Üstad Bediüzzaman’ın evvelâ 2. Meşrutiyetin 23 Temmuz 1908’deki ilânından üç gün sonra irad edip, bilâhare Selânik’te yapılan mitingde tekrarladığı, ardından metnini Nutuk isimli kitabında yayınladığı ve yıllar sonra da Divan-ı Harb-i Örfî eserinin sonuna koyduğu “Hürriyete hitap” nutku dikkatle okunup derinlemesine tahlil edilmesi gereken çok önemli mesajlar taşıyor.
Vatan evlâtlarına yaptığı “Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz [yanlış yorumlamayınız], tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin [kokuşmuş] olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın” uyarısı bu enteresan mesajlarından yalnızca biri.
Ve metnin 1950’den sonraki tekrar neşrinde bu cümlenin altına koyduğu ilginç haşiye de: “Evet, daha dehşetli bir istibdat ile, pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler.” (Divan-ı Harb-i Örfî., s. 77)
Peki, hürriyetin doğru yorumu ne? Said Nursî hürriyetin kurallara ve şeriatın âdâbına uymak ve güzel ahlâkla tahakkuk edip neşvünema bulacağını ifade ederek bunun ölçüsünü veriyor. “Hürriyet-i şer’iye” tabiri de tam bunun ifadesi.
Bu çerçevenin dışına çıkan,” sefahet, gayr-i meşru lezzetler, israflar, tecavüzler ve nefsin isteklerine uymada serbestiyet” şeklinde algılanıp öyle uygulanan bir hürriyet anlayışının ise milleti çocuk ve sefih durumuna düşürüp, eski esarete müstehak olduğunu ve gerçek hürriyete lâyık olmadığını göstermek suretiyle, yeniden alçakların istibdat ve esareti altına sokacağına dikkat çekiyor Üstad.
Demokrasinin ancak ahlâklı, kültürlü, iç disipline sahip toplumlarda yaşama ve gelişme imkânı bulması; buna karşılık dikta ve darbe rejimlerinde toplumsal ahlâkın hızla bozulup dejenere olması bu önemli tesbitleri doğrulayan vakalar.
Baskı rejimleri, insanları ya ikiyüzlü ve riyakâr ya da isyankâr olmaya olmaya zorlamak, devletin işleyişinde ve gerek kurumsal, gerekse toplumsal ilişkilerde şeffaflıktan uzak kapalı devre bir sistemi hâkim kılarak her türlü yolsuzluk ve yozlaşmaya zemin hazırlamak gibi sonuçlarıyla ahlâkî değerleri çürütüyor. Ahlâkı tahrip eden müstehcen neşriyatın en çok askerî darbe ve müdahale dönemlerinde gelişmesi de bunun çok tipik örneklerinden biri.
Sonuç olarak, ahlâkı koruyup geliştirmek için doğru tarif ve yorumuyla hürriyete, demokrasiyi geliştirip kökleştirmek için de ahlakî değerlere ihtiyacımız var.