Diyanet İşleri Başkanının da katıldığı bir toplantıda konuşan bir ilahiyat profesörü bütün cemaatleri hedef alarak devleti bu tür yapılarla mücadele etmeye çağırmış ve bunun için özel olarak yasal düzenleme yapılmasını istemiş.
İlahiyatçı diye lanse edilen ve tek özelliği cemaat-tarikat düşmanlığı olan bir başka şahıs da 15 Temmuz’u bahane ederek, Bediüzzaman ve Nur Talebeleri başta olmak üzere cemaat önder ve mensuplarına saldırmış.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, bu şahsın senelerdir AKP teşkilâtlarına ve imam hatiplere konuşmacı olarak çağırılıyor olması. “Eğitim” (!) vermek için!!!
(Tabiî, AKP bunu her hal ve şartta yanında olan bir kısım Nurcuların nabzına göre şerbet vermeyi de ihmal etmeden yapıyor...)
Bizim bu hususta başından beri tekrar tekrar ifade ettiğimiz tavır ve yaklaşımımız şu:
Cemaat ve tarikatlar toplumun manevî dinamikleri olarak bir sosyal gerçeğimiz. Bunu red veya inkâr ederek ve zorla üzerine giderek bir yere varmak mümkün değil.
Onun için, başta zikrettiğimiz ilahiyatçının kendi alanını da, haddini de aşarak saçmalamasına itibar edecek birileri herhalde artık yok ve olmamalı diye düşünüyoruz.
Yasal düzenleme yapılmalıymış! Cemaat ve tarikatların kanunla lağvedilmesini mi istiyor? 12 Eylül darbe anayasasının hâlâ koruduğu devrim yasalarından Tekke ve Zaviyeler Kanunuyla tarikatlar kapatılmış, tekkelerin kapısına kilit vurulmuştu sözümona.
Peki, gerçekten kapatılabildiler mi?
Bu kafa, toplumda kök salmış sosyal gerçeklerin emir-komuta ve kanunla tanzim edilemeyeceğini hâlâ öğrenemeyecek mi?
Yasal düzenlemeden kasıt cemaat ve tarikatları devlet kontrolüne almaksa, defaatle vurguladığımız gibi o da işlemez. Hele tek adam rejimine geçildikten sonra kendisi demokratik denetime daha da ihtiyaç duyar hale gelen devletin sivil oluşumları kamulaştırmasına “evet” demek mümkün mü?
Tekrarlıyoruz: Devlet de, bulanık suda balık avlama peşindeki provokatörler de cemaatlerden ellerini çeksin. Ve yine tekrarlıyoruz: Cemaatler de siyaset tuzağına asla düşmesin, devleti idare etmek ve cemaat özelinde kadrolaşmak gibi düşüncelere iltifat etmesin, varlık sebepleri olan aslî ve manevî hizmetlere odaklansın. Çıkış yolu burada...