasfiye.’ Tasfiye edilen Kemalizmdir. (...) Dolayısı ile 1950’ye kadar ‘devam eden’ her ne idi ise, Kemalizm değildi.” (8.1.13)
Demirer’e göre: “Türk toplumu, 2000’li yıllara kadar Atatürk ile bir sorun yaşamamış, ancak çeşitli darbeler sonunda Kemalizm renkten renge girmiş, sık sık kimlik ve kılık değiştirmiştir. Bu nedenle ben ‘Kemalizm-1938’ diyorum, onun sağlığındaki Kemalizm anlayışını kastederek. Kâzım Güleçyüz’ün iflas ettiğini iddia ettiği Kemalizm, kesinlikle Kemalizm-1938 değildir.”
Demirer, “Ancak bu tartışma sağlıksızdır. Kimseyi sonuca ulaştırmaz. Havanda su dövmeye dönüşür” diye sürdürdüğü yazıyı şöyle bağlıyor:
“Sonuca götürecek tek bir yol vardır. Kâzım Güleçyüz, kendisinin de katıldığı Ceviz Kabuğu programında yaptığım şu öneriye nedense bir türlü ‘evet’ veya ‘hayır’ diyememiştir: 5816 sayılı kanunu halkoyuna götürelim. Bu yapılsa Kemalizm toplumun dokusuna uyar mı uymaz mı, çok kolay anlaşılacaktır: Hodri meydan, Sn Güleçyüz!”
Sayın Demirer o teklifi seslendirdiğinde bizim net bir şekilde “evet” dediğimizi kaçırmış olmalı.
Ne var ki, Atatürk’ü koruma kanununu halkoyuna götürmek bugünkü sistemde mümkün değil. Çünkü bu sistemde, sadece anayasa değişiklikleri için—o da şartları oluştuğu takdirde—referandum yapılabiliyor. Bunun dışında, başka herhangi bir konu için halkoyuna gidilemiyor.
Gidilmesi için, referandumu düzenleyen anayasa maddelerinin bu yönde değiştirilmesi şart.
Bu yapılmadan “5816’yı halkoyuna götürelim” demenin de havanda su dövmekten bir farkı yok.
1938 model Kemalizmi tahkim etmek için o referandumdan çıkacak sonuca bel bağlamanın da.